Nazım Hikmet Kültür Merkezi: Türkiye Sineması bu karanlık kuyudan çıkmak zorundadır!

Nazım Hikmet Kültür Merkezi, İstanbul Film Festivali'ni sürdürelemez noktaya getiren sansür uygulaması ve gelişmeler hakkında bir açıklama yayınladı.

Nazım Hikmet Kültür Merkezi, İstanbul Film Festivali'ni sürdürelemez noktaya getiren sansür uygulaması ve gelişmeler hakkında bir açıklama yayınladı. Açıklamada olayların biri gerici, piyasacı AKP iktidarı, diğeri de sermaye sınıfı olmak üzere iki sorumlusu olduğu belirtildi. Açıklamanın tamamı şöyle:

Pazar günü, 34. İstanbul Film Festivali kapsamında gösterilecek Çayan Demirel ve Ertuğrul Mavioğlu’nun yönettiği Bakur adlı film, Kayıt Tescil Belgesi bahane edilerek gösterimden çıkarılmıştı. Bu yüz karası uygulamanın ardından dün festivalin ana yarışma kategorilerinden Ulusal Yarışma ve Ulusal Belgesel Yarışma seçkisindeki filmler yarışmadan çekildiklerini, Uluslararası yarışma jürisi de görevi bıraktığını duyurdu. Festivalin ödül törenleri ve kapanış gecesi iptal edildi.

İstanbul Film Festivali, tarihinde ilk kez sürdürülemez noktaya geldi.

Bunun, aynı bütünün parçası iki sorumlusu var. Biri gerici, piyasacı AKP iktidarı, diğeri de sermaye sınıfıdır.

Sinema tarihimizde her zaman yoksulluğu dert edinen, ezilenleri, ağır sömürü altındaki emekçileri, topraksız köylüleri anlatan aydınlarımız baskıya, sansüre maruz kaldılar. Nazım Hikmetler, Orhan Kemaller, Yılmaz Güneyler ve daha onlarca sanatçı tarihimizde burjuva düzeninin zorbalığının ve ona boyun eğmeyişin nişanesi olarak duruyorlar.

Ancak bugün, sinema dünyamızın içinde debelendiği karanlığın tek nedeni baskıcı uygulamalar değildir.

Çünkü biz biliyoruz ki zor ve baskı her zaman piyasacılığın ve gericiliğin yolunu açmak için kullanılıyor.

Son 13 yılda baskıya AKP gericiliğinin tahakkümü eşlik etti ve sanat, tüm boyutlarıyla piyasaya açıldı. TÜSAK, Sinema Yasası v.b. yasa hazırlıklarının öncesinde devlet sanatın bir kamu hizmeti olduğu düşüncesinden tamamen vazgeçti ve sanatçılarımız işsizlik ve güvencesizlikle tehdit edilir hale geldi. Sinemacılar fon peşinde koşmaya, çıkar ilişkileri ağları kurmaya, sponsor bulmaya mecbur bırakılarak sanat üretimi burjuvazinin insafına terk edildi. Tescil ve işletme belgeleri ile sanat ürünleri pazarlanabilir mallara dönüştü. Sinema üretiminin yıllardır büyük yapım ve dağıtım şirketlerinin tekeli nedeniyle iğdiş edilmesine rağmen, bir çok filmin gösterim olanaklarının iyice azalmasına neden olan sinema salonu tekelleri, film festivallerine sponsor olabildi.

Gericilik ve sermaye her girdiği yeri çürütüyor.

Bu gerçeği görmeden ve göstermeden,  kör kuyulardan çıkılamaz!

Yoksa, gericilik ve piyasacılık iki sene önce Altın Koza’da kısa filmcilerin karşısına çıkar, yoğun sömürüye maruz kalan set emekçisinin “yerli dizi yersiz uzun” talebine dizi sürelerini daha da uzatarak cevap verir, Haziran Direnişinin anlatılmasına yasak koymaya kalkar ve bu uğurda 50 yıllık festivali de gözden çıkartır!

Şimdi, gericilik ve piyasacılığın kıskacındaki bu düzenin ipliğini pazara çıkarmanın, 

Şimdi yanyana durmanın,

Şimdi kendi bağımsız sinema festivallerini örgütlemenin tam zamanıdır.

Nâzım Hikmet Kültür Merkezi