1 Mayıs hakkında ne yazdılar?

İşte köşe yazarlarının 1 Mayıs hakkındaki değerlendirmeleri...

AKŞAM gazetesi

Burhan Ayeri – Bayram ve Yas
“Yeni tartışma konumuz, 32 yıllık yasaktan sonra, Çarşı Grubu'ndan da takviyeli Taksim'de kaç kişinin toplandığı. Bülent Ecevit'in 'Suikast ihbarlı mitingi'ndeki kalabalık için 'Yarım milyar' başlığı atanlardan sonra, benzeşen yorumları görüyoruz… Sonuçta Taksim'in silme haline ancak 200 bin kişinin doluşabileceğine karar verildi.”

Ali Saydam – Hey gidi günler…

“Herkes 1 Mayıs yazacak konuşacak... Haklılar da. Olay hayli dramatik. 1977'nin bağlantısı var ortada. Hani yıllarca 'anarşistlere' (o sıralarda tüm solculara verilen ortak ad), ya da faşistlere (o sıra tüm sağcılara verilen ortak ad) mal edilmiş olaylar... O zaman 'Ergenekon' falan bilinmiyordu...”

BUGÜN gazetesi

Bugün gazetesinde hiçbir köşe yazarı, tarihi 1 Mayıs’ı konu etmedi.

HABERTÜRK gazetesi

Fatih Altaylı – Provokatör yönetimlermiş
“Kaç 1 Mayıs’tır diyoruz, “Bırakın işçiler bayramlarını istediği gibi kutlasın. Taksim’de kutlamaya izin verseniz, çıkacak olaylar izin vermemeniz
yüzünden çıkan olaylar kadar büyük olmaz” diye. Dinlemediler bugüne kadar… üç yıldır ilk kez bir 1 Mayıs’ta gözümüz yaşarmadan, sokaklar gaz bulutu haline gelmeden, işçilerin ve polislerin haline üzülmeden keyifli bir bayram günü gördük… Ve neyi gördük biliyor musunuz en önemlisi? Provokatör korkusunun yersiz olduğunu. Ve daha da beteri, Türkiye’de en büyük provokatörün devlet, daha doğrusu devleti yönetenler veya yönettiğini zannedenler olduğunu. Bazen resmen, bazen karanlık bir şekilde. 32 yıldır provokasyon korkusuyla kutlatılmayan 1 Mayıs’ın 33 yıl önce provoke edildiğini unutmadık hiç. Kimdi bilmiyoruz yapan. Ya derin devlet dediğimiz şey, ya darbeye zemin hazırlamak isteyenler, ya da “bizim çocuklar”ın abileri. Hâlâ meçhul.”

HÜRRİYET gazetesi

Oktay Ekşi – Bayram
“BİR küçük olay yani Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu’nun TEKEL işçileri tarafından protesto edilerek konuşmasının engellenmesi ve o sırada çıkan itiş-kakış (bazılarına göre arbede) hariç dün İstanbul, keyifli bir 1 Mayıs Bayramı yaşadı… Yukarıda dediğimiz gibi Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu’nun konuşma yapmasına engel olan TEKEL işçileri yüzünden çıkan itiş-kakış dışında önemli bir olay yaşanmadı. O olayın da aslında “demokratik bir tepki” gibi algılanması mümkün.”

