‘Özgür Suriye’ için beyaz perde operasyonu

Yalanın ve riyanın meşrulaştırıldığı, retorik ile kandırılmaya çalışıldığımız bir “anlamlar savaşı” bu. Bir yandan Süleyman Şah operasyonu sürerken diğer cephede aynı ideolojik hatta hizmet eden kültür operasyonu sermaye desteğiyle sürüyor.

Alican Mansuroğlu

İstanbul ayağı 12-22 Şubat tarihlerinde tamamlanan !F Bağımsız Filmler Festivali’nde 42 ülkeden 115 tane film gösterildi. Seçkide üç Suriye belgeseli de yer alıyordu. Bunların arasında ilk gösterimi Cannes’da gerçekleşen Gümüş Suyu: Suriye Otoportresi’nin (Ma’a al-Fidda, 2014) yanında, Bizim Dehşet Dolu Ülkemiz (Baladna Alraheeb, 2014) ve Ruh İşgali (Haunted/Maskoon, 2014) filmleri de var. 

Humus’ta yaşayan Suriyeli bir Kürt kadın olan Wiam Simav Bedirxan’ın çektiği görüntüleri internet üzerinden Paris’e, Suriyeli bir yönetmen olan Ossama Mohammed’e yollaması ve bu görüntüleri yazmış oldukları senaryoyu görselleştirmek için kullanarak hazırladıkları bir belgesel film olan Gümüş Suyu: Suriye Otoportresi (Ma’a al-Fidda, 2014) filminin, festivalin Aşk ve Başka Bi’ Dünya Yarışması’nda yer alması ve ek olarak; en önemli buluşmalardan biri olarak duyurulan ve SALT Beyoğlu’nda gerçekleşen “Savaş ve Direniş Zamanında Sinema Yapmak” başlıklı söyleşi çağrısına, bir de !F müzik ve Babylon işbirliği ile Babylon’da gerçekleşen “Suriye Ses Veriyor” isimli konser-söyleşi etkinliği eklenince, akıllarda soru işaretleri oluşmaya başladı. Araştırmaya koyulunca, ilk olarak Babylon’da gerçekleşecek olan gecenin tüm gelirinin, Hamiş-Suriye Kültür Evi’ne aktarılacağıyla karşılaştık.

NEDİR PEKİ BU HAMİŞ?
Hamiş’in kurucusu Yassin al Haj Saleh. Saleh için Suriye’nin sol muhalif görünümlü Roni Margulies’i de diyebiliriz. 2011 yılında başlayan emperyalist işgalin entelektüel anlamda ilk tohumlarını ekenlerden, özgürlük kisvesi altında işgale çanak tutan liberallerden. Zaten seçkinin bir diğer belgeseli olan Bizim Dehşet Dolu Ülkemiz, Yassin al-Haj Saleh’in Şam’ın merkezinden ayrılıp daha güvenli olduğunu düşündüğü Douma’ya, bir süre sonra oradan da Türkiye’ye doğru uzanan yolculuğunu anlatıyor.

“Devrim başlamadan önce Suriye nüfusunun üçte birinden fazlası yoksulluk sınırının altında yaşarken Suriyelilerin tamamı ifade, örgütlenme ve eylem özgürlüğünden yoksun, siyasi yoksulluk içindeydi. Ülkede kültürel yoksunluk da tüm ifade araçlarını ve düzlemlerini kendi egemenliğini sürdürmek için tekeli altına almış olan rejim sebebiyle had safhadaydı. Rejimin tasvip etmediği tüm deneyimler, söylemler ve kültürel üretimlerin üstü sessizlik ve unutturma perdesiyle örtülüyordu. Suriye devrimi, halkını ekonomik siyasi ve kültürel olarak yoksullaştırmış faşist rejime karşı ortaya çıkmıştır. Yoksulların ve ezilenlerin bir ayaklanması olan Suriye devrimi toplumun çeperinde, marjlarında (hamişinde) yaşam alanını bularak ortaya çıktı. Yine aynı çeperden ortaya çıkan Hamiş İstanbul, kendi çeperlerini yaratan yeni bir egemen merkez oluşturmadan, ezilenler ve sesi duyulmayanlar için açık bir alan oluşturmayı amaçlar.” Hamiş-Suriye Kültür Evi, manifestosunda kendisinden ve ülkesinden böyle bahsediyor. 2011’e ait bir çıkış değil bu. Kökü oraya dayansa da,  İstanbul’da faaliyet gösteren güncel bir örgüt. Suriye’ye karşı başlatılan gerici, emperyalist  savaşın “kültür-sanat” cephesinin Türkiye ayağı. 

