Kıbrıs'ta yeni perde

Kıbrıs'ta geleneksel potilikası "böl - yönet" olan emperyalistler, son yıllarda revaçta olan "birlik" oyununa bir kez daha başlıyor. Kıbrıs'ın bölünmüşlüğünün asıl sorumluları bir kez daha birliğin garantörü olarak ortaya çıkıyor.

soL (HABER MERKEZİ) Kıbrıs'ta taraflar, daha önce planlandığı gibi, dün bir müzakere sürecini daha başlattılar. KKTC Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Hasan Erçakıca'nın, "bir prosedür saptama görüşmesi" olacağını söylediği müzakerelerin 11 Eylül'de devam etmesi ve her ay iki kez yapılması planlanıyor. Kıbrıs Türk toplumu lideri Mehmet Ali Talat "2008'de bitirmeliyiz" dese de, müzakerelerin gelecek yıla sarkacağına kesin gözüyle bakılıyor. Ada'nın güneyinden gelen açıklamalar da bu yönde. ABD seçimleri öncesinde müzakerelerden bir sonuç elde edilmesi mümkün görünmediği gibi, müzakerelerin yönünün asıl ABD seçimlerinden sonra netleşmesi bekleniyor.
Müzakere, mutfaktan masaya geçiyor
İki toplum lideri, Hristofyas ve Talat, son olarak temmuz ayında bir araya gelmiş, eylülde müzakere sürecine başlayacaklarını açıklamışlardı. Aradaki süre zarfında, çalışmalar, "müzakere mutfağında" sürdü.
Kıbrıslılar bir sonuç elde edileceğine inanmamakla birlikte, anlaşma sağlanması durumuna yönelik hazırlığı da elden bırakmıyorlar. Sürekli müzakere hali kanıksanmış olmasına karşın, her iki toplumda da, bu kez görüşmelerden somut bir adım çıkması beklentisi ağır basıyor. Çoğunluk, sessiz bir bekleyiş içinde. Annan Planı için gerçekleşen referandum sürecine benzer bir yolun izleneceği, bu kez ABD'nin güneye önemli miktarlarda para akıtacağı, müzakerelerde anlaşmaya varılacağı, günlük sohbetlerde dile getiriliyor.
Siyasi partiler müzakere sürecine farklı yaklaşımlar sergiliyor ama o cephede de, süreci merakla izleyiş görülüyor.
Mülkiyet üzerinden "böl yönet" politikası
Annan Planı'yla emperyalistlerin elde ettiği en büyük kazanımlarından biri olan mülkiyet konusu, gündemin öncelikli tartışması haline gelmiş durumda. 1974 sonrasında Güney'de ya da Kuzey'de bırakılan mülklerin hesabı, tapu peşinde süregelen anlaşmazlıklar, gündelik yaşantının ayrılmaz bir parçası. Emperyalistlerin "böl yönet politikalarına" tipik bir örnek olan mülkiyetlerin saptanmasına ilişkin düzenlemelerin, bir anlaşmanın olacağı varsayılarak yapıldığı gözden kaçmıyor.
Ada'da AB üyeliği süreci kanıksanmışsa da, özellikle Kuzey'de AB'nin beklentilere yanıt verememesi, en ateşli yandaşlarında bile hayal kırıklığı yaratmış durumda. Ancak bu tepkiler henüz AB karşıtlığı noktasına ulaşmıyor.
CTP hükümetinin çalışanların haklarına yönelik saldırıları, yüksek oranda yapılan fiyat artışları, Kuzey'de müzakere gündeminin önüne geçebiliyor.
Güney Kıbrıs'ta ise kuraklık yaza damgasını vurdu ve Kıbrıslılar, artan petrol fiyatları nedeniyle yaşanan zamlar karşısında alınabilecek önlemleri, müzakereden daha çok konuştu.
