Müzisyenler anlattı: Ne zaman işimizin olacağı belli değil

Bir kısmı okullu, bir kısmı alaylı. Sanat okullarını bitirenleri de var, sokaklarda yetişeni de. En çok da bir yandan okuyup bir yandan çalışan; okuyabilmek için çalışanlar var. Serbest çalışan müzisyenler 'sanat piyasası'nda sanatçı, 'eğlence dünyasında' emekçi. Kardelen ve Ulaş'la 'piyasa'yı ve yaşananları konuştuk.

soL- Neslihan Koçaslan

Sigortasız, sözleşmesiz çalışan müzisyenlerin kimi zaman "beğenmedik çaldığınızı" denilerek emekleri gasp ediliyor kimi zaman bir gün kala işleri iptal ediliyor. Kiralarını ödeyebilecekler mi? Hastalanırlarsa ne olacak? Güvencesiz ve geleceğe dair gittikçe kötüleşen piyasa koşullarında ayakta kalmaya çalışan müzisyenler yaşadıklarını soL'a anlattı.

Kendinizden biraz bahseder misiniz?

Kardelen Pınar: Ben 33 yaşındayım, 11 yaşında başladım keman çalmaya. Konservatuardan mezun olduktan sonra hemen çalışmaya başladım. Üç sene Antalya Devlet Konservatuarı'nda çalıştım. 2011'de İstanbul'a geldim, bir buçuk sene "Barış için Müzik"te çalıştım. Onun dışında da Enbe Orkestrası gibi popüler orkestralarda çalıştım. SOYAÇ'ta çalıştım. Maltepe Üniversitesi'ne bağlı bir projeydi; sokakta yaşayan ve çalışan çocuklara müzik öğretiyorduk. İstanbul'da kurumsal bir yerde çalışmadım.

Ulaş Saka: 27 yaşındayım. Devlet Konservatuarı opera bölümü mezunuyum. Ben herhalde okulda üçüncü, dördüncü sınıftan lise sona kadar piyano eğitimi aldım. Sonrasında kendi arkadaş gruplarımızla, sahne alıyorduk. Lisedeyken lise konserleri düzenleniyordu. Bu konserler biletliydi ve konserlerde hep 5-6 tane grup peş peşe çalardı ama asla organizasyonu yapanlardan başka kimse para kazanmazdı. Bizim serüven orada başlamış aslında; ama bunu fark etmemiz çok uzun zaman aldı.

2011’de bir barda para kazanmak üzere sahneye çıktık, klavyeci olarak çıktım. Benim operayla ilişkim 2014’te konservatuarı kazanmamla başladı ama klavyeciliğe de devam ettim bir yandan. Kocaeli’de iki sene haftada 5-6 gün farklı barlarda çaldım. Sahnede 3 buçuk saat çalınabiliyor, yani en az o kadar. Bir de mekancının baskısı var; yani saat işte bir oldu iki oldu ‘abi devam edin’ yani işte ‘kalabalık herkes içiyor’ yani biz devam ediyoruz ama alacağımız para değişmiyor ve bu hiç sorgulanmadı, bunun tartışması yapılmadı. Şanslı olduğum zamanlarda şöyle durumlar oldu, mekanlar boşken de paramızı verdi mekancı, çok doluyken de biz çalmaya devam ettik. Bu dayanışma olarak tanımlabilir mi bilmiyorum herhalde ama münferit bir olaydı. Karşılıklı iletişime, tanışıklığa bağlı. Biraz güvende hissediyorsun böyle durumlarda; ama bir tane mekan, o zaman bir sürü farklı mekanda çalıyorduk, o zaman "müşteri yok". İyi, "abi müşteri yok, o zaman evinize gidin", e bir saat çaldık; "güle güle" yani böyle durumlarda...

Mekancı zaten para kazanmadı. Böyle bir tavır oluyor genelde, halbuki az da olsa canlı müzik varsa hesaba ilave olarak 3 lira, 5 lira yani kimseyi yormayacak bir şey yapabilirsin. İnsanlar da aslında bu alışkanlığı kazanmalı. "Ya ben canlı müzik dinlemeye geliyorum ama işte bilet yok bir şey yok", halbuki orada üç lira para verdiğini bilse, böyle bir alışkanlık kazansa, karşındakinin emek verdiğini de yerleştirmiş olur mekancı, müşteride. 