Ertuğrul Özkök – Ah benim yavaşlayan refleksim
“Orada olmalıydım, orada... Taksim Meydanı’nda. Diyeceksin ki, senin orada ne işin var?Oradaki kiminle aynı fikirdesin, kiminle yoldaşsın? Omuz omuza yürüyeceğin kimdir farkında mısın? Ne önemi var... Atılan o slogan sana ne diyor, veriyor mu coşkuyu? Ne fark eder... Biliyorum, o köprülerin altından çok sular aktı. Dünyalar değişti, ben değiştim. Döndüm. Döndüm ki hiç döndüğüm yerde değilim. Fikirler, bakışlar, duruşlar, alıp başını gitmiş, her biri bambaşka yere savrulmuş. Arkamda kendi ihanetlerimi bırakmışım, yanımda başkalarının ihanetleriyle yürümüşüm. Ama hiç olmazsa yürümüşüm, durmamışım…
“Şimdi geriye bambaşka bir şey kaldı. Hâlâ yan yana durabilmek, hâlâ birbirimizin yüzüne bakabilmek. Ve hâlâ “Her şey mümkün” diyebilmek. “Gün doğdu siperlere dayandık” marşının remiksini yapmak. “Gün doğdu hayata dayandık.” Sonra ötekine geçmek. “Akın var, güneşe akın. Güneşi zaptedeceğiz, güneşin zaptı yakın” nakaratını alıp yeniden bestelemek: “Akın var, güneşe akın var, hayatın fethi yakın.” Ve muhteşem finali yapabilmek: “Hemen, şimdi...” Selam sana ey Taksim’in emekçisi. Fikrim bir olmasa da bil ki zikrim birdir...”

Ahmet Hakan – Ben de Taksim’e çıktım
“Bir ara içinde bulunduğum ortamla hiç de münasip kaçmayan “küçük burjuva arzuları” depreşti bende... “The Marmara’nın altındaki kafede bir kahve içip gelene geçene baksam... Hem biraz dinlenmiş olurum...” falan dedim... Kan ter içinde kendimi The Marmara’nın önüne kadar atmayı başardım. Fakat... Heyhat... Kafe kapı duvar olmuştu. Ancak bir daha yekindim ve kendimi AKM’nin yanındaki kafeye attım. “Amerikano”yu yudumlarken kulaklarım uğulduyordu: “Faşizme karşı omuz omuza...”

Cüneyt Ülsever – 32 sene sonra

“33 sene önce Taksim Meydanı’ndaydım. O zamanlar ateşli bir komünist, 26 yaşında damarlarından adeta sadece adrenalin akan bir gençtim. Şimdi liberal-demokrat görüşlerin şekil verdiği bir insanım. Artık Marksizm’in öngörüleri benim açımdan sadece tatlı bir rüya. Ancak, Marksizm’in “öldüğünü” hiçbir zaman düşünmedim… Bütün emekçileri, Marksizm’e gönül vermiş tüm insanları candan kutlarım. Tarihe mal olmuş bir hakkı teslim eden AKP Hükümeti’ne de teşekkürlerimi sunarım.”

MİLLİ GAZETE

Milli Gazete’de hiçbir köşe yazarı 1 Mayıs’a dair tek satır yazmadı.

MİLLİYET gazetesi

Melih Aşık – “Bu böyle gitmez”
“Evet 32 yılda çok şey değişti... İşçinin sesi eskisi kadar gür çıkmıyor. Sendikalar eskisi gibi güçlü değil. İşçiler patronlara değil işsizliğe karşı mücadele veriyor... Koşullar 1977’ye benzemiyor... Ama yine de... İşçiler yıllar süren inatçı mücadeleleri sonucu 1 Mayıs’ı Taksim’de kutladılar ya... İlle de Taksim diye diye cop yiye yiye 32 yıldır yürüdükleri yoldan Taksim’e vardılar ya... Bu bir zaferdir.”

