Eyvah, üniversiteyi kazandım!

Üniversiteyi kazandınız diye hiç havaya girmeyin. Sizi öyle şeyler bekliyor ki içeride, kazandığınıza kazanacağınıza pişman olabilirsiniz. Üniversite öğrencisinin zorlu yaşam mücadelesi kayıtlarla başladı.

soL (HABER MERKEZİ) Üniversiteye kayıt yaptırmaya giderken sizi nasıl bir ortamın karşılayacağını umuyorsunuz? Güzel bir üniversite binası, çimle kaplı, sırtınızı dayayıp kitabınızı okuyacağınız ağaçlarla dolu bir bahçe, kitap, kulüp, sosyal aktivite stantları ve kim bilir daha nelerse beklediğiniz, büyük bir hayal kırıklığına uğrayacaksınız demektir. Çünkü kendinizi ya da bir yakınınızı üniversiteye kayıt ettirmek üzere bir üniversiteye yolunuz düşerse, üniversite binasını daha uzaktan bile göremeden sizi cemaat pazarına dönüştürülmüş burs ve yurt stantları karşılıyor. İlk şoku atlatıp, "iki kişilik odalar", "üç kişilik odalar", "servisimiz var", "kayıt yaptırana Kuran veriyoruz" nidaları arasından geçmeyi başarırsanız, bu sefer de polis barikatlarına takılıyorsunuz. Evet evet, üniversitenin etrafı, görüntüsüne alıştırıldığımız insan boyundaki mavi polis barikatları tarafından çevrilmiş. Bu barikatı aşıp içeriye girebilmek için, kayıt yaptırmaya geldiğinizi kanıtlamak üzere belgelerinizi göstermeniz gerekiyor. Tabii belgelerinizi gösterebilmek için, giriş koridorunda size uzatılan onlarca eldeki yine yurt-burs broşürlerinden sıyrılmanız gerek. Türkiye'nin en fazla öğrenci alan üniversitelerinden İstanbul Üniversitesi'nin kayıt günlerinde karşılaşılan manzara böyle ve pek çok üniversitede de durum farksız.

Dijital ekrandan geçen "ücret tarifesi"
İstanbul Üniversitesi'ne kayıt için girmeyi başardığınızda, sizi öncelikle meydanın ortasına konmuş dev bir ekran karşılıyor. Burada bulunmanızın asıl nedenini hatırlatan dev bir ekran: harç ve kayıt parası ödemek. Ekranda sürekli olarak fakültelerin harç miktarları geçiyor. Hukuk Fakültesi örgün öğretim: 322 YTL, 2. öğretim: 993 YTL. Kayıt yaptıracaklar buradan kendi fakültelerinin harç miktarlarını öğrenebiliyorlar. Artık harç ne kadarmış diye birbirine sorma ya da nereye soracağını bilemeden herkese sorma devri bitmiş. İşte size üniversiteden önemli bir gelişmiş teknoloji hizmeti!

Emekli maaşıyla çocuk okutulur mu?
Dev ekranın gölgesinde öğrenciler kayıt olmak için kuyrukta bekliyor. Üniversiteyi "kazanan" çocukları ile birlikte İstanbul'dan ya da başka illerden gelmiş olan anne babalar da bahçede "kendilerine ayrılan yerlerde" çocuklarının kayıt işlemlerini bitirmesini bekliyorlar.

Harçlarla ilgili görüşlerini sorduğumuz velilerden, Antalya'dan gelen ve kızı hukuk fakültesine kayıt yaptıran bir anne, "emekli maaşıyla iki çocuk okutmak imkansız. Çocuklar üniversiteye devam etmek için çalışmak durumunda kalabilirler. Oysa devlet üniversiteleri parasız olmalı" diyor.