'DEVLET ÇOK BASİT BİR PLANMA İŞİNİ YAPMIYOR, MÜZİSYENLER İŞSİZ KALIYOR'

Mezun olduktan sonra düzenli bir işinizin olmamasının sebebi nedir?

Kardelen: Bu kadar fazla serbest çalışan müzisyen olmasının bir sebebi de aslında inanılmaz bir istihdam problemi olması. Konservatuar mezunlarının açıkta olanlarından, hiçbiri bir orkestrada çalamayacak durumda değil, kimse yetersiz değil. Neredeyse 10 senede bir kadro sınavları açılıyor. Kadrolar aşırı yetersiz. Bazı şehirlerde orkestralar var, bazılarında yok. Bunu sanki ihtiyaç yokmuş, o şehirlere götürsen dinlemezler gibi aktarıyorlar, bu bir yalan. Teşvik edilirse insanlar elbette gelir. Bu bir planlama işi. Bu planlamayla hem toplum klasik müziğe çok daha fazla alıştırılır. Hem de bir sürü konservatuar mezununa iş bulunur. Buradan doğan sonuç şu oluyor. Binlerce mezun var. Nerede çalışacaklar? Serbest çalışma diye bir şey çıkıyor. Burada da herkes kendi bacağından asılıyor. Özeller geliyor, Tekfen, Borusan vb...

Serbest çalışma yapısını anlatır mısınız? Sosyal güvence var mı? Nasıl ilerliyor?

Kardelen: Özel kurslarda, eğitim veriyoruz, oralarda sigorta yapılıyor. Onun dışında sigortayı kendin yapman gerekiyor. Çalıştığın kokteyl, düğün ya da organizasyonda sigorta yapılmıyor. Özel bir orkestrada çalıyorsun, orada da sigorta yok. Bu normalleşmiş artık. Müzisyenlerin sigortaları yoktur, kendileri yaparlar. Kayıt dışı çalışma bir kural olmuş.

'SÜREKLİ DİKEN ÜSTÜNDEYİZ'

Geçtiğimiz günlerde yaşadığınız bir olayı sosyal medya üzerinden duyurdunuz. Son çalıştığınız yerde başınıza gelen haksızlık, mobbing ve sonrasında nedenini bilmeden işten çıkarılma. Neler oldu, anlatabilir misiniz?
Kardelen: Yaklaşık 2 sene önce bir arkadaşımın teklifiyle, kendisiyle dönüşümlü olarak Della Miles’a konserlerinde kemanımla eşlik etmeye başladım. Bu sene yine arkadaşımla dönüşümlü olarak haftada bir gün Bodrum’da bir otelde sahne alıyorduk. Della Miles’ın menajeri olan Hüseyin Fatih Oktay’ın zaman içinde artan etik dışı hareketleri ekip içinde huzursuzluk yarattı. Sahne aldığımız otelde kalmak yerine otele 8 km uzaklıktaki lojmanda kalmamızın istendiğini emrivakiyle öğrendik ve konuşmak istediğimizi söylediğimizde “lüks otelde kalma isteği” ve bunun gibi gerçek dışı suçlamalarla karşılaştık. Derdimiz lüks otel kesinlikle değildi, hazırlığımızı yapabileceğimiz, dinlenebileceğimiz rahat bir ortamdı. Yani yeme-içme ve dinlenme-duş alma’nın arasında 8 km vardı. Sonrasında Fatih Bey bizlere fark ettirmeden lojman olayında sesi çıkanların yerine çalacak kişileri aramaya başlamış. Bunu da çeşitli şekillerde öğrendik.

Bu çok da yaygın bir tavırdır bizim camiada, güvencesiz çalıştırılan müzisyenlerin diken üstünde olmasını sağlar! Daha sonra yaşanan olaysa, gitarist arkadaşımıza bilet meselesi yüzünden özelden yollanan etik dışı mesajlardır. Bunun üzerine arkadaşımız işi bırakmıştır ve sosyal medyada çevresindeki kimse bunlara maruz kalmasın diye işi bırakma sebebini düzgün bir dille paylaşmıştır. Sonuç olarak, ilkelerim ve onurum söz konusu olduğu için işi bırakmaya karar verdim ve gruba bir “ayrılma mesajı” yazarken belki anladığından, belki kulağına gittiğinden Fatih bey beni gruptan çıkardı, sebep belirtmeden, açıklama yapmadan.