!F VE SÜLEYMAN ŞAH OPERASYONU
Bütün bu bilgiler ışığında, !F festivalinin, filmin gösterimini yapmaktan öteye giderek, neden Suriye “devrim”i  propagandası yapmaya yöneldiğinin cevabını ise, MARS Group veriyor. !F’in sahibi olan Mars Group aynı zamanda Cinemaximum sinemalarının sahibi. AKP-Cemaat kavgasının filmi olarak pazarlanan Kod Adı: K.O.Z. filminin baş dağıtımcısı, salonları bu filmin kapatmasını sağlayan en büyük  salon tekeline sahip olan şirket. Şimdi nereden çıktı bu AKP? Tam da ne bulanık suymuş derken her şey bir anda berraklaştı. Bir yandan Süleyman Şah operasyonu sürerken diğer cephede aynı ideolojik hatta hizmet eden kültür operasyonu, sermaye desteğiyle sürdürülüyor.Yalanın ve riyanın meşrulaştırıldığı, retorik ile kandırılmaya çalışıldığımız bir “anlamlar savaşı” bu. Bilgi, akıl ile ilişkisini koparıp dile bağlanıyor, dil, modern bilgi rejimin üzerinde hâkimiyet kurdukça, bu rejim parçalanıyor. Suriye’de yaşanan bu kirli savaşta ve IŞİD’in yaratılmasında, emperyalizmin rolü bütün çıplaklığıyla herkes tarafından görünür hale gelmiş olsa da, işte tam da bu yüzden ısrarla devam ediyorlar yalanın propagandasına. 

Yüzüklerin Efendisi’nde Gandalf ile Sauron’un ışın savaşlarını anımsayın, ışığı kuvvetli ve çok olan diğerininkini bastırabiliyordu. Ya da sis veya dumanın havada nasıl yayıldığını düşünün. Anlamlar savaşında dil ile yayılan şey aslında “sis”tir. O yüzden dumana boğmaya çalışıyorlar bizi, çılgınca duman üretmeye odaklanıyorlar, belki tutar, belki sızacak, dolduracak bir boşluk bulurlar diye. Anlamlar dünyasındaki savaşta, yoğunluğu fazla olanın dediği olur. Ve bu yoğunluk oranları mutlak değildir, her zaman değişme ihtimallerini korur.
Kurulduğu günden bugüne yaptığı etkinliklerde, Hamiş’e en çok SALT Beyoğlu salonlarını açmış. SALT’ın kurucusu Garanti Bankası. SALT’ta gerçekleşen seçkiler arasında en dikkat çekenler; Şam Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu, grafik tasarımcısı Sana Yaziji’nin, “Suriye Devrimi’nin Yaratıcı Hafızası” etkinliği ile ismi Independent ve The Guardian gazetelerinde sıkça duyulan İngiliz asıllı Suriyeli romancı Robin Yasin Kassab ile gerçekleşen söyleşi yer alıyor. Bu yazıda pek değinme şansımız olmadı, belki başka bir kültür sanayi ve kültürün özelleştirilmesi-vakıflar- konusunda birkaç kelam etme şansımız olur.

!F’in Aşk ve Başka Bi’ Dünya Yarışması’nın birincisi olarak Suriye ve Fransa ortak yapımı, Ossama Mohammed ve Wiam Simav Bedirxan’ın yönettiği Gümüş Suyu: Suriye Otoportresi seçildi.