Paran yoksa, cemaatin olacak
Genelde memur, emekli, işçi ya da esnaf olan anne babalar harçlardan dert yanıyorlar ve kara kara çocuklarının üniversitede nasıl okuyacağını düşünüyorlar. Bir yarışa dönüşmüş olan üniversite sınavında çocuklarının kazanmış olmasından duydukları sevinç ve gururun kaygıya dönüştüğünü görmek mümkün. İstanbul'da yaşayanlar her gün üniversiteye gidiş geliş parasının da ciddi bir yekun tutacağının hesabını yapıyorlar, şehir dışından gelenler ise daha kaygılı, çünkü bir de yurt "ayarlamaları" gerekiyor. Ayvalık'tan gelen ve kızının Edebiyat Fakültesi'ne kayıt yaptırmasını bekleyen Telekom emeklisi bir baba, bu konudaki kaygısını "her türlü özveride bulunup çocuğumuzu üniversiteye gönderiyoruz, bu paraları mecburen ödeyeceğiz. Ödeyemeyince çocuklar başka grupların ellerine düşüyorlar, dışarıda bekliyorlar işte" diye dile getirerek, biraz ilerideki, çoğu cemaatlere ait olan burs ve yurt stantlarını işaret ediyor.

Borç senetli devlet bursu
Eşi işçi olan bir ev hanımı, kızının kimya bölümüne kayıt olmasını bekliyor. Harçların hiç de "sembolik rakamlar olmadığını" dile getiriyor ve "o zaman paraları dershaneye harcamasaydım çocuğumu özel üniversiteye gönderirdim, ne fark var şimdi?" diye soruyor ve ekliyor: "Devlet üniversitesinde okuyan çocuklar zaten devlete faydalı olacaklar, devlet bunun karşılığını zaten onlar mezun olunca alıyor". Bir velinin "öğrenim bursu varmış, o zaman daha az harç ödeniyormuş" demesi üzerine, bir diğer veli buna tepki göstererek, çocuğuna devlet bursu karşılığında 9 milyarlık taahhüt imzalatıldığını söylüyor ve "bu çocuk mezun olunca bir de bu parayı ödemenin derdine düşecek" diyor. Çocuğunu fizik bölümüne kaydettiren bir anne de emekli olduğunu belirterek "emekli maaşı olarak üç ayda 900 lira gibi bir para alıyoruz, ona göre gerisini siz düşünün" diyor.

Kızını Hukuk Fakültesi'ne kaydettirmek için Samsun'dan gelen bir baba, "bu ülkede okuma özgürlüğü yok zaten, parası olan okuyor. Gücü olan çocuğunu okutabilir ancak. Velilerin en zorlandığı konu bu" diyor ve koşulların değişeceği konusunda umutsuzluğunu ifade ediyor: "Artık bunlar Türkiye'de ciddiye bile alınmıyor".

Öğrencinin harcı, velinin maaşından yüksek
Harçlar ya da üniversite yönetimleri tarafından tercih edilen ifadesiyle "katkı payları", esas olarak devletin vatandaşlarına vermekle yükümlü olduğu eğitim hizmetini bireysel bir tasarrufa dönüştürüyor ve kişisel bir yatırım olarak pazarlanan eğitimin "bedeli olması gerektiği" düşüncesini empoze ediyor. Harçlara 90'lı yılların ortasında yapılan yüzde 400 oranında zamlarla, emeğiyle geçinenlerin ödeme sınırlarını zorlayan miktarlara ulaşılmıştı. Her yıl, harcını ödeyemeyeceği için üniversiteye gidemeyen gençlerin sayısı giderek artıyor. Tabii harçlar da öyle. Bu sene YÖK tarafından harçlara yüzde 10 zam yapılması talebinde bulunuldu. Üniversiteler bu miktarı yönetim kurulu kararı ile yüzde 20 artırabiliyorlar. Zaten sürekli olarak kaynak sıkıntısı çeken ancak bu sorunu devletin üniversitelere daha fazla kaynak ayırmasını talep ederek değil de öğrencilere yüklenerek çözmeyi tercih eden üniversite yönetimleri, neredeyse istisnasız bu artırımı uyguluyorlar. Bu yıl öğrencilerin ödeyeceği harçlar, 250 YTL ile 550 YTL arasında değişiyor. Bu rakam, yabancı dilde eğitim veren üniversitelerde iki katına çıkarken, ikinci öğretimde de 910 YTL ile 4 bin 032 YTL arasında oluyor.