 

Serbest çalışan müzisyenler, tiyatrocular, dansçılar her gün benzer ve hatta belki daha kötü şartlarla, tavırlarla karşılaşıyor. Burada bir örgütsüzlük, beraber hareket edememe sorunu var. İşverenler birbirlerinin çıkarlarını korurlar; fakat serbest çalışan tüm sanatçılar ortadaki eşitsiz ilişki (işveren-çalışan) yüzünden sadece kendi hakkını/çıkarını korumaya mahkûm edilmiştir. Burada bir haksızlık yok mu? Neden çalışanlar sürekli diken üstündeyken işverenler keyiflerine göre koşulları yenileyebiliyor?

Ulaş: Benim de çok başıma geldi. Yakın zamanda üç kere provasına gittiğimiz bir iş için bir anda WhatsApp'tan mesaj geldi. İş iptal diye, prova parası yok. Her gün 4-5 saat, 3 gün boyunca prova yapıyorsun. Onların yaklaşımı şu: Prova parası da temsil parasının içinde. Prova sırasında bir şey yok. İptal olursa zamanımız, emeğimiz hiçe sayılıyor. Sözleşme yok. Arıyorlar, "Kaç para? Tamam" bu kadar. Sözlü her şey. 

'BİR GÜNDE BÜTÜN PLANLARIN BERBAT OLABİLİYOR'

Neden işten çıkarıldığımı bilmiyorum. Yazılı bir şey yok. 

Her yerde bu olay var. Bunu paylaşmamın sebebi bunlardan çok olması, paylaşıp kamuoyu yaratmak. Yoksa nasıl başa çıkabileceğiz? Örtülüyor üstü. Benim yaşadığım daha başka şeyler de var. Bir gün kala çıkacağın yer iptal edilebiliyor. Sen o gününü ona ayırdın, başka bişey yapmadın, boş tuttun, başka iş almamışsın, bütün planların berbat olabiliyor.

'SÜREKLİ KENDİNDEN ÖDÜN VERİYORSUN'

Tüm müzisyenler bunu yaşıyor. Ancak bir yandan bu kayıt dışılığa ses çıkaran kimse yok. Yoksa müzisyenler tarafından böyle bir şey tercih mi ediliyor?

Daha az para kazanmak korkutuyor insanları. Yok sigorta, yok vergi girerse alacağımız para azalıyor diye düşünüyorlar. Yok böyle bir şey. Bunun mücadelesinin verilmesi gerekiyor. Herkesin, bütün müzisyenlerin, sözleşme, sigorta konusunda yasal mücadele vermesi gerekiyor.

Bu düzenin içinde var olmaya çalıştıkça kendinden çok ödün vermeye başlıyorsun. Kendine olan güveni azalıyor insanın. Senfonide çalışırken de sıkıntılar yaşadım. Sözleşmeli diye geçiyorduk ama haftalık misafirdik. "Gelecek hafta gelme" diyebiliyorlardı. Bizi bir kere orkestra müdürü tehdit etmişti. Sözleşmeli çalışanlar da başka bir konu. Kadrolularla aynı işi yapıp hem daha az para, çok büyük tavır, kötü muamele görüyorlar. Müzisyenler cok dağınık. Bir tanıma ihtiyaç var. Dağınıklığı gidermek gerekiyor. Kadrolu çalışanlar, sözleşmeli çalışanlar, serbest çalışanlar, öğretmenlik yapanlar... Her biri ayrı bir başlık ve mücadele konusu. Birlikte mücadele etmek gerekiyor. 

Ulaş: Kardelen az önce bir iş olarak tanımlanmasından bahsetti. Özellikle mekanların ve organizatörlerin çok fazla işine yarayan bir şey bu, öğrenci emeğinin de çok kullanıldığı bir alan. Dolayısıyla mekan sahibi yani organizatör bu işe şöyle bakıyor: ‘Bunlar öğrenci, bugün biz de kazanamadık zaten, bugün para yok çocuklar’. Genelde böye bir ‘abi-kardeş’ ilişkisi içerisinde yürütülüyor.

