Nâzım Hikmet İnceleme-Araştırma Ödülü neden verilmedi?

Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı'nın Nâzım Hikmet İnceleme-Araştırma Ödülü için düzenlediği etkinlikte katılan çalışmalara ödül verilemeyeceği duyuruldu. Yarışmaya başvuran ve 'ideolojik olarak bu çalışmaya ödül verilemeyeceğini biliyordum' diyen Ulvi İçil, bu durumu nasıl değerlendiriyor?

Hazal Güven - soL HD

Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın 2017’de duyurduğu inceleme ödülüne siz de bir çalışmayla başvurmuştunuz. Çalışmanızın konusu, Yapı Kredi Yayınları’nın (YKY) Nâzım’ın “Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim” romanında sürdürdüğü sansürlemelerdi. İnceleme ödülü, 15 Ocak günü sonuçlandı ve katılan dört çalışmadan hiçbirine ödül verilmedi. Bu ödüle katılımınız ve gelişen süreçle ilgili olarak bilgi verir misiniz?

Öncelikle, bireysel olarak kaleme alınmış olmakla birlikte, bu çalışmayı Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nin (NHKM) bu başlıkta ürettiği çalışmalar toplamının bir parçası olarak görmek gerekiyor. Ödülün son teslim tarihi 1 Kasım 2017 idi. Benim bilgilenmem 1 Kasım’a bir hafta kala oldu. O sıralarda, Nâzım’ın romanındaki sansürlemeler üzerinde çalışıyordum.

NHKM’nin de romandaki sansürlemelere müdahale etmek üzere olgunlaştırmakta olduğu bir çalışma planı vardı. Çalışmamın sonuçlanmasını hızlandırarak ödüle iletmeye karar verdim. Bu başvuruyla amacım, bir ödülden ziyade, NHKM’nin YKY’nin romana uyguladığı sansüre karşı yürüteceği mücadeleyi, Nâzım’ı seven daha geniş bir kesimin gündemine sokmak ve, belirgin zorlukları olmakla birlikte, Nâzım’ın adını taşıyan diğer iki kurumun, bir ölçüde dahi olsa, bir inceleme ödülü başlığı üzerinden, katkıda bulunmasını sağlamaktı.

Buna, seçici kurula, Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı ile Boğaziçi Üniversitesi Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi’ne, bu ödül aracılığıyla yapılan bir “davet” de denebilir.

Çalışmanız ödül alamadı. Bu, sizce “davet”inizin bir karşılık bulamadığı anlamına geliyor mu?

Çalışmanın bazı kurul üyelerinde ciddi bir kaygıyla ve memnuniyetsizlikle, başka kurul üyelerindeyse büyük bir memnuniyetle karşılandığını gözlemledim. Karşılıksız kaldığını düşünmüyorum.

Sözünü ettiğiniz çalışmalar toplamının diğer unsurları nelerdi?

NHKM 12 Kasım günü, YKY’ye ve Nâzım’ın vârislerine “romandaki sansürlemeleri derhal kaldırın” şeklinde seslenen bir Açık Mektup yayımladı. Ardından, YKY’nin ve vâris Mehmet Hikmet’in temsilcisi Gündüz Vassaf’ın ciddiyetten uzak açıklamalarını eleştiren; YKY’nin tutumunun arka planında Koç Holding’in müdahalesinin yer aldığını açığa çıkaran “Holdingciler lafı gevelemeyi bırakmalıdır” başlıklı, herkesin mutlaka okuması gereken diğer açıklama geldi.

Bir grup yazar ve sanatçının “Nâzım’a sansür utanç vericidir” başlıklı açıklaması, bunlar arasında yerini aldı. Türkiye Komünist Partisi (TKP) de, Nâzım’ın 1936’da yayımladığı, ama son 25 yılda Adam Yayınları ile YKY tarafından görmezden gelinen, Sovyet Demokrasisi adlı çalışmasını bir kitap olarak yayımlayarak bu mücadele sürecine doğrudan kendi adıyla katkı koydu.

Böylece, YKY’nin Nâzım’a uyguladığı sansüre karşı mücadele bir toplumsal gündem maddesi haline geldi. Diğer yandan da, inceleme ödülünün sonucunun beklenmesi süreci başladı...

Evet. Sizler de, YKY’nin uyguladığı sansürle ilgili olarak yazar, sanatçı ve bilim insanlarının görüşlerini aldınız. Bu insanlar arasında, seçici kurulun üyeleri de vardı. Böylece kurulda yer alan insanların YKY’nin Nâzım’ı sansürlemesi karşısındaki tutumları da belli olmaya başladı. Bu, incelemenin içeriğine nasıl yaklaşılacağına dair bir fikir de sunuyordu.

Seçili kurul üyeleri YKY sansürünün açığa çıkarılmasına nasıl yaklaştı?

Bazı üyeler romandaki sansürün ortaya çıkarılmasına gerçekten sevindiler, takdir ettiler. Bazılarınınsa, ciddi bir şekilde tedirgin oldukları gözlemleniyordu. Sansürden değil, sansürün açığa çıkarılmasından rahatsız olmuş gibiydiler.

