Taylan Kara: Değerlerimizi, değerlerimize küfredenlere madalya yapıyorlar!

“Bir Mücadele Aracı Olarak Edebiyat” konulu panelde konuşan yazar Taylan Kara, bir çok sol, muhalif, ilerici yayının kültür-sanat sayfalarının Radikal ve Hürriyet’in kültür-sanat sayfalarından farkı olmadığını belirterek, “Radikal kapandı diye üzülmeyin, Radikal okumak isterseniz bayiden bir Cumhuriyet alabilirsiniz” dedi.

soL-İzmir

21. İzmir Kitap Fuarı, son gününde ilginç bir panele tanıklık etti. “Bir Mücadele Aracı Olarak Edebiyat” konulu ve Hayal Yayınları tarafından düzenlenen panelde konuşam Taylan Kara, Türkiye sol, sosyalist, muhalif ve ilerici yayın organlarının kültür-sanat sayfalarının en iyimser ifadeyle liberal olduğunu savundu. Kara, “Değerlerimize sahip çıkmazsak, değerlerimizi alır, değerlerimize küfredenlere madalya yaparlar. Orhan Kemal Roman Ödülü’nü, toplumsal gerçekçilik karşıtı Hamdi Koç’un romanına verirler” dedi.  

Yazar B. Sadık Albayrak’ın moderatörlüğünü yaptığı panele Yalçın Küçük ve Taylan Kara konuşmacı olarak katıldı.

"RADİKAL OKUMAK İSTERSENİZ, CUMHURİYET ALABİLİRSİNİZ"

B. Sadık Albayrak ilk sözü Taylan Kara’ya verdi. Kara, edebiyatın bir mücadele aracı olduğu gerçeğini kavrayan sınıfın sermaye sınıfı olduğunu ifade ederek, şunları söyledi:

“Bazı sol, sosyalist, muhalif, ilerici dergi ve gazetelerin kültür sanat sayfalarından örnekler vermek istiyorum. İsim vermek istemiyorum. Çünkü amacım bu dergilerle polemiğe girmek değil, bir mantığı, bir tutumu eleştirmek. Bu sol, sosyalist, muhalif, ilerici dergi ve gazetelerin kültür sanat sayfalarında ‘Orhan Pamuk yeni romanının ilk cümlesini yazdı’, ‘Doğan Hızlan başkanlığındaki jüri Sait Faik ödülünü verdi’, ‘Orhan Kemal ödülünü Hamdi Koç aldı’, ‘Perihan Mağden’in Ali ile Ramazan romanı iki erkeğin aşkından çok daha fazlası’, ‘Ahmet Altan: Yaşam yalnızca eğlence ve oyundur’ gibi haberler ve yazılar okursunuz… Orhan Kemal Roman Ödülü verilen Hamdi Koç, bir Orhan Kemal karşıtıdır. Hamdi Koç ‘Evet beni toplumsal gerçekçilik rahatsız ediyor, neyse ki o yutturmaca bitti gitti, Lukacs diye bir Macar köylüsünü estet diye getirip burnumuza dayadılar’ diye röportaj veren birisidir. Toplumsal gerçekçilik düşmanı olduğunu hiç saklamayan Hamdi Koç, Orhan Kemal karşıtı bu romanıyla Orhan Kemal ödülü almıştır. Perihan Mağden’in ‘Ali ile Ramazan’ adlı kitabı beşinci sınıf bir kitaptır. Eğer bu romansa, Mithat Cemal Kuntay’ın Üç İstanbul’u için başka bir sıfat bulmamız lazım. Siyasal olarak iktidar karşıtı, ilerici, muhalif, sosyalist yayınların kültür sanat sayfaları, bildiğimiz Radikal gazetesi, Hürriyet gazetesi, Milliyet gazetesi haline dönüşüyor. Şunu sormak istiyorum? Böylesine büyük özverilerle hazırlanan bu muhalif, ilerici, solcu gazetelerde Aydın Doğan’ın Radikal gazetesini görmek nasıl bir duygu? Kültür sanat konusunda okurlarınıza piyasa edebiyatını sunacaksanız, okurlarınıza Radikal, Hürriyet okutacaksanız, niye bu kadar özveriyle muhalif gazete hazırlıyorsunuz? Radikal gazetesi okumak istiyorsanız, hemen bayiye gidip bir Cumhuriyet gazetesi alırsınız ve böylece Radikal gazetesi okumuş olursunuz. Bu gazeteleri çıkaran muhalif, ilerici, solcu, özverili çocuklar, piyasa edebiyatının kodamanlarının reklamları yapılsın diye mi yaka paça gözaltına alınıyorlar? Zaten holding gazeteleri, dergileri, gazetelerin kitap ekleri, televizyonlar bu piyasa edebiyatının aktörlerini bize propaganda ediyorlar zaten. Billboardlarda, ödüllerde, ekranlarda hep onlar var zaten. O kadar muhalifsiniz madem, okurlarınıza vere vere burjuva kültürünün en yozlaşmış unsurlarını mı veriyorsunuz! Bunlar, okuru ahmak yerine koymaktır… Ne yazık ki kendilerini muhalif, sosyalist, solcu, ilerici olarak tanımlayan çevrelerin büyük bir kısmının kültür sanat politikaları en iyimser tanımlamayla liberaldir. Radikal gazetesi geçtiğimiz günlerde internet yayınına da son verdi. Ancak Radikal gazetesi kapanırken, arkasında birçok Radikal gazetesi bırakarak kapandı. Artık bu gazetelerin isimlerinin bir önemi yoktur. Çoğunun içeriği Radikal gazetesidir. Özellikle kültür sanat sayfaları Radikal gazetesidir. Radikal kapanmıştır ama fikirleri iktidardadır. Radikal, diğer muhalifleri Radikalleştirerek kapanmıştır. Türkiye’deki solcu, sosyalist, muhalif, ilerici gazetelerin başına kayyum atansaydı, yarın çıkacak olan gazeteelerin kültür sanat sayfaları başka türlü olmayacaktı.”