'BAŞKASI BANA İŞ VERMEZ DİYE KORKMAMAK LAZIM'

Yılbaşında bir arkadaşım çalıyor, gece 2'de bitiyor işi. Parayı alıp çıkacaklar, 'Çalışınızı beğenmedik, vermeyeceğiz' para diyorlar. İki kişiler, başka müzisyenler destek oluyor. Sosyal medyada, restoran adıyla birlikte paylaşılınca hemen iletişime geçtiler. Bundan sonrası için korkmadan paylaşmalı. 'Başkası bana iş vermez' diye korkmamak lazım.

'BOŞ SANDALYEYE TOPLUCA KİMSE OTURMAZSA, SANDALYE SAYISI ARTAR'

Ulaş: Bu bir alışkanlık. Konservatuar eğitimi döneminden başlıyor. Çok sert bir rekabet ortamında yetişiyor müzisyenler, opera bölümünden mezunum. Dehşet bir ortam var. Oradan öyle bir ortamdan gelip iş hayatına atıldığın zaman, boş yeri kapma güdüsüyle hareket ediliyor. Boş sandalyeye topluca kimse oturmazsa oradaki sandalye sayısı artabilir. Öyle bir örgütlenmeye ihtiyaç var. 

'HAYATLAR DAĞINIK, GÜNLÜK YAŞANIYOR, YABANCILAŞMA ÇOK BÜYÜK'

Kardelen: Buradaki tek dağınıklık iş kapısı değil. Üniversiteden arkadaşlarımın çoğu, gerçekten son derece dağınık hayatlar yaşıyorlar. Gece gündüz kavramı ortadan kalkıyor. Alkol ve uyuşturucu bağımlılığı çok yaygın. Hem iş koşullarının dağınıklığı, hem güvencesizlik, hem insanların tutunabileceği bir şeyin olmaması. Son derece günlük yaşanıyor, öbür ay kirasını ödeyebilecek mi fikri yok. Hayatla bağı çok zayıf. Çok nitelikli müzisyen arkadaşlarım var, bakıyorum hayatlarını devam ettirebilmek için öyle ortamlarda çalıyorlar ki, bir insanın orada bulunmaması gerekir. Dolayısla müzikle olan bağ zayıflıyor, çok ciddi bir yabancılaşma yaşıyor. Bir üretim çıkmıyor ortaya. Bu üretimi yapacak nitelikte ama hayatla kurduğu bağ, müzikle kurduğu bağ, her şey zayıflıyor. Hayatını idame etmek zorunda, sanat üretimi ikinci, üçüncü plana değil, çok daha gerilere düşmüş durumda. Keman çalmıyor mesela, herhangi bir iş yapıyor. 

Ulaş: Ücret dağılımı da konuşmak lazım. Grubun solisti ile grubun kemancısı hiçbir zaman aynı parayı almıyor. İşi bulanla, işe gidenler de aynı parayı almıyor.
Kardelen: Bunu böyle yapmayanlarda var. Bir arkadaşım buna tepki olarak bir WhatsApp grubu kurdu. Oradan insanlar duyduklarını paslıyor. Aracı kalkıyor. Öğrenciler de (aldıkları parayı) harçlık gibi gördükleri için çok ucuza razı olabiliyorlar. Bu durumda piyasada çalışan öğrencilere ‘piyasanın değerini düşürüyorlar’ diye düşmanlık besleniyor.

'DÜZENE KARŞI BİRİKMESİ GEREKEN ÖFKEYİ BİRBİRLERİNE BESLİYORLAR'

Ulaş: Düzene karşı birikmesi gereken öfkeyi birbirlerine karşı besliyorlar. Benim yaşadığım şöyle bir şey vardı; mekanda çalışan garsonlarla her zaman kötü anlaşmışızdır, çünkü garson orada sigortalıdır ama bir taraftan da müzisyene, ‘Ben burada bu kadar sömürülüyorum, asgari ücretle çalışıyorum, bu müzisyen geliyor burada bir gece çalıp şu kadar para alıyor’ gözüyle bakıyor. Yani terayağından kıl gibi kendini çeken yine mekan sahibi, organizatör, işveren oluyor.

Kardelen: Bunun sonunda örgütlenmekten başka hiçbir çare yok. Ya da böyle yaşamaya devam edeceğiz. 
Bir problem olduğunda herkesin ortak hareket etmesi, birlikte davranması. Mesleki açıdan da bir arada hareket etmek.