Uyuşturucuda her yol ABD'ye mi çıkar?

ABD ve Meksika'nın engellemek için her yıl milyonlarca dolar harcadığı uyuşturucu ticaretinin arkasında yalnızca "illegal" unsurlar bulunmuyor. Büyük bir pazar haline gelen uyuşturucu kaçakçılığı, istihbarat servislerinden büyük bankalara kadar el altından destekleniyor.

ABD'de özellikle Ronald Reagan döneminden bu yana süregelen "Uyuşturucuyla Savaş", her başkanlık döneminde artarak devam ediyor. Obama yönetimi de, "Merida Planı" adı verilen uyuşturucuyla mücadele projesi kapsamında 1.4 milyar dolarlık bir harcama yapıyor. Bu harcamaların büyük kısmı, özel paramiliter birliklere, polis ekipmanlarına ve Meksika ordusunun ihtiyaçlarını karşılamaya harcanıyor. Bunun yanı sıra doğrudan ABD ordusunun Meksika sınırında Meksikalı askerlere narko-trafik eğitimleri ve istihbarat verdiği, hatta narkotik operasyonlarına bizzat katıldığı biliniyor.

Bütün bunlara rağmen, ortada “gizli kapaklı” işlerin döndüğü açık. Bu kadar büyük bir ticaret şebekesinin, “yüksek yerlerdeki tanıdıklar” olmadan kontrol edilemeyeceği kabul edilen bir gerçek. Örneklerden bir tanesi Meksika'dan. Ordu ile Juarez ve Sinaloa uyuşturucu kartelleri arasındaki "danışıklı dövüş", eski bir Juarez polis memurunca şöyle özetleniyor: "Ordunun maksadı, Chapo'nun (Sinaola) kartelini en güçlü yapmak için Juarez'den kurtulmaktı."

Bankalar, istihbarat servisleri, ordu...
Uyuşturucu kaçakçılığı ile devletin ve sermayenin kimi organları arasındaki bağlar yeni değil. Dört yıl önce, Dünya Ticaret Merkezi'ne saldıran pilotların eğitildiği havaalanından ABD'ye milyonlarca dolarlık uyuşturucu sokulmaya çalışılmıştı. Dahası, kaçakçıların para transferini ABD'nin iki büyük bankası, Wachovia ve Bank of America aracılığıyla gerçekleştirdiği ortaya çıkmıştı. Wachovia, 2003-2008 yılları arasında 378.4 milyar dolarlık Meksika kambiyosunu elinde tutuyordu ki, bu o zamana kadar ABD'nin gördüğü en büyük Banka Gizlilik Sözleşmesi ve para aklamaya karşı yasa ihlali olarak kayıtlara geçiyordu. Bu para, Meksika'nın gayrisafi milli hasılasının üçte birine tekabül ediyordu.

Michel Chossudovskiy, uyuşturucu ticaretinin gerçekleşebilmesinin ancak ve ancak "yüksek mevkilerdeki siyasi arkadaşlar ile kurulan ilişkiler sayesinde" gerçekleşebileceğini belirtiyor. İllegal ve legal faaliyetlerin birbirine karıştığını ve "suçlu"lar ile "işadamları" arasındaki çizginin silileştiğini de söyleyen Chossudovskiy, kaçakçılarla istihbarat servisleri ve siyasiler arasındaki ilişkilerin "devletin yapısını ve ordusunu lekelediğini" de belirtiyor.

Kaçakçılarla devletler arasındaki ilişki de hayli grift. Merkezi Dallas'ta bulunan bir yatırım bankası olan SkyWay Aircraft'ın Juarezli ve Calili uyuşturucu kartelleri ile ilişkili olduğu bilinen Meksikalı sanayicilerle iş yaparken, aynı SkyWay Aircraft'ın Al-Q-Tel isimli ve CIA tarafından finanse edilen bir şirket tarafından beslenmesi, bu ilişkilerden yalnızca birkaçı. Uyuşturucu kaçakçılığında kullanılan uçakların ABD İçişleri Bakanlığı ile olan bağlantısı da biliniyor. 2007 yılında, içinde kokain ile Meksika'ya zorunlu iniş yapan DC-9 uçağının Ortabatılı bir Cumhuriyetçi yardımsever tarafından finanse edildiği ortaya çıkmıştı.