Seçici kurul üyelerinin YKY’nin Nâzım’ın romanını sansürlemesine ilişkin bakış açılarının, YKY’nin Nâzım’a sansürü konulu incelemenizin değerlendirilmesine de yansıdığını ve bu çalışmaya içeriği nedeniyle ödül verilmemiş olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Kesinlikle. Sansüre karşı eleştirel, çalışmaya da olumlu yaklaşan bakış açısı jüride azınlıkta kalmış olmalı. Tersinden de, jüride, sansüre karşı daha az eleştirel, YKY’nin suçunu hafifletmeye çalışan kesim çoğunluk olmalı. Bu çalışmanın, tamamen içeriğinden dolayı ödül alamadığından eminim. Alamazdı.

Çalışmanın içeriği, YKY’ye yönelik eleştirisi, Marksist bir perspektiften yapılmış değerlendirmeler, bu seçici kurulun bir bölümü ile içindeki iki kurumun kabul edebileceği sınırların çok ötesindeydi. Çalışmaya ödül verilmesi ideolojik açıdan imkânsızdı. Bunu en başından itibaren biliyordum.

Sonuç size, Vakıf’tan gönderilen bir e-posta'yla bildirilmiş. Bu e-posta'da ne deniyor? Sizin yorumunuz nedir?

Genel Sekreter Turgay Fişekçi imzasıyla, “araştırmalarda akademik ölçütlerin gözetilmesi bu sonucun ortaya çıkmasında ana etken oldu” deniyor. Oysa, “akademik ölçütlerin gözetilmesi” tamamen sonradan üretilmiş bir gerekçe. Ödülün ilk duyurusunda şu cümleyi okuyoruz: “Ödüle son üç yılda hazırlanmış ancak henüz basılmamış her çalışma, üniversitelerde yapılmış bitirme, yüksek lisans ve doktora tezleri katılabilir. Sayfa ya da biçim sınırlaması yoktur”.

Ödülün ilk duyurulduğu metinde, “akademik ölçüt” şartı aranmıyor. “Her çalışma” deniyor. Burada iyi niyet olmadığını düşünüyorum. İçeriği rahatsız edici olan bir çalışmayı, başlangıçta ifade etmedikleri “akademik ölçütler”i sonradan gerekçe göstererek elemiş oldular.

ZORUNLU OLMADIĞI HALDE AKADEMİK ÖZEN GÖSTERİLDİ

Kaldı ki, bu çalışmaya bakıldığında, bir tez olmamakla birlikte, sözünü ettikleri “akademik ölçütler”e yakınlaştırılmaya çalışılmış olduğu, buna özen gösterildiği rahatlıkla görülebilir. Jürideki yedi üyenin dördünün akademisyen olduğunu gördüğümde, zorunlu olmadığı halde, çalışmanın biçiminin akademidekilere elden geldiğince yakın olmasına çalışmıştım.

Bu “akademik ölçütler” gerekçesinin seçici kurula özellikle Boğaziçi Üniversitesi Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi’nden katılan akademisyenlerden geldiğini öğrendik biz. Buna hiç şaşırmadım. “Akademik ölçüt” ifadesindeki, “akademik” sıfatının yerine “ideolojik ve sınıfsal” sıfatlarını koyun.

Tablo çok açık: Boğaziçi’ndeki Merkez, Vakıf, ikisi birlikte Nâzım’ın değil, YKY’nin yardımına koşmuş oldular. Çok yazık. Başta sözünü ettiğim “davet”in karşılıksız kalan bölümü bu oluyor: Nâzım’ın ve romanının seçici kurulun daha geniş bir bölümü tarafından sahiplenilmesi. Buna ulaşamadık.

Sonuçla ilgili olarak seçici kurul üyesi Profesör Hasan Keseroğlu soL Haber’in sorularını yanıtladı. Onun yaklaşımı biraz daha farklı.

Evet, tabloyu hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak ölçüde netleştiren somut bilgi de buradan geliyor. Prof. Keseroğlu Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın Yönetim Kurulu üyesi. Kendi ifadesini soL Haber’den okuyorum: “Bu bir inceleme araştırma yarışmasıydı ve katılan dört yarışmacıdan üçünde bu özellik maalesef hiç yok. Bir çalışmayı bunun dışında tutuyorum ben kendi adıma. Ulvi İçil’in çalışması anlamlı bir çalışmaydı ve bahsettiğim özellikleri taşıyordu. Fakat o da etik açıdan uygun değildi… Biz 15 Ocak'ta çalışmaları açıklayacaktık fakat 15 Ocak’tan önce Ulvi İçil’in çalışmasının tamamı kamuoyuyla paylaşılmıştı. Yoksa Ulvi Bey’in çalışması olağanüstü önemli ve değerli bir çalışmaydı. Üstelik Rusçadan, Fransızcadan ve Türkçeden karşılaştırmalar yaparak sunmuş olması, kaynakları ortaya koyması son derece önemli. Ama bu çalışma başta bahsettiğim sebeplerle etik olarak öne çıkamaz”.