Aslı Aydıntaşbaş – Devrim hayal mi gerçek mi?
“Sanırsınız ki Türkiye’de yarın devrim var. Gümüşsuyu’ndan Taksim’e yürüyorum ve sağım solum Türkiye Komünist Partisi flamaları taşıyan gençlerle dolu. Arada tek tük ak saçlı eski tüfek komünist olsa da, çoğunluk 20-25 civarında, yani Berlin Duvarı yıkılıp dünya komünizme veda ettiğinde henüz yeni doğmuş nesilden.
“Kocaman afro’lu bir gence soruyorum, “Öğrenci misiniz?” “Ostim’de işçiyim” diyor. Kalabalık, “Paranın saltanatı varsa/ Halkın TKP’si var” ya da “Fabrikalar, tarlalar/ siyasi iktidar/ her şey emeğin olacak” diye slogan atıyor.” Sonra bir ara da nedense “Tayyip Amerika’ya/ Fethullah’ın yanına” diye...
“TKP şapkası da ekmek arası köfte de 5 TL. 2 TL’ye TKP’nin 1 Mayıs rozetini satan Müge Hanım’a soruyorum, “Komünizm fiilen iflas etmedi mi?” “Hayır” diyor Müge Hanım büyük bir inançla, “Asıl kapitalizm iflas etti. Sosyalist devrimler çağı daha yeni başlıyor. Tarihsel olarak bakmak lazım. Tekel direnişini gördünüz... Bu arada rozet almak istemez misiniz?”
“Hâlâ sosyalizm ve devrim peşinde koşan TKP’lileri geride bırakıp Taksim Meydanı’na çıktığımda, Türkiye’de kabaca “sol” denilebilecek her kesimin bir şekilde yer aldığı tam bir şenlik atmosferi var. Sendikalar, sol fraksiyonlar, Kürtler, Aleviler, sol örgütler, yeşiller, hatta geyler ve lezbiyenler...
“İki türlü insan var 32 yıl sonraki Taksim randevusuna gelen. Biri, hiç değişmeyenler ikincisi ise, her haliyle dinamik ve değişim isteyen Türkiye’yi yansıtanlar.
“1977 Taksim’ini yaşayan Ayça Atikoğlu’na aradaki farkı soruyorum, “En önemli fark, solun o resmi havasının dağılmış olması. 1 Mayıs geçmişte tek tip ve sertti. Şimdi daha sivil, özgürlükçü ve kimsenin tahakküm kurmadığı, kimsenin rahatsız etmediği bir barış ve özgürlük ortamı var” diyor.
“Gerçekten de etrafta öpüşenler de var, şortlu kızlar da. 3-5 flama ve varoşlardan genç mürit bulup Nuh’un gemisinden kalma sol fraksiyonları canlandırmaya çalışanlar da, çimlerin üzerine yayılmış ya da halay çekerek Gezi Parkı’nı Hyde Park’a çevirmiş BDP’liler de.”

Kadri Gürsel – Taksim’de 1 Mayıs Türkiye’nin miladıdır
“Kusura bakmasınlar, dün televizyon ekranlarından Taksim Meydanı’nı coşkulu bir kitlenin doldurduğunu söyleyenlere katılamayacağım. O kitle pek coşkulu değildi hatta dikkat çekecek kadar sakin ve ağırbaşlıydı. Bu kutlamanın hem muazzam katılımlı hem de ağırbaşlı olması, bazılarına bir paradoksmuş gibi görünebilir ama öyle değildir. Bilakis, dün bu iki özellik bir araya gelerek yeni bir potansiyeli oluşturdu ve Türkiye’yi değiştirdi. Emekçi hareketi, Kürt hareketi ve solda siyasileşmiş gençlik dün Taksim’de buluşmuşlardır. Dün tanık olduğumuz hadisenin esası budur.
“Yağma yok! “Taksim’de 1 Mayıs”ı iktidarın lütfu imiş gibi göstermeye yeltenen utanmaz fırsatçılar avucunu yalasın!
Taksim’i 1 Mayıs’a açan, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama hakkını geri almak için, yıllarca acımasız polis şiddetini, biber gazını ve hatta öldürülmeyi göze alarak “yasadışı gösteri” yapan grupların ve sendikal hareketin kararlılığıdır.
Türkiye’yi, solu ve işçi hareketini öcü olarak göstererek yönetmek, 1 Mayıs 2010’dan sonra artık mümkün değildir.”

