Şarap Festivali oldu Üzüm Festivali

Türkiye’deki şarap üretiminin üçte birini sırtlayan, üzümü ve şarabıyla ünlü Denizli Bekilli’deki Şarap Festivali artık yok.
Alkolde yapılan düzenlemelerin canına okuduğu üzüm ve şarap üreticilerinin, festivalin ve yok edilmeye çalışılan bir kültürün öyküsü...

Necati Yıldırım - soL

Denizli’nin üzümüyle ünlü Bekilli ilçesinde her yıl bu aylarda “Kültür, Sanat ve Şarap Festivali” düzenleniyor. Uzun söze gerek yok, halk arasında kısaca “Şarap Festivali” diye biliniyordu bu etkinlik. Neden şarap festivaliydi? Çünkü Türkiye genelindeki şarap üretiminin hemen hemen üçte biri bu bölgeye aitti. Yoksa küçük bir ilçede beş altı tane şarap fabrikası kurulur muydu?

Bunlardan Gökkaya, Erdoğan, Küp ve Biricik şarapları standlar açıyor, festival boyunca insanlara tadımlık şaraplar ikram ediliyordu. Reklam olsun diye mi? Değil elbette! Ömer Hayyam’ın dediği gibi, “Şarap iç, azlık çokluk silinsin kafandan. / Şarap ki bir dirhemi bin bir derde derman” idi. İnsanlar bir o standı, bir bu standı dolaşırken bir de bakmışsınız hafiften keyfe gelirlerdi. Yine Hayyam’ın dediği gibi, “Ekşi ayran helal da güzelim şarap haram mı?” İşte bu yalanı kabul etmiyordu hayat. Hele Anadolu insanı bıyık altından gülüp geçiyordu buna. Çünkü bu topraklarda çok eski çağlardan beri insanlar hem şarap üretiliyor hem de içiliyordu. Yoksa yüzyıllar önce boşuna mı yaratmıştı Dionisos şarap tanrısını kendisine?

Şaraba düşman iktidar
Siyasal iktidar, gerici yüzünü son günlerde bir kez daha gösterdi. On iki yıldır “Kültür, Sanat ve Şarap Festivali” olarak düzenlenen bu festivaldeki “şarap” sözcüğüne tahammül edemez bir duruma düştü. 29Ağustos-1 Eylül 2013 tarihleri arasında düzenlenen festivalin adı, “Kültür, Sanat ve Üzüm Festivali” diye değişiverdi. Belediye Başkanı Mustafa Başkafa, bu yasakçı tutumu hiç de içine sindiremiyor: “Çok karşı çıktık. Olmadı. Bakanlığa yazılar yazdık... İşte son güne kadar bekledik, olumlu olumsuz bir cevap bile vermediler. Halbuki şarap bu topraklarda eski çağlardan beri sürüp gelmektedir. Anadolu’nun bu gerçeğini nasıl yok edebilirsiniz?” Ağzından “milli irade” sözünü düşürmeyenlere de çok kızıyor Başkafa: “AKP iktidarı bu insanların yaşam tarzlarına neden karışıyor? Neden kendi zihniyeti dışındaki kitleyi yok sayıyor?”

Hey sevgili Başkan, hey ortaokul arkadaşım! Bakıyorum da sigara elinden hiç düşmüyor, birini söndürüp birini yakıyorsun. Halka yapılmış bu baskıya kızıyorsun, sinirinden sesin titriyor, sesin yükseliyor. Sen şimdi onlara boyun eğmemek için dünya şairi Nâzım Hikmet’in şu dizelerine tutun: “Onlar, ümidin düşmanıdır sevgilim, / akar suyun, / meyve çağında ağacın, / serpilip gelişen hayatın düşmanı. /... / dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya, / dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle işçi tulumuyla / bu güzelim memlekette hürriyet.”

Çalkarası karası, şarap olur şırası
Biricik Şarapları’nın sahibi Selim Erdoğan, “Ben üçüncü kuşağım” diyor. 1950’lerde dedesi Mehmet Erdoğan’ın basit yöntemlerle büyük küplerde üreterek başladığı şarapçılığı, daha sonra babası Önder Erdoğan yürütmüş. Böylece Selim Erdoğan, dededen toruna geçen şarap işini teknolojinin son yöntemlerini kullanarak yürütüyor. “Şarap üreticilerini her yönden kıskaca aldılar. Elimizi kolumuzu bağladılar. Bir litre şarapta dört lira vergi var. Bu ekonomik baskı yetmiyormuş gibi bir de son zamanlarda daha ağır yasaklar getirdiler. Hiç reklam veremiyoruz. Yine tanıtım için küçük bir anahtarlık, bir kalem, bir takvim bile dağıtmak yasak...” Sonra buruk bir gülümseme beliriyor yüzünde: “Düşünebilir musunuz, internette bile bir site kurmak yasak. Böyle bir ticaret dünyanın neresinde görülmüştür? Hangi çağda yaşıyoruz? Bu ülkeye yakışıyor mu bu yasakçı zihniyet?”