Profesör Keseroğlu, YKY sansürlemeleriyle ilgili çalışma için “akademik ölçüt” açısından bir engelden söz etmiyor. Tam tersine, dört çalışmadan sadece bu çalışmanın bir inceleme-araştırma ölçütüne yaklaştığını belirtiyor. Profesör Keseroğlu, çalışmanın birincilik, ikincilik ödülüne değer bulunamayacak olmasını, içeriğine, niteliklerine değil, duyurulmuş olmasına bağlıyor ama bir ödülü hak ettiğini belirtiyor.

Öyle görünüyor ki, YKY’nin sansürlemeleriyle ilgili çalışma, dört çalışma içinde mutlaka bir ödülü hak eden bir çalışma ve muhtemelen tek çalışma. Ödülün, sadece YKY’nin sansürlemelerine ilişkin çalışma inceleme-araştırma vasıflarına sahip olduğu için iptal edildiği gün gibi ortada.

Bu da benim, gerekçenin akademik değil, ideolojik olduğu yönündeki görüşümü doğruluyor. Demek ki, Vakfın açıklaması bir gerçeği gizliyor: Bu ödüle katılan çalışmalar içinde ödül verilebilecek bir inceleme yok değilmiş, varmış, ama ödül verilmemiş.

ÖDÜL VERİLEMEDİ DEĞİL, VERİLMEDİ DENMELİ

“Ödül verilemedi” denmemeli. “Verilemedi” ifadesi, sonucu çalışmaların üzerine atıyor. Ödül “verilemedi” değil, verilmedi, iptal edildi.

Prof. Keseroğlu sizin çalışmanızın tamamını duyurmuş olmanızın etik olmadığını belirtiyor.

Hasan bey, bir noktada haklı. Etik açıdan, çalışmanın tamamının ödül sonuçlanmadan duyurulması, kabul edilemez. Ancak, bu açıdan bir bilgi eksikliği olduğunu düşünüyorum. Bu, benim de özen gösterdiğim bir konuydu. YKY’nin romana uyguladığı sansürlere yer verdiğim 15 Kasım tarihli yazıda şunu belirtmiştim: “Söz konusu organizasyon 2018 yılının Ocak ayında sonuçlanacağından ve bu sonuç beklenirken çalışmanın tamamına ve gerçekleştirdiğimiz değerlendirmelere yer vermemiz doğru olmayacağından; ancak öte yandan, romanın sansürlenmesi konusu artık bir toplumsal gündem maddesi haline de gelmiş olduğundan, burada, kamuoyunun, bu toplumsal gündemi sansürlemelere ilişkin somut verilerin bilgisi ile takip etmelerini sağlayabilmek açısından sadece bulguladığımız sansürlere birer veri olarak yer veriyoruz.”

Çalışmanın tamamına yer vermek doğru olmazdı ama bunu yapmış değilim zaten. Ve bunun bir önemi kalmamış bulunuyor. Önemli olan, Profesör Keseroğlu’nun, bir ödüle değer görmesi. Şu noktaysa ilginç: Profesör Keseroğlu, çalışmanın öne çıkamayacak olmasını tamamının yayımlanmış olmasına bağladığına göre, ama çalışmanın tamamı yayımlanmış olmadığına göre, demek ki, bu bilgi Profesör Keseroğlu’nda doğru olarak mevcut olsaydı, daha da olumlu bir değerlendirmeye sahip olabilirdi.

SANSÜRE KARŞI MÜCADELE BEKLEYEMEZ

Öte yandan, NHKM YKY’nin sansürlemelerini açıklamak zorundaydı. YKY’ye “Nâzım’ın romanını 25 yerinden sansürlemişsiniz, buna derhal son verin” derken, bu sansürlemeleri toplumsal bilinçten gizleyemez, 15 Ocak’a kadar bekletemezdi. Hasan beyin, bu durumu anlayışla karşılayacağını umuyorum. Çünkü bu inceleme, toplumsal mücadele ile iç içe idi. Bunu kendisinin çalışmada okumuş olduğunu düşünüyorum: “Bu çalışma… Eleştirdiği tutumun toplumsal gerçeklikte sürebilmesini değil, terk edilmesini hedeflemektedir”.

Son olarak ekleyeceğiniz…

Nâzım Hikmet İnceleme-Araştırma Ödülü Jürisi’ne teşekkür ederim. Bu çalışmanın sansürlemelerin değerlendirildiği bölümüne, NHKM’nin Nâzım’a uygulanan sansürü bütün yönleriyle ve aktörleriyle anlatacağı ve çok yakında yayımlayacağı bir kitapta yer verilecek.

TKP OLMASAYDI SANSÜR SONSUZA DEK SÜRERDİ

NHKM’ye, Türkiye Komünist Partisi’ne bu çalışmaya verdikleri değer için teşekkür ederim. Dürüst insanların şunu gördüklerine inanıyorum: Türkiye Komünist Partisi olmasaydı, NHKM olmazdı, NHKM olmasaydı, Nâzım’ın romanının sansürlü olarak yayımlanması belki de sonsuza kadar sürüp giderdi. Çünkü, amaçlananın bu olduğu çok açık.