Serpil Yılmaz – 1 Mayıs’ı yasaklayanların utanç günü
“Üzerime kalın bir şeyler giymeliyim, fazla da abartmamam gerekir, gece uzun, sabah zorlu olacak. Her zamanki günlerden bir günmüş gibi kapıdan çıkarken annemi yanaklarından öpüyorum biliyorum çok ağlayacak. Kızı yarın dayak yiyecek ve tutuklanacak.
“Çiçekçi Mahallesi’ne vardığımda, arkadaşlarımla buluşuyorum. Kimimiz inşaatlarda, kimimiz korulukta sabahlayacak sabah olduğunda bir işaretle saklandığımız yerlerden çıkıp “Yaşa-sın biiir Maaayıs” diye bağıracağız: Hepsi bu.
Kızlı erkekli 100 kişi kadarız. Geceyi geçireceğimiz yerlere doğru çekiliyoruz. Sabah gün ışığına kadar sesimizi hiç çıkarmadan bulunduğumuz yerlerde kalabilmeyi başarmalıyız.
“Etrafta beklemediğimiz bir hareketlilik başlıyor. O saate kadar çevremizde sivil gezen emniyet güçlerinin yerini üniformalılar almaya başlıyor. Polis minibüslerinin lastiklerinin seslerini duyuyoruz. Belli sabah olamayacak, bizi saklandığımız yerlerde bulup tek tek toplayacaklar.
“30 Nisan’a saplanmamalı mücadelemiz, ne yapıp edip saatler 1 Mayıs’ı gösterene kadar saklanmayı başarabilmeliyiz.
“Aramızda bir ses dolaşıyor “12’yi 5 gece çıkacağız!”
“Başarıyoruz ve gece yarısını 5 geçe Çiçekçi’den Türkiye’ye “Yaşasın 1 Mayıs” sloganı yankılanıyor.
“Sıkıyönetim Komutanlığı seferber oluyor, hepimizi yere yatırıyorlar, dipçikleri ve postallarını bedenlerimize saplıyorlar…
“‘Sıkıyönetim kararlarına muhalefet ve sokağa çıkma yasağını ihlal’ etmekten tutuklanıp, Sağmalcılar Cezaevi’ne gönderiliyoruz.
“Bizi orada bir sürpriz bekliyor, Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Behice Boran ve arkadaşları da yanımızdalar. Yaşları 50’nin üzerindeki partili kadınların kollarındaki, yüzlerindeki morlukları görünce yalnız olmadığımızı anlıyoruz. Onlar da bizim gibi 1 Mayıs’ı sessizliğe bırakmamışlar.
“1 Mayıs 2010’da ise tüm işçi sendikaları, 32 yıllık yasaktan sonra Taksim’de acılarının hesabını soruyor. Türk-İş Başkanı Mustafa Kumlu ile alana giren Rahşan Ecevit kendisine uzatılan kameralara “Eşim hayatta olsaydı, burada olurdu” diyor.
Hatırlatmadan edemeyeceğim DİSK yöneticilerinin de içinde olduğu gruplar 1 Mayıs 1979 günü “yasağa direnirken”, CHP kepenklerini sıkı sıkıya kapamıştı.
“Dönemin muhalefet partileri AP, MSP ve MHP ise “1 Mayıs İşçi Bayramı”nı reddiyor “çiçek topluyorlardı”!
“7 Ekim 1987’de Brüksel’de yaşamını yitiren Behice Boran ve tüm demokrasi şehitlerinden geriye tek bir soru kalıyor: ‘Neden?’”

POSTA gazetesi

Rauf Tamer – Dünkü İstanbul
“Biber gazı yoktu. Tazyikli su yoktu. Cop olmadığı gibi, taş ve sopa da yoktu. Kısacası: Yabancı Madde yoktu. Ne yabancı posterler, ne yabancı flamalar, ne de yabancı sloganlar... Hiçbiri yoktu. Sadece Atatürk ve Türk Bayrağı vardı. Taksim Meydanı dün muhteşemdi.”

Yazgülü Aldoğan – 1 Mayıs işçinin öğrencinin bayramı!
[1 Mayıs izlenimlerini anlatırken] “Medya: En renkli ve absürd olanı Habertürk'ten Yiğit Bulut'tu. Taksim Meydan’na takım elbise, kravatla gelen Bulut, halka açıldı ve emekçi olmak için kamera önünde kravatını çıkardı ve alanda 1 milyon kişi olduğunu açıkladı! Kendi kendini biraz daha gaza getirseydi artık pantolonu da çıkarır mıydı bilemiyorum!”

