Sanata AKP vesayeti

Torba Yasa içerisindeki Türkiye Sanat Kurumu'nun kurulmasını öngören tasarı yasalaşırsa Devlet Tiyatroları ve Devlet Opera ve Balesi kapatılacak. Tasarıya göre Türkiye'deki tüm ödenekli yapılar, tamamını iktidarın belirlediği 11 kişilik "akiller heyeti"nin onayıyla destek alabilecek.

(soL - Haber Merkezi) Torba Yasa ile TBMM gündemine getirilen "Türkiye Sanat Kurumu ile Sanatın Desteklenmesi Hakkında Kanun" tasarısı taslağı sanatçıların büyük tepkisine neden oldu.

Dün TBMM'de CHP milletvekili Emine Ülker Tarhan'la birlikte bir basın toplantısı yapan Orkestra Şefi Gürer Aykal, hükümetin sanat kurumlarına ilişkin bir yasa taslağı üzerinde çalıştığını duyduklarını belirterek, “Aşağı yukarı iki bin kişi diyebileceğimiz bu sanatçı grubunun aileleri endişe içindedir, geceleri rahat uyuyamıyorlar, çünkü kendileri adına bazı yasaların hazırlandığını, bazı deşiklikler yapılacağını duyuyorlar, bilmiyorlar da duyuyorlar” dedi.

Emine Ülker Tarhan da, “Bizi yönetenlerin ne düşündüğünü biliyoruz, sanatla ve sanatçıyla ilgili, sanatın içine tükürmelerinden biliyoruz. Gezi direnişine destek veren sanatçılara yaptıkları baskılardan biliyoruz. Sanki bir çamur deryası gibi önüne kattıkları tiyatrocuları, müzik insanlarını, itaati reddeden heykeltıraşları önlerine kattılar ve bununla kalmadılar topyekun şimdi sanat ve sanat kurumları üzerinde çalışmalar yaptıklarını biliyoruz” şeklinde konuştu.

Taslak ne getiriyor?
soL'un ulaştığı tasarı taslağına göre, Türkiye Sanat Kurulu 11 kişiden oluşacak. 11 kişinin 6'sı Kültür ve Turizm Bakanı tarafından atanacak, diğer 5 kişilik kontenjan ise, Bakanlık bürokratlarınca doldurulacak. Türkiye'nin sanatsal gelişimi, yeni eserlerin üretilmesi ve icra edilmesinde en büyük güç olan kamu desteği böylece tamamı siyasi otoritenin tercihleriyle belirlenmiş bir konseyin insafına terk edilecek. Bu tür kurulların AKP iktidarında neye yaradığı, hangi kıstaslara göre tercihlerde bulundukları en son özel tiyatrolara verilen ödeneklerde görülmüş, bakanlık bürokratları “sakıncalı” gördükleri tiyatrolara destek vermemişti. Dahası, özel tiyatrolarla yapılan yardım protokolüne “ahlak” kriterleri eklenmişti.

Tasarı'nın en dikkat çekici yanını Devlet Tiyatroları ile Devlet Opera ve Balesi Kanunlarının tasarı yasalaştığı takdirde iptal edilecek olması. Yani Cumhuriyet'in en büyük kazanımlarından olan ve yıllarca Türkiye tiyatro, opera ve balesinin gelişimi, halkın sanatla buluşabilmesi için lokomotif işlevi görmüş bu kurumlar kapatılacak. Zira Beşinci Bölüm, Hükümler alt başlığında üçüncü madde aynen şunları söylüyor: "10.06.1949 tarihli ve 5441 sayılı Devlet Tiyatrosu Kanunu ile 14.07.1970 tarih ve 1309 sayılı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü Kuruluşu Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmıştır."

Tasarı taslağına göre, Devlet Tiyatroları, ile Devlet Opera ve Balesi çalışanları, Kültür ve Turzim Bakanlıklığı'na bağlı İl Kültür Müdürlükleri kadrosuna geçirilecek, “teşvik ve ikramiye” maaşları kaldırılacak. Sanatçıların maaşlarında önceye oranla %35 civarı kesinti olacak.

'Sanat ölüme terk edilecek'
Kanun taslağının gerekçesinde şu satırlar yazıyor: "Bu kanunda öngörülen uygulama ile kültür ve sanatsal faaliyetlerin sektörleşmesi sağlanabilecek(...)" Bu satırlar ve genel olarak kanun taslağının ruhunda var olan, ortaya konan eserlerin kâr-zarar kıstasına göre ele alınması bale, opera, çok sesli müzik gibi dünyanın her yerinde kamu desteğiyle ayakta duran alanlar, 11 kişilik bir kurulun tercihlerine göre ve en fazla yüzde 50 oranında desteklenecek. Geçen 21 Mayıs'ta konuyla ilgili bir açıklama yapan Fazıl Say şunları söylemişti: “Hiçbir opera, bale kurumu ya da hiç bir Orkestra kendi döngüsüyle (bilet geliriyle) kendi maliyetini karşılayamaz. Mesela bir opera bale kurumunda yaklaşık 500 sanatçı çalışmaktadır. Orkestracısı, dansçısı, korocusu, şan solisti, misafir sanatçıları vs. Her eserin ayriyeten, dekor, kostüm, proje maliyeti olmaktadır. Devlet olmadan bu masrafı kimse karşılayamaz. Bizden söylemesi bu plan aslında onları yok etmektir.” Say, sponsorluk mekanizması ile ilgili olarak da, “Sponsorluk ise ABD’ye özgü bir olaydır. Türkiye’de her kurumun her projesine sponsor bulmak yine imkansızı istemek olur. “Özelleştirme”, biraz da “ölüme terk etme” anlamına gelir” ifadelerini kullanmıştı.