Kuzey Kıbrıs taksimi unuttu

Kuzey'de milliyetçiler, müzakere sürecine, kâh kırmızı çizgiler söylemiyle, kâh iki bölgeli iki eşit kurucu devlet ve Türkiye'nin garantörlüğü teziyle ağırlık koymaya çalışıyor. Taksim tezi, eskiye oranla cılız bir şekilde dillendiriliyor.
Yüzünü AKP ve ABD'ye dönen CTP hükümeti, 20 Temmuz'da gerçekleşen Erdoğan ziyaretinin Ada'da kalıcı izler bırakmasını sağladı. AKP sermayesinin bölgeye nüfuz etmesine yol açacak anlaşmalar yapıldığı, hatta Erdoğan'ın oğlu Bilal'e de iş bağladığı iddiaları arasında, CTP ile AKP'nin, Ada'da olası muhalefetin elinin zayıflatılmasına yönelik ortak çalışmalarının ve tarikatların bölgede egemenliğini artırmanın altyapısı oluşturuldu.
Geçtiğimiz hafta Türkiye ziyaretinde Kosova ve Abhazya hatırlatması yapan Talat, AKP hükümeti ile birlikte müzakerelerde alınacak tavrı netleştirdi. Talat, "herkesin bağımsızlığı konuştuğu bugünlerde biz de birleşik Kıbrıs'ı görüşeceğiz" diyerek, aslında Kosova ve Abhazya'nın varlığının Türk tarafının pazarlık gücünü yükselttiğini de belirtmiş oldu.
Kilise ile Hristofyas gerginliği

Güney'de ise Hristofyas'ın gerçekleştirdiği dış açılımlar ve seçimlerin ardından kilisenin yeniden öne çıkması dikkat çekiyor. Ağustos ayında Çin'e giden Hristofyas'ın önümüzdeki günlerde BM toplantılarına katılacağı ve Rusya'yı ziyaret edeceği bildirildi.
Hristofyas'ın Çin ziyareti sırasında Rum Ortodoks Kilisesi tarafından yapılan açıklamalar, Hristofyas ile kilise arasındaki ateşkes sona erdi yorumlarına yol açtı. Kilise, "Hristofyas'ın icraatlarıyla Kıbrıs sorununu, toplumlar arası anlaşmazlık düzeyine indirgediğini" belirtti ve kiliseyi ikna edecek açıklamalar yapması talebinde bulundu.
Hristofyas'ın buna sert tepki gösterdiği ve Başpiskopos II. Hrisostomos'u yanıtlarken, "Kıbrıs bir din devleti değil, Kıbrıslı Türklerle ortaklık devletidir. Milliyetçi armalar ülkeyi yarı-yıkıma sürükledi" dediği basında yer aldı.

Bu açıklamalar, Hristofyas'ın milliyetçi tezlere karşı tavır aldığını da gösteriyor. Yine Hristofyas'ın, "Kıbrıs ne Helen ne de Anadolu olacak" ifadesi, gerek Talat'ın gerek kilisenin yaklaşımından farklı bir noktada durduğunun işareti. Hristofyas, "Kıbrıslı Türklerin ve Rumların ortak Cumhuriyeti" için, Türkiye ile Yunanistan'ın garantörlüğü, Ada'da Türk askerinin ve BM askerlerinin varlığı konularının ele alınacağı bir görüşme sürecine hazır. Kıbrıs Cumhuriyeti'nin uluslararası statüsünün AB ile birlikte belirlenmesine de bir itirazı yok.
"Birleşik Kıbrıs"ın teknik altyapısı
Kıbrıslılar müzakerelere işte bu koşullarda giriyor. Tarafları sürece hazırlamaya yönelik "kamuoyu" çalışmalarına da hız verilmiş durumda. Müzakereler öncesinde, alt komisyonlar belirli aralıklarda toplantılar yaparak, olası Birleşik Kıbrıs devletinde günlük yaşamı kolaylaştıracak düzenlemeleri değerlendirdiler. 1974 sonrasında yeniden birleşmenin teknik altyapısına ilişkin belirsizliklerin giderilmesi üzerinde durdular.