RADİKAL gazetesi

İsmet Berkan – Bunca yıl korkan ve korkutanlar utandı mı?
“Bunca yıl bizi 1 Mayıs ve Taksim sözcükleriyle korkuttular. İtiraf edelim, pek çoğumuz da sahiden korktuk. Ne oldu dün Taksim’de? Bütün o korkularımız, bu kez Lenin’in sözleriyle, tarihin çöp sepetine gitti. Korkularımız tümüyle yapaydı. Evet tümüyle. Bizi korkutanlar, bilerek ve isteyerek yalan söylüyorlardı. Bizi korkutmak için mesela 1 Mayıs sabahı Boğaz köprülerini kapatıyorlardı. İstihbarat almışlar, birileri büyük eylem yapacakmış. Peki ama bütün gün köprü üzerinde arama yaptınız, istihbaratınızı destekler nitelikte herhangi bir şey buldunuz mu? Hayır, bulamadınız, çünkü istihbaratınız bizi ve daha önemlisi hükümeti kandırmak için söylenmiş bir yalandı. Kafelerde oturmuş yemek yiyen insanların üzerine biber gazı sıktınız, onları dövdünüz. Çünkü korkutmaya devam etmek için ‘olay çıkması’ gerekiyordu onu da siz çıkardınız…
“Ben iddia ediyorum, bize dayatılan korkuların tamamı Taksim-1 Mayıs korkusu gibidir, sanaldır aslında. Bugün itibarıyla ne bir irtica tehlikesi gerçek bir korkudur bu ülkede ne de askeri darbe tehlikesi. Aslında korkmamız gereken tek bir şey var: Bizi korkutmaya ve korkutarak bize istediklerini yaptırmaya çalışanlar. Ergenekon, yargılandığı haliyle o çeşit işler yapan bir örgüt.”

Oral Çalışlar – Taksim meydanından solun geleceğine bakarken
“Türkiye son yıllarda 12 Eylülcü, darbeci rejimi aşmak amacıyla bir mücadele yürütüyor. Darbe tertipçilerinin bir çoğu bugün yargı önünde hesap veriyor. Çukurlardan, yer altından silahlar bombalar fışkırıyor. Balyoz planları, Kafes planları, darbecilerin hala aktif olarak tertiplerini sürdürdüklerini gösteriyor.
Onlar tertiplerini sürdürmek istiyorlar, ancak ülkemizdeki demokratikleşme birikimi sayesinde onların planları deşifre oluyor, tertipçiler yargı önünde hesap veriyor. Bugün Taksim meydanında 1 Mayıs’ı rahatlıkla kutlayabilmemizde, tertipçilerin yediği darbenin çok önemli bir rolü var.
“Dün miting meydanına bakarken kendi kendime şöyle söylendim, yanımdakilere bu büyük ve canlı kalabalığa bakarak şu yorumlarda bulundum: Solun artık kendine gelmesi gerekiyor. Ulusalcı-Kemalist çemberi kırıp yeniden bağımsız bir güç olarak siyaset sahnesine çıkması gerekiyor.

SABAH gazetesi

Mahmut Övür – Taksim Meydanı’nı “Silivri” açtı
“…33 yıl boyunca yüz binlerce işçinin, emekçinin, gencin üzerine kurşun yağdıran kontrgerilla gibi karanlık güçler açığa çıkartılamadı. Bu açıdan üç yıl önce başlatılan, Ergenekon Terör Örgütü iddiasıyla açılan dava bir dönüm noktası oldu. Devlet kendi içindeki karanlık yapılanmalarla hesaplaşmaya, hatta kirli geçmişiyle yüzleşmeye başladı. Bu yüzden artık karanlık güçler eskisi gibi meydanı boş bulup, katliamlar gerçekleştiremiyor. Kısaca şu denebilir eğer bugün Silivri olmasaydı, Taksim milyonlara bu kadar rahat açılamazdı.”