Pedro Alatorre isimli bir "işadamı"nın, Wachovia bankasında 23 ayrı hesabının olduğu ve bu hesaplarda 11 milyon dolar para tuttuğu keşfedilmişti. Alatorre, uyuşturucu kartelleri için paravan şirketler yaratıyor ve yarattığı ağ ile bu trafiği kontrol edebiliyordu. Alatorre, ABD mahkemeleri tarafından 720 milyon dolarlık kara para aklamakla suçlanıyor. Alatorre, Meksika'dan henüz iade edilmiş değil.

Uyuşturucu kaçakçılığında kullanılan Gulfstream II uçağının, 2003-2005 yılları arasında CIA tarafından Guantanamo'ya esir taşımak için kullanıldığı iddia ediliyor. Uçak, Meksika'nın Yucatan eyaletinde düştüğü zaman Sinaola uyuşturucu tekeline ait "Kolombiya malı"nı taşıyordu. Aynı uçağın İçişleri Bakanlığı Güvenlik Servisi tarafından da çeşitli operasyonlarda kullanıldığı araştırmacılar tarafından ortaya çıkarılmış durumda.

Bununla birlikte, bu tip örneklerde CIA gibi bir istihbarat servisinin uyuşturucu trafiğine bu kadar yakından dahil olmasının hukuki sakıncalar doğurabileceği de söyleniyor. Eğer durum böyleyse, bir uyuşturucu çetesinin CIA veya ABD İçişleri tarafından kirli işlerde kullanılan bir uçağı kiralayabilmesinin, CIA'nın belirli bir amaç doğrultusunda mümkün olabileceği iddia ediliyor. Her şeye rağmen, CIA'nın hangi amaçla ve ne koşullarda bir uyuşturucu şebekesine kendi uçağını kullandırtabileceği bilinmiyor.

Bu “yem” durumunun bir örneği, CIA'nın Venezuela'da konuşlandırdığı anti-uyuşturucu şebekesinin başındaki General Ramon Guillén Davila tarafından sergilendi. İddiaya göre, Amerikan gizli servisi, uyuşturucunun kaynağını bulabilmek için Davila'nın Miami'den soktuğu 1 tonluk saf kokaini "görmezden gelmişti". Kimi sevkiyatlara göz yumulması, bir tür taktik olarak açıklanmış oluyor. Fakat ABD, uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı bilinen Davila hakkında asla Venezuela'dan iade talebinde bulunmadı. General Ramon Guillén Davila, 2007 yılında Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez'e suikast girişimi suçlamasıyla tutuklandı.

Ekonomik krize can simidi
Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi'nin 2010 raporuna göre, uyuşturucu ticaretinden elde edilen yıllık kar 600 milyar dolarken, dolaşan para 1.5 trilyon doları buluyor. Kapitalizmin içine girdiği ekonomik kriz şartlarında, uyuşturucudan gelen nakit paraların sistemi koruyan payandalardan birisi olduğu iddia ediliyor. Ofis Direktörü Antonio Maria Costa, nakit para sıkışıklığında uyuşturucudan elde edilen gelirlerin özellikle bankalara nefes alma kanalları yarattığını söylüyor.

Uyuşturucu trafiğinin "yüksek mevkilerdekiler"ce kontrol ediliyor oluşu, ABD medyasını da sürekli bir suskunluğa itiyor. Ortaya saçılan ve birbiriyle bağlantılı olan "iş"ler, uyuşturucu kaçakçılığının devletler aracılığıyla gerçekleştirildiğine bir kez daha işaret ediyor. Kaçakçılıkla mücadelenin Obama döneminde artıyor gözükmesinin sebebi ise, işlerin artık iyice kontrolden çıkması olarak gösteriliyor. 2006 yılından bu yana, uyuşturucu kaçakçılığı ile bağlantılı işler yüzünden 22 bin insanın öldüğü tahmin ediliyor. Binlerce yaralı, kayıp, işkence ve yargısız infazın akıbeti ise tam olarak bilinmiyor.

(soL - Dış Haberler)