Merdan Yanardağ: Liberaller hiçbir şey olmamış gibi dolaşamayacak

Gazeteci-yazar Merdan Yanardağ, son kitabı "Liberal İhanet" hakkında soL'un sorularını yanıtladı. Yanardağ, "liberallerle hesabımızı kapatacağız" derken, sağıyla ve soluyla liberalizmin miadını doldurduğu görüşünde.

Görüşme: Zehra Güner

Çıkar çıkmaz ses getiren ve kısa zamanda ikinci baskısı yapılan kitabınız, adı üzerinde, liberal ihaneti teşhire, hesaplaşmaya ayrılmış. İnsanlığın, sizin teknolojik dediğiniz yeni bir ortaçağa itildiği koşullarda, ülkemizdeki gerici dönüşümde payı olan aydınları, dünyada örneği görülmemiş boyutta ihanetle suçluyorsunuz. Bu kavramları ve saptamaları biraz açarak başlayalım...
Öncelikle kitap hakkındaki değerlendirmeleriniz nedeniyle teşekkür ederim. “Liberal İhanet”, üçüncü baskıya ulaştı, sanırım devam da edecek. Sizin de ifade ettiğiniz gibi bu kitabı yazmaktaki temel amacım, Türkiye’nin “demokratik” gerekçelerle siyasal islamcılara teslim edilmesinde temel rol oynayan, önemli bir bölümü sol kökenli olan liberallerle hesaplaşmaktı. Dahası, liberalizm ve sol liberalizmi felsefi, ideolojik ve siyasal bakımdan mahkum etmekti.

Zor bir işe giriştiğimin farkındayım. Çünkü iktidarın gücünü arkasına alan; başta medya olmak üzere entelektüel, siyasal ve kültürel üretim ortamını büyük ölçüde kontrolünde tutan; dahası sınır tanımayan bir şirretlikle bu ortamı terörize eden liberallerle bu çapta bir hesaplaşmaya girişmek kolay değildi. İnsanlar entelektüel ve siyasal bir linçle karşılaşmaktan korkuyordu. İşte ben bu döneme son vermeyi amaçladım. Bu anlamda kitabın amacına büyük ölçüde ulaştığını sanıyorum.

Kitapta yöntem olarak, sadece teorik düzeyde değil; somut olay, olgu ve kişiler (örnekler) üzerinden de bir tartışma ve teşhir gerçekleştirmeyi seçtim. Sonuç olarak bu çalışma, liberallerin 12 Eylül 1980’den sonra gelişen ideolojik inisiyatifinin bir anlamda sona erdiğini ilan ediyor.

'FAŞİZME GİDİŞTE LİBERALLERİN İHANETİ BELİRLEYİCİ'

Gerek AKP gerekse Cumhurbaşkanı Erdoğan, meşruluklarını ve güçlerini sandıkta ifadesini bulan çoğunluk desteğine dayandırıyor. Bu açıdan bakılırsa, nicel açıdan ihmal edilebilir bir kesimi oluşturan liberal, sol-liberal kesimlerin desteğini neden önemsiyor, neden iktidara katkıda bulunmalarının üzerinde duruyorsunuz?
Türkiye son 30-35 yılda dünyada örneği az görülen boyutta bir aydın ihaneti yaşadı. Tarihimizin bu en büyük, yaygın ve alçaltıcı aydın ihanetiyle entelektüel ve ahlaki bir hesaplaşma gerçekleştirmeden Türkiye’de temiz bir gelecek kurmamız mümkün değil. Toplum ve zihinler kirletildi. Bu kirlenmede en büyük payı bu toprakların ilerici güçleri ve sol aldı. Sol, liberalizmle lekelendi.

Türkiye’nin gerici dönüşümünde liberal siyasetçi ve aydınların sadece pay sahibi olduğunu düşünmüyorum. Bu yaklaşım, onların işlediği suç için çok hafifletici bir açıklama olur. Tam tersine Türkiye’nin bu gerici ve faşizan gücün eline düşmesinde sağı ve soluyla liberallerin ihaneti belirleyici oldu.