"TÜRKİYE'DEKİ ÖDÜL SİSTEMİ, EDEBİYAT OKURUNUN AKLINA HAKARETTİR"

Ödül sistemini de sert bir dille eleştiren Taylan Kara, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Geçenlerde TaLat Sait Halman Çeviri Ödülü verildi. Bu ödül, Fransız edebiyatçı Georges Perec'in ‘Karanlık Dükkan: 124 Rüya’ adlı kitabının çevirisine verildi. Beş jüri üyesinden sadece biri Franszıca biliyor. Jüri başkanı da Doğan Hızlan. Ödül gerekçesi ‘Yazarın kendine özgü dilini ve üslubunu Türkçeye büyük bir yetkinlikle uyarlanması, yazarın sık başvurduğu sözcük, hatta ses ya da ses birimi, hece düzeyindeki hınzırca dilsel oyunlar için son derece yaratıcı karşılıklar üretebildiği, bunu yaparken metnin engin kültürel alt katmanlarını ve üstü kapalı göndermelerini es geçmediği’ diye belirtildi. Fransızca bilmeden, ‘hece düzeyindeki hınzırca dilsel oyunları’ nasıl anladınız? Bu dilsel oyunların yaratıcı karşılıklarını nasıl anladınız? Metnin engin kültürel alt katmanlarının es geçilmediğini nasıl fark ettiniz? Arkadaşlar, bu ödüller okura edilmiş bir hakarettir. Akla hakarettir. Ben bu hakaretlerden çok, ‘Eee ne var bunda’ diyen okurlara şaşırıyorum. Bunları haber diye veren solcu, sosyalist, ilerici, muhalif gazete ve dergilere şaşırıyorum. Toplumcu gerçekçiliğe açıkça küfreden bir yazarın romanına Orhan Kemal Ödülü verilmesini ‘Eee ne var bunda’ diye karşılayan yayıncılara şaşırıyorum. Türkiye’nin en büyük yayın tekelelrinden Can Yayınları’nın son 14 yılda 12 kez Yunus Nadi Ödülü’nü almasının, yandaş firmaların bütün ihaleleri almasından ne farkı vardır? Ama solcu, muhalif, sosyalist, ilerici olduğunu söyleyen kişilerin ne yazık ki buna da yanıtı ‘Eee ne var bunda’ olmaktadır. Türkiye solcusu,  kendi şairlerinin adına verilen ödüllerin seçici kurullarında, gerici kültür endüstrisinin en bilindik isimleri, yozlaşmış piyasa edebiyatının en yozlaşmış isimlerinin bulunmasına itiraz etmiyor, tam terisne ‘Eee ne var bunda’ diyor. Maalesef Türkiye solcusu, Sivas’ta katledilen Behçet Aysan’ın adına verilen ödülü Doğan Hızlan’ın vermesini hazmedebilen, bunda sakınca görmeyen bir varlıktır. Tüm bunlara itiraz edenleri tenzih ediyorum. Türkiye’de sol kültür, piyasa edebiyatı tarafından vahşice sömürülen bir alan haline gelmiştir. Değerlerimize sahip çıkmazsak, değerlerimizi alırlar, değerlerimize küfredenlere madalya yaparlar.”

"ESKİDEN KERİME NADİR'E, ESAT MAHMUT KARAKURT'A KİMSE YAZAR DEMEZDİ"

Panelin diğer konuşmacısı Yalçın Küçük ise, roman sanatının, sanatların en imkânlısı olduğunu belirterek şunları söyledi:

Benim gençliğimde en çok kitap yazanlardan birisi Kerime Nadir’di. Tüm kitapları filme alınan Esat Mahmut Karakurt vardı. Ama hiç kimse Kerime Nadir’i de, Esat Mahmut Karakurt’u da yazar saymazdı. Hiç kimse bunlara roman demezdi. Ben Soljenitsin’in yazar olmadığını savundum. Ama Soljenitsin’e Nobel verdiler. O yazmasını bilmeyen bir adamdı. Pasternak, bizim Kerime Nadir’in eline su dökemezdi. O zaman da yazdım. Ahmet Ümit’i yazar sayamayız. Öyle yazılmaz. Orhan Pamuk’un yazar olmadığını yazdım. Taylan arkadaşımızın söylediği kadar kötümser olmamalıyız. Ama bizde yazar var mı? Bunu sormalıyız. Roman olağanüstü güzel bir yazı türüdür. Biz romanda insanı öğrendik. Ben bugün bir insana benziyorsam, beni Halit Ziya yetiştirdi, Reşat Nuri yetiştirdi. 20. yüzyıla geldiğimizde, emperyalizm denen tekeller ortaya çöıktığında ortalıkta insan kalmadı. İnsan yoksa roman da yoktur. Biz roman dendiğinde Balzac biliriz, Dostoyevski biliriz. Romanın bitişini de Kafka’dan öğrendik.