STAR gazetesi

Mehmet Altan – Binbaşı Sezginkurt nerede?
“Türkiye’de “tecrübeli bir vatandaş” olarak benim bildiğim bu tür katliam ve suikastler aydınlatılmamış ise muhakkak “ayak izleri” devlet içinde kayboluyordur... Nitekim 1 Mayıs 1977 katliamının failinin de Kontrgerilla olduğu yıllardır hem yazılır, hem de kulaktan kulağa fısıldanır. Söylenir durur ama bu iş aydınlatılmadıkça bizim devletin gerçek bir hukuk devleti haline gelemeyeceğini düşünen biri olarak katliamla ilgili isim zikredildiğini de duymamıştım... Ta ki Ergenekon Davası’na kadar...
“İddianame birini deşifre ediyor... Sheraton Otel’inin çatısından kalabalığın üstüne ateş eden kişinin telsiz konuşmalarında “Ocak” kodunu kullanan Binbaşı Alaattin Sezginkurt olduğu belirtiliyor.
“Türkiye’nin yakın tarihinin aydınlatılamamış olaylarının Meclis tarafından araştırılması için düğmeye basılması... Ve aralarında 1 Mayıs 1977’nin de bulunduğu beş katliamın dosyası için “araştırma komisyonu” kurulması çok isabetli olmuştur. Benim önerim, 1 Mayıs Katliamı’na Ergenekon İddianamesi’ndeki belgelerden başlamaları...
“Tabii bu süreci beklerken, insan sormadan da edemiyor: Binbaşı Alaattin Sezginkurt nerede?”

Mehmet Metiner – 1 Mayıs’ta sevinç ve hüzün
“12 Eylül’ün bir yasağı daha kaldırıldı. Polis meydanda yok. Meydanın güvenliğini sendika görevlileri sağlıyor. Polis, sadece meydana giden yollarda kontrol yapıyor. Güzel bir işbirliği... Bu karardan dolayı Hükümeti kutluyorum. İstanbul Valisi Muammer Güler’i ve Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın’ı bu kararın şekillenmesindeki katkılarından ötürü kutluyorum.
“İçim rahat nedense... Bu görkemli sevince gölge düşürecek marjinal sol örgütlere, sağ ve sol duyusuna inandığım sendikalarımız gerekli yanıtı vereceklerdir... Emniyet teşkilatının da 1977 benzeri provokasyonların gerçekleşmemesi için gerekli her türlü tedbiri almış olduklarına inanıyorum.
“Taksim meydanı doluyor. Bedenen orada olmasam da ruhen ordayım. Orada sevdiklerim var. Onları buradan selamlıyorum. Ama biliyorum ki o meydanda statükocu-ulusalcı zihniyetin Komünist/sol mantosuna bürünmüş partiler ve gruplar da var... Ergenekoncu/darbeci zihniyetle hesaplaşmak yerine AK Parti zihniyetiyle hesaplaşmayı varlık nedenleri olarak görenler var...
“O meydandaki makul çoğunluğun ve sol duyulu demokratların Komünist-sol etiketli bu statükocu-ulusalcılarla aynı meydanı paylaşıyor olmaktan hiç de mutlu olmadıklarını sanıyorum. “

VATAN gazetesi

Zülfü Livaneli – Hesap Sormak
“1 Mayıs 1977 katliamını yapanlar ortaya çıkarılmadan bu kan, devletin ellerinden çıkmayacak. Aynen ne kadar yıkarsa yıkasın elindeki cinayet kanını temizleyemeyen Lady Macbeth gibi. Yalnız 1 Mayıs değil Maraş, Çorum, Sivas ve 17 bin faili meçhul cinayet tam olarak aydınlatılmadan ve sorumluları ömür boyu hapse atılmadan tam bir demokrasiye kavuşamayacağız.”