Çünkü, imam hatip tedrisatından geçen görgüsüz, bilgisiz, donanımsız, yarı cahil bir kadronun, iki yüzyıllık bir aydınlanma ve modernleşme geleneği olan, ciddi bir devrimci birikime sahip ülkeye liberal aydınların yaşamsal desteği olmadan el koyması imkansızdı. Liberaller, siyasal islamcıların bu açığını kapattı. Onları dünyaya, Türkiye’yi demokratikleştirecek bir güç olarak sundular. Ortada bir tehlike bulunmadığını, ülkenin demokratikleştiğini belirterek toplumun ilerici kesimlerinin direniş refleksini kırdılar. Gezi isyanı ve Haziran Direnişi bu illüzyonu dağıttı. Liberal İhanet, bu isyanın en önemli gerekçelerinden birini ortaya koymayı da amaçlıyor.

'HİÇBİR ŞEY OLMAMIŞ GİBİ DOLAŞAMAYACAKLAR'

Murat Belge, Ufuk Uras, Baskın Oran, Ömer Laçiner, Hasan Cemal, Yıldıray Oğur, Ümit Kıvanç gibi isimler geçiyor kitabınızda. Bu örnekleri ihanetin özneleri olarak tanımlamış, gerici iktidarın toplumdan onay almasını sağladıklarından ve herkesi ihanete zorladıklarından bahsetmişsiniz. Oysa kendileri bir demokrasi ve özgürlük mücadelesi verdikleri kanısındalar. Kitap bu zıt argümanları tartışmaya açabilir mi?
En büyük sahtekarlık, “özgürlük mücadelesi verme” gerekçesi. Türkiye’nin gericiliğe teslim edilmesinde belirleyici rol oynayan liberal ve sol liberaller, bugün ortaya çıkan vahim tablo karşısında basit bir “yanıldık” ya da “aldatıldık” gerekçesine sığınmaya çalışıyor. Daha da önemlisi, kendilerinin AKP iktidarına destek verdikleri dönemde de samimi olduklarını, amaçlarının demokratikleşmeyi sağlamak olduğunu ileri sürüyorlar.

İhanet ihanettir. Hangi gerekçeye dayanırsa dayansın bunun başka bir açıklaması olamaz. Cehenneme giden yol da iyi niyet taşlarıyla döşenebilir. Kitapta sizin saydığınız isimlerden daha fazlası var. Her biri ibret verici bir portre çiziyor. Bu yüz kızartıcı ihanetin özneleri, artık hiçbir şey olmamış gibi bu ülkede dolaşamayacak.

Kaldı ki, AKP iktidarı, kurulu düzene kapağı atmayı düşünen, küresel kapitalist sistemin safına geçmeye çalışan ve en fazla “iyliksever bir kapitalizm” öneren tükenmiş bazı eski solculara “entegre olma” fırsatını sundu.

'YANILDIK DİYENLER, SALAKLIKLARI İÇİN ÖZÜR DİLESİN'

Gericiliğin yedeğine düşen sol liberaller, Tahtakale esnafı kurnazlığıyla siyaset yapan kasaba yobazlarının izlediği siyasette demokratik gerekçelerle iktidardan pay alma fırsatının önlerine geldiğini gördüler. Gericiliğe inanarak, yani samimiyetle hizmet etmek tarih önünde daha ağır bir suçtur. Üstelik bazıları kullanıldıktan sonra buruşuk bir peçete gibi bir kenara atıldı.

“Yanıldık” diyenler dönüp toplumdan ve bugüne kadar “ulusalcı, derbeci, ergenekoncu” diye hakaret ettikleri, yani kendileri gibi yanılmayan insanlardan kendi salaklıkları nedeniyle özür dilemelidir.

Örneğin Hrant Dink ve Danıştay cinayetlerinde Cemaat'in ve dolayısıyla iktidarın rolü ortaya çıkınca, Ergenekon gibi davalarda kanıt olarak ortaya konan akıl ve mantık dışı belgelerin düzmece olduğu tartışılmaz şekilde belirlenince sus pus olan liberallerin, daha ilk günden itibaren bu duruma/gerçeğe işaret eden, bu nedenle rejimin ağır saldırısına uğrayan insanlara bir özür borcu olmalı. Ortada tam bir rezalet var.

'TARAF TİPİK BİR OPERASYON PROJESİYDİ'

Taraf gazetesi örneğinden başlayarak, liberal ihanette medyanın rolüne de değinmişsiniz. Bir gazeteci olarak, nasıl değerlendiriyorsunuz medyayı?
Yukarıda da belirttiğim gibi; Türkiye’de entelektüel, edebi ve siyasal ortam liberalizmle lekelendi. Küresel sermayenin neoliberal yağma politikalarına ülke ve toplum teslim edilirken, piyasa haydutluğu için “özgürlükçü” gerekçeler üretildi. Bütün bunları, çoğu hödük, köylü kurnazı ve dar kafalı olan İslamcılardan çok liberaller, özellikle soldan gelen liberaller yaptı.