Anne-babaların dile getirdiği gibi, asgari ücretin 435 YTL, emekli maaşının 550 YTL civarında olduğu ülkemizde, bu rakamları ödemek "normal koşullar" altında neredeyse imkansız.

Cemaatler, gençlerin geleceğini satın alıyor
Harcını ödemekte zorlanan öğrenciler de düşünülmüyor değil tabii. Bunun için önerilen "burs" mekanizması düzenin pek çok açıdan işine geliyor. Öncelikle "harcınızı ödeyemiyorsanız burs olanakları mevcut" repliği ile "parası olmayanın okuyamaması gibi bir durum söz konusu değil" diyorlar. "Para üzerine kurulmuş bu düzende" öğrencilere bu paraları kim ne için veriyor sorusunun yanıtını bulmak için uzaklara gitmeye gerek yok. Cemaat pazarı yeterince açıklayıcı.

Cemaatlerin "yurt hizmeti" yarışı
Üniversite harçlarının yanı sıra, başka illerden gelen öğrenciler için barınma da önemli bir sorun. Devlet yurtlarının yetersizliği, gençleri ve aileleri alternatif çözüm arayışlarına itiyor. İşte burada devreye başta tasvir ettiğimiz üzere cemaat pazarı görüntüsü giriyor. Yurtlar başlı başına bir sektör haline gelmiş. Çoğunluğunu Fethullah cemaatinin oluşturduğu çeşitli tarikatlara ait yurtların yanı sıra diğer özel yurtlarla beraber öğrencilerin barınması tam bir kazanç kapısına dönüşmüş durumda. Öğrenci kapmak için birbirleriyle yarışan cemaat yurtları da paralı, ancak, öğrencinin durumuna göre "indirim" yapılabiliyor. Hamidiye, Zaman gibi isimlere sahip bu tür yurtların hepsinde var olan "seminer" salonlarının neye hizmet ettiği ise gayet açık.

Ankara'da da benzer bir manzara söz konusu. Ankara'nın cemaat pazarı, Ankara Şehirlerarası Otobüs Terminali'ne (AŞTİ) kurulmuş. Ülkenin dört bir yanından gelen binlerce öğrenci, otobüslerinden iner inmez tarikatlar tarafından karşılanıyor. Cemaat mensubu kadınlar ve erkekler, ayrı gruplar halinde kapıların önünü tutarak yurt broşürleri dağıtırken, AŞTİ'nin içinde stant kuran vakıflar ise velilere seslenerek harç ücretlerini karşılamayı ve burs sağlamayı teklif ediyorlar.

"Devlet yurtlarında fuhuş yapılıyor kardeş"
Görüştüğümüz öğrencilerin anlattıkları, özellikle kız öğrencilerin ikna edilmesinde "yaratıcı" taktiklere başvurulduğunu gösteriyor. Türbanlı ve pardösülü görevliler, öğrenciye eşlik eden aile büyüklerini yakın markaja alarak, "devlet yurtlarının ahlaki açıdan güvenilir olmadığı", "buralarda fuhuş yapıldığı" gibi iddialarla kafalarını bulandırmaya ve kendilerine bağlamaya çalışıyorlar. Dağıtılan yurt broşürlerinde "huzurlu, güvenli, ahlaklı bir ortam" gibi sözler öne çıkarken görevliler aileleri yurttaki iftar programlarına davet ediyor. Bazı yurtlar, kayıt yaptırana Kuran hediye ediyorlar.