Her iki toplumun önlerindeki sürece hazırlanması, görüşmelerin kamuoyunda tartışılması ve tarafların çözüm önerilerine ikna edilmesi çalışmaları sürüyor.
Anketler, kamuoyu oluşturuyor
ABD ve AB'nin öncülüğünü yaptığı "iki toplumluluk" projesi kapsamında, anket çalışmaları, ikna sürecinin başlıca araçlarından biri olarak kullanılıyor. AB fonları kullanılarak gerçekleştirilen anketler, Kıbrıs'taki halklar yeniden birleşmek istiyor mu, gelecekten ne kadar umutlular türünden sorular, kamuoyu oluşurmaya yönelik işlev görüyor.
Ders kitaplarından "düşmanlık" ayıklanacak
Müzakere trafiğinin yoğunlaşması öncesinde, ders kitapları üzerindeki tartışma da yeniden canlandı. ABD'nin Ada'daki temel stratejilerinden biri olan "iki toplumlu etkinlikler" programında, "ortak cumhuriyet"in ders kitaplarının hazırlanması da var. Bu proje, AB tarafından da destekleniyor ve eğitim sendikaları bu doğrultuda teşvik ediliyor. Bu kez, her iki tarafın siyasetçileri de sürece dahil oldular ve konuya ilişkin açıklamalarda bulundular. Kıbrıs tarihine bakıştaki farklı duyarlılık noktalarının ders kitaplarına yansımaları üzerinde durdular.
Ders kitaplarındaki tarih yazımının nasıl olacağının tartışılması, birleşik Kıbrıs'a giden yolda önemli bir sınama aracı olarak görülüyor. İki toplumlu proje kapsamında hazırlanan kitaplardan bağımsız olarak, temmuz ayında Kıbrıs Cumhuriyeti Eğitim Bakanı Andreas Dimitriou da, tarih kitaplarının yeniden gözden geçirileceğini, ancak bunun bir yıldan uzun süreceğini açıkladı. Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Olympia Stylianou'na göre, Rum okullarında halen okutulmakta olan ders kitaplarının gözden geçirilmesi 3-4 yıl alacak. KKTC Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Turgay Avcı, "Rum eğitim sisteminin süratle gözden geçirilerek Nazi Almanyası'nı aratmayacak ırkçı ve Türk düşmanı unsurlardan temizlenmesi gerektiğini" ileri sürdü ve çalışmaların birkaç yıl alacak olmasını eleştirdi, ama, Kuzey Kıbrıs'ta okutulan ders kitaplarına yönelik bir açıklama yapmadı.
Erdoğan'ın Güzelyurt açıklaması, ortamı gerdi
20 Temmuz'da Kuzey Kıbrıs'ı ziyaretiyle "AKP de burada" mesajı veren Erdoğan'ın temaslarına ilişkin Türkiye basınında çıkan ve Kıbrıs Cumhuriyeti siyasetçilerinin sert tepkilerine yol açan Güzelyurt (Omorfo) konusundaki iddialar, müzakere süreci öncesinde kilit başlıklardan birine dönüştü.
Hatırlanacağı gibi, Güzelyurt, Annan Planı ile birlikte Rum yönetimine devredilmesi öngörülen yerlerden biriydi. Ağustos ayının ilk haftasında, Erdoğan'ın ziyaretinin ardından, Milliyet gazetesinde çıkan bir haberde, Erdoğan'ın DP'li (Rauf Denktaş'ın oğlu Serdar Denktaş'ın başkanı olduğu parti) siyasetçilere Güzelyurt'un pazarlık konusu olmadığını söylediği iddia edildi. Türkiye'de yankı bulmayan bu haber üzerine, Kıbrıslı Rum Lider Hristofyas, Çin ziyareti dönüşünde ayağının tozu ile "Güzelyurt masadadır" açıklaması yaptı. "Ne Türkiye Dışişleri Bakanlığı'nın ne Erdoğan'ın, ne de herhangi bir Türk yetkilisinin bu yönde resmi bir açıklamasını gördüm. Bize göre Omorfo'nun Kıbrıs Rum idaresine iade edilmesi konusu kesindir. Başka senaryolar yaratmamak için şu an bu kadar söyleyeceğim."