Mustafa Mutlu – “1 Mayıs notları”

“Saat 12.00’ye geldiğinde meydan yükünü iyice almıştı. Bu sırada kortejlerin uçları hâlâ Şişli’de, Kabataş’ta ve Şişhane’deydi. Sadece meydanın 400 bin kişi aldığı düşünülürse bu da kutlamalara katılanların 1 milyon kişiden fazla olduğunu gösteriyordu.
“Kısacası 33 yıl sonra yapılan ilk yasaksız Taksim buluşmasında beklenenin üzerinde bir kalabalık vardı ama 33 yıl öncesinin aksine coşku yoktu... İnsanların gözlerinden umutsuzluk, çaresizlik ve yorgunluk akıyordu.”

Ruşen Çakır – Çok şükür nihayet bayramımızı kutlayabildik

“Ama dün Türkiye’de çok değişik bir 1 Mayıs yaşadık. İtiraf edeyim, bir 1 Mayıs günü, Taksim’de, binlerce kişiyle birlikte hiçbir tedirginlik yaşamadan 1 Mayıs Marşı’nı söyleyeceğimizi, alanda rastlaştığımız dostlarımızla birbirimizin bayramını kutlayacağımızı ve güle oynaya meydanı terk ettikten hemen sonra yakındaki bir kafede (dün korkup dükkânlarını kapatanlar kaybetti, korkmayanlarsa kâr etti) çaylarımızı yudumlayacağımızı hayal bile edemezdim.
“Dün Taksim Meydanı, ne zamandır solun ruhuna Fatiha okuyanların çok feci bir şekilde yanılmakta olduklarını da gözler önüne serdi. Bakalım dünkü bayram coşkusu sol için bir doping etkisi yapacak mı?”

Can Ataklı – Dün bir kırılma noktasıydı
“AKP iktidarı 1 Mayıs’ı sahiplenmek için çok çaba harcadı. Kendisini “yasak kaldıran parti” gibi göstermek istedi. Ancak dün miting alanını ve mitinge giden yolları karış karış gezdim. O coşkulu kitlelerin asla böyle düşünmediği ortadaydı. Nitekim önceleri miting alanına gelmeyi planlayan bazı AKP’liler ve bazı bakanlar dün yoktular. Büyük bir olasılıkla sabahın erken saatlerinden itibaren toplanmaya başlayan halkın tepkisini ölçmüşlerdi.
“AKP dünkü 1 Mayıs mitingini iyi değerlendirmek ve düşünmek zorundadır. Çünkü dün AKP iktidarı için bir kırılma noktası olabilir. Dünkü 1 Mayıs bir Cumhuriyet mitingi değildi. Başta işçiler olmak üzere toplumun enerji biriktiren ve bunu açığa çıkaramayan bütün kesimlerini kapsayan dev bir gösteriydi.
“Cumhuriyet mitinglerini “Ergenekon oyunu” olarak lanse etmek isteyenlerin dünkü gösteriler için hiçbir bahaneleri olamaz.
“Miting boyunca yaşanan tek tatsız olay protestolar nedeniyle konuşamayan Türk-İş Başkanı’nın kolunun kırılmasıydı. Kalabalık, bir AKP yandaşının kürsüye çıkmasına tepki göstermişti. İktidar bu mesajı almalıdır.
“Taksim alanının mitinglere kapatılması tamamen askerin işidir. Korkak siyasetçiler ise 32 yıl boyunca meydanı açmaya cesaret edemediler… Dünkü 1 Mayıs’ı askerler hangi duygularla izledi çok merak ediyorum. Çünkü dün asıl yenilenler onlardı.”

YENİ ŞAFAK gazetesi

Fehmi Koru – İşin şakası yok
“CHP'liler dün kendi tabanlarının da yoğun biçimde katıldığı İstanbul/Taksim'de yapılan 1 Mayıs etkinliklerine bakıp "Biz bir yerde yanılıyoruz, ama nerde?" diye sormuşlar mıdır acaba?”

ZAMAN gazetesi

Zaman gazetesinde hiçbir köşe yazarı 1 Mayıs’ı köşesinde yazmadı.

(soL - Haber Merkezi)