Bu kirlenmenin siyasal ve toplumsal bedeli, kültürel ve tarihsel sonuçları hem Türkiye hem de insanlık için çok ağır oldu. İşte bu ihanetin en büyük aracı medyaydı. Başta gazeteler ve televizyonlar olmak üzere, medya ortamı bu yıkıcı ihanetin en önemli alanıydı. Bunlar arasında Taraf gazetesi tipik bir operasyon projesiydi. Polis istihbaratının bir bülteni gibi çıktı.

Dolayısıyla kitapta, esas olarak medya ortamında gelişen ihaneti, dönekliği, olayları, ortaya atılan tezleri ve öne çıkan isimleri de mercek altına aldım.

'KAVGA EMEKÇİ HALK İLE TÜRKİYE GERİCİLİĞİ ARASINDA'

Aydınlanmayı, laikliği savunmadan, bunlara türlü gerekçelerle saldıranlarla hesaplaşmadan, gelecek kurulamaz diyorsunuz. Bu hesaplaşma noktasını belirgin kılmak üzere kalın bir hat çizerseniz, tarafları nasıl bir genel ayrışmaya tabi tutarsınız?
Türkiye’nin aydınlanmacı, cumhuriyetçi, yurtsever, devrimci ve sol güçleri ile bu güçlerin doğal yatağı olan başta işçi sınıfı ve emekçi halk kesimleri olmak üzere, çalışan sınıfların aynı tarafta olduğunu düşünüyorum. Bu güçler aşağı yukarı Gezi eylemleri ve Haziran Direnişi günlerinde sokağa/alanlara çıkan toplum kesimleridir. Bu güçler, 200 yıllık bir birikime ve geleneğe sahip olan tarihsel ilerici damarı temsil eder. Jön Türklerden, İttihat Terakki’den, Kuvai Milliye’den, TKP’den, TİP’ten, 68’den, 15-16 Haziran 1970’den, Dev-Genç’ten süzülüp gelir ve Mayıs-Haziran 2013’e akar.

Diğerleri ise siyasal islamcılıkla buluşan, geleneksel Türkiye gericiliğine, muhafazakarlığına ve sağcılığına yaslanan güçlerdir. Tarihsel bakımdan gericileşen sermayeye dayanır, emperyalizmin işbirlikçisidir. Kitapta, liberaller ve büyük sermaye çevreleriyle birlikte “yeni gerici tarihsel blok” olarak adlandırdığım cepheyi oluşturuyorlar. İşte Türkiye’nin dönüşümünü gerçekleştiren, Cumhuriyeti tasfiye eden bu yeni gerici tarihsel blokun ideolojik sözcülüğünü, liberaller ve sol liberaller yaptı.

'LİBERALLER KENDİ HAYATLARINA İHANET ETTİ'

İhanet edenleri tanımlıyorsunuz. Peki, ihanet edilenler kimler ya da neler?
İhanet edilen öncelikle bu ülke ve toplumdur. Halktır, emekçilerdir… Bu toprakların ve insanlığın bütün ilerici birikimi ve değerleridir. Sosyalist harekettir, soldur ve bütün bir devrimci tarihimiz ve birikimimizdir. Dahası, ihanet edilen liberallerin kendi hayatlarıdır. Üstelik bu ihanetin çoğu kez bir çıkar ve satın alınma ilişkisi içinde gerçekleşmiş olması, son derece yüz kızartıcıdır. Alık liberallerin ve saf aydınların sayısı aslında çok fazla değildir. Etyen Mahçupyan’ın dramına bakar mısınız; kendisine “Ermeni dölü” diye küfür edenlerin hükümetine danışmanlık yapıyor ve cumhuriyeti birlikte yıkmaktan söz ediyorlar.

Döneklerin sola akıl vermeye devam etmelerine son verilmesini isterken, bunun nasıl mümkün olabileceği konusunda öneriniz de var mı?
Liberaller ya solun yakasından düşmeli –ki bu olasılık çok zayıftır- ya da sol, yakasını siyasal ve entelektüel bir enkaza dönüşen bu liberallerden kurtarmalıdır. Onlar bütün primlerini “eski solcu” olmak üzerinden yaptı. Çünkü eskiden de olsa solcu olmanın değeri bu ülkede hala çok yüksek. Çünkü solcu olmak, önsel olarak ülke siyasetine, sosyolojisine, edebiyatına, dünya gündemine hakim olmak demektir. Tarihsel bir birikimi temsil etmek demektir...