Bu açıklamaların ardından, Rum Ortodoks Kilisesi de "Güzelyurt" başlığındaki ısrarını vurguladı, Güzelyurt, "uzlaşmazlığın" bir göstergesi olarak kullanıldı.
Birleşik Kıbrıs Anayasası'nda uzlaşma
Müzakere sürecine giderken, tarafların şimdiden "Birleşik Kıbrıs Anayasası'na" onay verdiği görülüyor. Pazarlık konusu edilen, anayasanın içeriği, KKTC'nin bu anayasa çerçevesinde nasıl ele alınacağı ve garantörlüklerin tanımı.
Talat, "federe devletin yönetimi, anayasal boyutu görüşülecek" açıklaması yaptı. İlk veya ikinci görüşmede, Kıbrıslı Rumlar için önem taşıyan toprak ve mülkiyet konularının müzakere masasına geleceği, böylelikle Kıbrıslı Türkler için önemli olan siyasi eşitlik konusu ile, mülkiyet ve toprak konularının uçlarda yer aldığı bir pazarlık yelpazesinin oluşturulacağı iddia ediliyor.
"Müzakere, iki devlet arasında değil"
Kıbrıslı Rumlar, Talat'ın Türkiye ziyareti sırasında basına duyurulan Talat-Gül deklerasyonuna itiraz etmekte gecikmediler ve müzakere sürecine ilişkin birtakım uyarılarda bulundular. Kıbrıs Başkanlık Komiseri Yorgos Yakovu, Türkiye'nin doğrudan müzakerelere katılmayacağını, ancak Cumhurbaşkanı Talat'ın üzerinde büyük bir nüfuza sahip olması nedeniyle, müzakere salonundaki ilave bir gölge gibi olacağını savundu. "Türk tarafının, doğrudan müzakerelerde, Birleşik Kıbrıs Federasyonu'nun anayasası üzerinde ısrar edeceği ve anayasa konusu bir sonuca ulaştırılmadan toprak konusunu görüşmeyeceği" iddialarının hatırlatılması üzerine, Yakovu, bu şartlarda bir müzakere yapılamayacağını ifade etti. Yakovu'nun önemli bir vurgusu da, müzakerelerin iki ayrı devlet değil de iki ayrı toplum arasında yapıldığıydı.
Yakovu "Gül ve Talat, ortak basın toplantılarında, sanki Hristofyas-Talat görüşmelerinin sonucu olarak açıklananlar hiç yokmuş gibi, iki devlet arasında müzakereler yapıldığını ve yeni bir ortaklık oluşturulacağını açıkladılar. Bunu işitmek hiç de hoş bir şey değil. Ancak, doğrudan müzakereler masasına oturduğumuzda, Talat'ın bu meseleleri gündeme getireceğini veya bu tür konular üzerinde ısrar edeceğini zannetmiyorum" dedi.
Türk tarafı, Kosova ve Abazhaya'nın bağımsızlıkları hatırlatmasıyla müzakere sürecinde elinin kuvvetli olduğu mesajı verirken, Kıbrıs Cumhuriyeti, uluslararası statüde tek devlet ve birleşik Kıbrıs için çıtayı yükseltmiş durumda.
Yıllardır "böl yönet" politikalarının uygulandığı en somut örneklerden biri olan Kıbrıs'ta, soğuk savaş sonrası dönemde iki toplumlu projelerle birleşme tezlerini öne çıkaran emperyalistler, bu kez nasıl bir devlet modeli uygulanacağını karara bağlayacaklar.