Piyasa her geçen yıl daralıyor. Bu durumda fabrikalar da üzüm üreticisine yükleniyor. Sonunda kabak yine örgütsüz üreticinin başında patlıyor, herkes kendi derdine düşüyor. Altı ay çalıştıktan sonra şöyle acı bir gerçekle yüz yüze geliyor: Geçen yıl kilosu 80 kuruşa satılan Çalkarası üzümü, bu yıl 70 kuruşa düşüyor. Halbuki bu üzüm kaliteli bir üzümdür birçok şarap şişesinin üzerinde adını görebilirsiniz. Hatta bu yörenin sanatçısı İlhan Yolcu, bu üzüm için yıllar önce şöyle bir türkü yakmış ve çıkardığı bir kasetinde de okumuş: “Çalkarası, karası / Şarap olur şırası! / Boş boş oturman gari / Oynamanın tam sırası.” Genç sanatçı, bu türküyle festivalin son gecesinde, Ankara’daki gerici iktidar duysun diye var gücüyle haykırdı. Binlerce insan da delicesine alkışladı, delicesine hep bir ağızdan “Şarap olur şırası! Şarap olur şırası!” diye sağır yüreklere meydan okudu. Yine bir yıl önce kilosu 90 kuruş olan Sultaniye, bu yıl 80 kuruşa satılıyor. Boğazkere, Öküzgözü gibi şaraplık üzümler de bu düşüşten payını alıyor. Evet, Boğazkere de Öküzgözü de geçen yıl 80 kuruşa satılırken bu yıl 70 kuruşa düşüyor.

Üreticinin aldığı pahalanıyor, sattığı ise ucuzluyor. Böyle bir düzen dünyanın neresinde görülmüştür? Böyle bozuk bir ekonomik sistem karşısında köylüler, üreticiler ne yapsın? Üst üste üç dönem başa getirdiği gerici iktidarın hışmından bir türlü kurtaramıyor kendini.

Yediğin haltlar yanında şarap nedir ki...
Açılış töreninden sonra küçük bir kokteyl vardı. Orada ülkeyi saran yalan dolanlara karşı inadına şarap kadehleri kalktı havaya. Yine Ömer Hayyam’ın sözleri dolandı dillerde: “Sen içmiyorsan içenleri kınama bari / Bırak aldatmacayı, iki yüzlülükleri. / Şarap içmem diye övünüyorsun ama / Yediğin haltlar yanında şarap nedir ki?”

Aradan yüzyıllar geçmişti. Yaşadığı çağda özgür düşünceyi savunan büyük bilge, günümüzün “ileri demokrasi” dönemini görseydi hiç kuşkusuz bu dörtlüğe şöyle başlardı: “Sen içmiyorsan içenlere yasak koyma bari.”

Şimdi de Yeşiloba köyünden Seracettin Atlıhan adlı çiftçi anlatıyor: “Ben 65 yaşındayım. Bugüne kadar çok partiler geldi geçti, çok başbakanlar, bakanlar gördük. Fakat çok partili dönemden beri hiç böyle bir hükümet görmedik. Hatta kitaplarda da okumadık, büyüklerimizden de duymadık... Ne Başbakan’ın ne de bakanların üreticiyle, çiftçiyle ilgili bir tek laf ettikleri yok. Ağızlarında hep komşumuz Suriye! Bize ne düşmanlığı oldu bu ülkenin? Sen önce kendi memleketine bak, sen önce kendi çiftçini, üreticini, işçini düşün!”

Yeşilobalı Seracettin’den sonra oğlu Uğur Atlıhan da şöyle dedi: “Ben on ton üzüm kaldırdım. Kilosu 50 kuruştan beş bin lira para etti. Peki, ne kadar masraf ettim biliyor musun? İki bin beş yüz lira sadece ilaç parası verdim. Bunun içinde mazot yok, gübre yok, kendi emeğim yok! Gerisini sen hesap et gari!”

Kadir Bektaş adlı bir köylünün de dili yanmıştı, gözlerini fal taşı gibi açarak şöyle dedi: “Bu iktidar zenginleri tutuyor, bizim gibi çalışan, üreten garibanları tutmuyor. Daha önce bir umutla bu adama oy vermiştik. Bir daha mı? Allah göstermesin!” Köyleri, kasabaları, kentleri şöyle bir dolaşın isterseniz. Usulca durumlarını sorduğunuzda herkesten bin ah işitirsiniz.

Uzun sözün kısası, Halep ordaysa arşın burada! Halka yalan söylemeye gerek yok. Anadolu insanı bir aldanır, iki aldanır... Bir susar, iki susar... Sonra gün gelir, şöyle bir tokat attı mı feleğini şaşırtır. Yine Ömer Hayyamca söyleyelim mi? Öyleyse unutma: “Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi? O gidenler de hep senin gibiydiler.”

Yel üfürmüş, sel götürmüş
AKP’nin yasakçı zihniyetini görmeyen gözlere göstermek için iki broşürü şöyle bir karşılaştıralım birazcık. Bu yılki tanıtım broşüründe “şarap” diye bir sözcük geçmiyor. Sanki yel üfürmüş, sel götürmüş! Ya bir yıl önceki broşürde bulunan şarap şişesine ne oldu dersiniz? O da yok olmuş iyi mi? Daha başka mı? Yine şöyle bir göz gezdirdiğimizde, geçen yılki broşürde şarap firmalarının katkıları belirtiliyordu. Bu yılki broşürde ise evvel Allah onları da yok etmişler! Peki yer yarıldı da yerin altına mı girdi bu şarap fabrikaları? Şaraba düşman olan iktidar, hepsini diri diri toprağa gömdü sanki!