Türkiye öyle bir dönem yaşadı ki, yurtseverlik ya da emperyalizme karşı olmak “milliyetçilik” ve “ulusalcılık” diye aşağılandı. Laikliği savunmak neredeyse ayıp sayıldı, darbecilikle eşit bir tutum olarak gösterildi. Cumhuriyetin ya da insanlığın tarihsel birikimi ve ilerici kazanımlarından söz etmek, statükoculuk diye mahkum edildi. Emek-sermaye çatışmasından söz etmek, demode bir tutum olarak gösterildi. Buna karşılık, demokratikleşme etnik ve dinsel kimliklerin serbestisine indirgendi ve solculuk sayıldı.

İşte bütün bunların üzerinden siyasal islamcı ve faşizan dönüşüm projesine toplumsal ve ideolojik rıza/onay üretilmek istendi. Bu, akıldışı bir durumdu. Sol, bu liberal meczuplara aldırmadan tarihsel referanslarına geri dönmelidir. Çünkü sol ancak kendi tarihsel, sınıfsal, felsefi ve ideolojik temelllerine basarak kendisini zenginleştirip yeniden üretebilir.

'BİR DÖNEM KAPANIYOR'

Yaşanılan dönemin bir belgesi olma amacı gözeten bir dil kullandığınız kitabın son cümleleri, “liberallerle görülecek hesabımızı kapatacağız” iddiası taşıyor. Kitaptaki son bölümün başlığıyla soralım o zaman: Nasıl bir nihai hesaplaşma?
Bu dönem tarihsel olarak kapanıyor. Siyasal islamcı hükümet gerçekte siyasal ömrünü doldurmuş durumda ve bu nedenle ancak baskı, zor ve hile yoluyla ayakta kalmaya çalışıyor. Dinciler, muhafazakar sağcılar ve liberaller arasında oluşan “gerici tarihsel blok” artık sürdürülemez durumda.

Toplum tarihsel bir hesaplaşma kavşağına doğru akıyor. Bu ülke kendisini paçalarından yakalayıp bir önceki çağın değerler dünyasına çekmeye çalışan bir yükle yoluna devam edemez. Dahası, islamcı faşizan rejimi yeni bir sermaye birikim modeli olarak kullanmak isteyen, bunu yapmaya çalışırken toplumun bütün ahlaki ve kültürel değerlerini çürüten bir güçle adil ve aydınlık bir gelecek kuramaz.

Geçen yüzyıldan devreden bir sorundur bu. Türkiye, gericilikle hesaplaşmasını ve dinciliğin eleştirisini tamamlamamış, tam tersine cumhuriyetin kurucu güçleri belli bir aşamada gericilikle uzlaşmıştır. Açık olan bu hesabın, bu defterin artık kapatılması gerekiyor. İki taraf için de geçerli bu. Bugün ülkede yaşanan siyasal ve toplumsal gerilimin nedenini burada aramak gerekiyor.

'ÖRGÜTSÜZ BAŞKALDIRILAR GERİCİ DİKTATÖRLÜKLERLE SONUÇLANIR'

Bu hesaplaşmaya sol hazırlıklı girer ve tarihin çağırısına doğru yanıt verirse ülke ileriye doğru büyük bir atılım gerçekleştirebilir. Gezi böyle bir isyandır, ancak örgütsüz ve programsızdır. Büyük halk kitleleri alanlarda solla buluştu ama henüz birleşemedi. Sol nasıl bir tarihsel kavşakta durduğumuzu, önümüzdeki fırsatları ve riskleri tam olarak göremedi.

Yeni bir toplumsal dalganın geleceğini düşünüyorum. Sol, bu ülkenin devrimci güçleri bu kez hazırlıksız, pusulasız, fenersiz yakalanmamalı. Çünkü örgütsüz, öndersiz ve programsız bütün başkaldırılar ve isyanlar ne kadar büyük, sarsıcı ve kitlesel olurlarsa olsular yenilgiyle sonuçlanmaları kaçınılmazdır. Daha da önemlisi böyle programsız ve örgütsüz başkaldırılar gerici diktatörlüklerle sonuçlanır. Nitekim Gezi’den sonra aynı şey oldu.