"Yurt abileri"nin centilmenlik anlaşması
Bir erkek öğrenci, telefonunun kendisini "yurt abisi" olarak tanıtan biri tarafından ısrarla arandığını anlatıyor ve telefon numarasının lisede gittiği dershane tarafından cemaate verilmiş olabileceğini söylüyor. Telefondaki kişi, "kalacak yer ayarladınız mı? Kızılay'a yakın yerlerde evlerimiz var," diyor. Öğrenci, "abi"yi başından savmak için amcasının Ankara'da oturduğunu ve izin vermeyeceğini söylüyor. Ancak "abi", reddedilmesine karşın defalarca yeniden arıyor. Öğrenci sonunda çareyi, yaşça büyük bir arkadaşını amcası olarak tanıtarak "abi" ile konuşturmakta buluyor. Ancak "abi" gene de ikna olmuyor ve öğrenciyi başka bir cemaatin bağladığını sanarak, "siz de diğer evin abisisiniz değil mi? Birbirimizden adam çalmayalım, arkadaş bizi de görsün kendisi karar versin," diyor.

Üniversitede nefes almak ücrete tabi
Üniversitelerdeki bu gerici ve piyasacı görüntü, kayıtla ve barınmayla bitmiyor. Üniversitede "okumak" da zor. Yemek, öğrenci belgesi, üniversite içi ulaşım, bunların hemen hepsi "kazanç kapısı"na dönüştürülmüş durumda. Geçtiğimiz yıllarda İstanbul Üniversitesi dahil birçok üniversite, yemekhaneleri özelleştirmişti. Üniversitenin sunduğu diğer hizmetler de "özel" ve paralı hale geliyor. Üniversitede yapılan işlemlerde öğrencilerden ücret alınması ile birlikte bankalar da kampüslere yerleşmeye başladı. Bu konuda Boğaziçi Üniversitesi başı çekiyor. İçinde birçok banka şubesi bulunan ve öğrenci belgesi, not çizelgesi gibi birçok evrakı "para karşılığı" öğrencilere veren üniversite, son olarak şifre satmaya başladı. Üniversite'nin web sitesinde kullanmak zorunda olduğunuz sayfanızın şifresini unutursanız, bu şifreyi ancak okula bir miktar para ödeyerek temin edebiliyorsunuz.

İngilizce konuşana kadar bekleyiniz!
Son olarak, üniversiteyi "kazandım" diye rahatlamayın sakın. Boğaziçi, ODTÜ, İTÜ gibi üniversitelerde eğitim dili, değişen oranlarda da olsa İngilizce ve "kazandığınız" bölümün eğitimine başlayabilmeniz için hazırlık bölümünü tamamlamanız ve İngilizce sınavını geçmeniz gerekiyor. Sınavı geçemediğiniz durumda üniversite eğitimine başlayamıyorsunuz. Özellikle Boğaziçi Üniversitesi'nde bu uygulama nedeniyle hazırlıkta senelerce "bekleyebilirsiniz". Her yıl üniversiteye kayıt yaptıran yüzlerce öğrenci, yıl sonunda "beklemeli" statüsüne geçiyor ve bu durumdaki öğrencilerin sayısı her sınavda biraz daha artıyor. Örneğin geçtiğimiz Ağustos'ta yapılan sınava giren 1400 hazırlık öğrencisinden sadece 215 tanesi geçebilmiş. Geriye kalanlar diğer sınavı bekleyecek. Şu an bu sınavlara hâlâ girmekte olan, 'beklemeli' durumda olduğu için eğitim alamayan 2004, 2005, 2006 girişli yaklaşık 500 öğrenci var. Son sınavlarda bunlardan sadece 29 tanesi geçirilmiş. Hazırlık sınıflarından sorumlu bir okul yöneticisinin, bu duruma karşı çıkan öğrencilere verdiği yanıt şöyle: "Sanırım bazılarımızın bu üniversiteyi kazanmaması gerekiyordu."