'Bakanlık emrinde konsey olmaz'
Taslakla ilgili görüşlerini aldığımız Oyuncular Sendikası avukatı Sera Kadıgil, ortada dört ayrı taslağın bulunduğunu söylüyor. Kadıgil, bu belirsizliğin de can sıkıcı olduğunu belirttikten sonra, dört taslaktaki ortak yönün, ödenekli bütün sanat kurumlarına verilecek desteğin, Türkiye Sanat Kurumu'nu yönetecek Türkiye Sanat Kurulu adlı konsey onayıyla aktarılması olduğunu belirtiyor.
Kadıgil'e göre bu plan, zaten bir süredir izlenen, sanat kurumlarının kontrolü politikasının daha sistematik ve örgün bir şekilde yapılandırılması anlamına geliyor. Devlet Tiyatrosu Opera ve Balesi Çalışanları Yardımlaşma Vakfı (TOBAV) başkanı Tamer Levent, soL'a şunları söyledi: "Biz özerk konsey fikrini yıllarca savunduk, bu tasarı konsey olgusunu özerk olmayan şekilde getirmeye çalışıyor. Bir konsey ancak özerk olmak için kurulur. Bakanlık bu tasarıyla konseyi bakanlık emrine sokulmaya çalışılıyor. Aynı şeyi özel tiyatroları destekleme fonunda da yaptılar."

'Bütünlüklü saldırı'
Sanatçılar Girişimi sözcüsü tiyatro sanatçısı Orhan Aydın da soL'a yaptığı açıklamada, yapılmak istenenin Türkiye'de sanatı boyunduruk altına almak olduğunu söyledi. Aydın, saldırının bütünlüklü olduğunu, örneğin İstanbul'da AKM'nin durumu göz önüne alındığında insanların opera ve bale izleyebilecekleri mekanların neredeyse kalmadığını belirtti. Aydın'a göre bu saldırı DT ve DOB'un yanı sıra, Şehir Tiyatroları, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası gibi pek çok kurumu daha etkileyecek. Aydın, bu bütünlüklü saldırıya karşı tüm sanatçıların ve halkın ortak bir mücadele yürütmesi için çaba sarf ettiklerini de belirtti.

'Sanat kurumlarımızı savunacağız'
Eski Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Yücel Erten soL'a yaptığı açıklamada şunları dile getirdi:
“Sanat insana yatırımdır. Daha birikimli, daha duyarlı, daha hümanist bir toplum için, daha yaşanabilir bir dünya için yatırımdır. Ama öyle görünüyor ki AKP iktidarı, toplumun gelecekteki düşünce ve duygu esenliğini hoyratça çiğnemekte bir beis görmüyor. Sanat dünyamıza, özellikle de tiyatro dünyamıza topyekûn bir savaş açılmış gibi. Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi, orkestralar, Şehir Tiyatroları, özel tiyatrolar ve başta AKM olmak üzere sanat üretilen binalar, ne var ne yok bu saldırının hedefinde. Uygulamalar ortada: Cumhuriyet'in gözbebeği sanat kurumlarını göçertip yok etme, yerel yönetim tiyatrolarına boyunduruk vurma, sanat üretilen yapıları yok etme yıkımcılığı, özel tiyatrolara destek konusunda ahlâk polisliği, ihale ve rant aracılığıyla sanatı yandaşlaştırma gayretleri aldı başını gidiyor. Bizler de bu topyekun savaş karşısında evrensel ve bilimsel doğruları, elbirliğiyle sonuna kadar savunacağız. Kimin kılıcı tahtadır, kimin kalkanı teneke, onu zaman gösterecek…

'Padişah efendi denetleyecek'
Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Üstün Akmen de soL'a şu açıklamada bulundu:
“Tiyatro Eleştirmenleri Birliği gibi, TOBAV gibi, Sanatçılar Birliği oluşumu gibi kuruluşların, dünyanın pek çok ülkesinde Devlet Tiyatroları benzeri ödenekli tiyatroların var olduğunu örnekleriyle açıklamaları, siyasi erkin bilinçli “yok etme” tutumunu bugüne değin ne yazık ki etkilemedi.Yıllarca savunmasını yaptığımız “Özerk Sanat Konseyi” yapılanması tepetaklak edilerek hiç de özerk olmayan bir sanat konseyi haline getirildi.
Zamanında yazdık, dedik ki: “Bre Cahiller, yahu etmeyin eylemeyin, sanat kurumlarının işletilmesi alanında ‘Kıta Avrupa’sı Modeli’nin tam aksine İngiliz Modeli’nde hükümet sanat kuruluşlarının patronajı ve işletilmesinde pay sahibi olmayıp, sadece ‘maddi destekçi’ rolünü üstlenir”. Türkiye Sanat Konseyi’nin gelir kalemleri arasındaysa genel bütçeden aktarılacak hazine yardımları, Başbakan tarafından ihtiyaca binaen diğer kaynaklardan yapılacak transferler, ayni ve nakdi bağış ve yardımlar, yapım ve yayın gelirleri sayılmış. Dahası, harcama yönteminin Başbakan tarafından belirleneceğini söyleyeyim.Yetinmeyip, Türkiye Sanat Konseyini "Hık deyici" Padişah Efendimiz(!)'in "murakabe" (denetim) edeceğini de kulağınıza üfleyivereyim. E, daha ne diyeyim ben size ha, başka ne diyeyim?”