İrfan Ertel'le 'Maden İşçileri' sergisini konuştuk: Örgütlülük bana her zaman güç kattı

Ressam İrfan Ertel'in "Maden İşçileri" sergisi, Soma maden katliamının üçüncü yıl dönümü nedeniyle Maden Mühendisleri Odası İstanbul Şubesince Mimarlar Odasında sergileniyor. 6-14 Mayıs arasında açık kalacak sergiyle ilgili İrfan Ertel sorularımızı yanıtladı.

Haber Merkezi

Soma maden katliamının üçüncü yıl dönümünde sanatçı İrfan Ertel’in "Maden İşçileri" resim sergisi, 6-14 Mayıs 2017 tarihleri arasında Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesinde izlenebilir. 

Serginin dünkü açılışı sırasında İrfan Ertel'le yaptığımız kısa söyleşiyi soL okurlarıyla paylaşıyoruz.

Sizden İrfan Ertel'i dinleyebilir miyiz? Özellikle sanat ve toplum ilişkileri üzerinden sanatsal görüşünüz nedir? Kısaca anlatabilir misiniz?

Köy Enstitülü bir öğretmen oğlu. 70’li yıllarda İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nde eğitim gördü. Öğrencilik yıllarından itibaren emekten yana, işçi sınıfından yana bir tavır almaya çalıştı. Zaten o yıllarda Ruhi Su ve Vasıf Öngören ile tanışma ve bir nebze de olsa çalışma olanağı bulabilmişti. Ustalarından kavradığı sanatsal tavrın özü emekten, işçi sınıfından yana bir sanatçı yaklaşımının toplum için ne denli önemli bir işlevi olduğu idi.

Çalışmalarınızda toplumsal meseleleri irdeliyorsunuz. Özellikle işçileri konu alan resimler yapıyorsunuz. İdeolojinin sanata veya sanatın ideolojiye etkisi veya katkısı nedir? Bununla ilgili neler anlatabilirsiniz.

Tarihsel anlamda biraz irdeleyebilsek bile aslında sanatın –her ne kadar “sanat sanat içindir– safsatalarına bulansa bile ideoloji ile içiçe oluştuğunu görebiliriz. İnsanlık için çok önemli birçok sanatçının ideolojik tutumlarını kim yadsıyabilir. Ne ki “ben ideolojiler dışındayım” diyeninde  özünde düzenden yana bir tavır aldığını. Öyle bir işlev yükümlendiğini yadsıyabilir miyiz? Ayrıca ideoloji dünyayı, toplumu doğru kavramamıza katkı sağlıyorsa sanatçının gelişimini ve motivasyonunu yükselteceği de kesin değil midir?

Bu yıl Soma maden katliamının üçüncü yıl dönümü. Bu serginizde yer alan maden işçilerini konu alan çalışmalarınıza nasıl başladınız? Bu süreçten bahsedebilir misiniz?

Ben yaklaşık 45 yıldır işçi resimleri yapmaya çalışıyorum. Çocukluğumda tütün tarlalarında tütün işçiliği yaptım, üniversite yıllarında matbaalarda, serigrafi sanayinde işçilerle iç içe çalıştım. Daha sonra da ağır metal sanayinde çalıştım. Yani işçilerin ne denli insani olmayan koşullarda çalıştırıldığına yakından sahit oldum. Bu kısa sayılmayacak süreçte iyi kavradığımı düşündüğüm bir olgu var, o da bu konuda hariçten maval okumak olmuyor. Gerçekçi yaklaşım ancak yakından gözlem gerektiriyor. Daha önceki madenci resimlerimi de bilen bir dost “daha öncekileri seviyordum, ama bunlar çok başka” gibi bir yorum getirdi. Çok doğru bir saptama çünkü öncekileri dışarıdan kavramaya çalışarak yapmıştım. Bu resimler ise ben madene indikten sonra oluştu. Bir de ülkemizde ben insanım diyebilen herkesi çok derinden etkileyen bir “SOMA” faciası var. Ermenek, Şirvan maden cinayetleri var...

Türkiye’de yaşamak sanatınızı nasıl etkiliyor? Örgütlülüğünüzün size olan etkisi nedir?

Bu ülke gerçekliği “insan” olan herkesi derinden etkilemekte. Doğal olarak sanatsal üretimde bulunma durumunda olanları biraz daha fazla etkiliyor. Karamsarlığa düşmemenin tek yolu da değiştirmeye yönelik bir tutum içinde olmayı başarabilmekle mümkün. Örgütlülük bana herzaman olağanüstü bir güç kattı. Bunlardan birkaçını sayarsam, olanı biteni doğru kavramamı sağladı. Önüme işçi sınıfının işine daha iyi yarayabilmemin olanakları açıldı. Önemli bir yanı da örgütlülük insana yalnız olmadığını hissettirerek daha aktif, daha pozitif bir moralle üretebilme yetisi sağlıyor.

Son olarak, Türkiye’de geçtiğimiz günlerde şaibeli bir referandum süreci geçirdik. İleriye dönük olarak sanatçıların üstlenmeleri gereken ne olabilir?

Benim bu konuda söyleyebileceklerim doğru olduğu kanıtlanmış saptamaların tekrarı olacak ama; güzel ülkemizin, insanlarımızın, işçi sınıfımızın çok kötüye giden koşullarının mevcut düzende çözümü asla mümkün değil. Aydınlanmadan, laiklikten, barıştan ve emekten yana bir olumlu değişimin tek bir yolu var. İşçilerimiz sınıf olduklarının bilincini kavramak zorunda. Düzen içindeki süre giden uyutma, uyuşturma unsurlarını görmek göstermek dünden daha çok gerekli. İşçiler, gerçek aydınlar, sanatçılar sınıf partisinin örgütlenmesine acilen katkıda bulunmak zorunda. Başka bir çare var mı?