Hiç susmadı o Ezgili Yürek… Susmayacak…

Yarın, Ruhi Su’nun aramızdan ayrılışının tam 30’uncu yıl dönümü. “Aydınlara türkü dinlemeyi sevdiren insan” unvanına sahip Ruhi Su, sadece bir müzisyen değil, aynı zamanda sosyalist bir aydın, aydınlanmacı bir sanatçı, müziğe adanmış bir “Ezgili Yürek” idi… Ruhi Su, yarın 13.00’da kabri başında anılacak.

Haber Merkezi

Yarın 20 Eylül… Ruhi Su’yu yitirişimizin 30’uncu yılı…

Tam adı Mehmet Ruhi Su… Cumhuriyetin ilanından on bir yıl önce, 1912’de Van’da doğar Ruhi Su. Çocukluğunun önemli bir bölümü, babasının memuriyeti nedeniyle atandıkları Van’da geçer. Henüz 3 yaşında minicik bir çocukken, 1915 kırımında ailesini kaybettiği rivayet edilir. Nitekim yıllar sonra oğlu Ilgın Su, “Babamın 1912'de Van’da doğması, öksüzler yurdundan gelmesi, bugüne kadar hiçbir akrabasının çıkmaması düşünüldüğünde Ermeni olma ihtimali hayli yüksek” demiştir.

Çocukluk ve gençlik yılları öksüzler yurdunda geçer. Yurttaki müzik öğretmeni Mehmet Tahir’in eline verdiği keman, o zamanki adıyla Mehmet’i bambaşka bir dünyayla tanıştırır. Sonrasında o yıllar için kurduğu tek bir cümle, acılarını bize anlatmaya yeter: Oyun denen bir şeyin var olduğunu o zaman öğrendim, içim içime sığmıyordu, şaşkındım…

MÜZİĞE ADANMIŞ BİR YAŞAM

Ardından Adana Öğretmen Okulu yılları başlar. Ancak müziğe olan ilgi ve sevgisi, yolunu Ankara'ya Müzik Öğretmen Okulu'na, eski adıyla Musiki Muallim Mektebi’ne düşürür. 1942'de Ankara Devlet Konservatuarı Şan Bölümü’nden mezun olur. Önce Ankara Cebeci İkinci Ortaokulu’nda, sonra Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde müzik öğretmenliği yapar. Cumhurbaşkanlığı Orkestrası’na seçilir, konservatuvarın opera bölümünde okur ve Devlet Operası'nda çalışır. Devlet Operası sanatçısı olarak, Bastien Bastienne, Satılmış Nişanlı, Madame Butterfly, Fidelio, Tosca, Yarasa, Aşk İksiri, Rigoletto, Figaro'nun Düğünü, Maskeli Balo ve Konsolos gibi operalarda rol alır.

Ankara Radyosu'nda 15 günde bir yayınlanan türkü programları düzenler, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde büyük bir koro oluşturur. Aldığı klasik batı müziği eğitimi, ömrü boyunca kendini adadığı türkülerin yorum ve icrasına yaklaşımının kurumsal temelini oluşturmuştur.

SOSYALİST BİR AYDIN

Ruhi Su, sosyalist dünya görüşü nedeniyle 1951 TKP tutuklamaları sırasında tutuklanır ve 1952-1958 yılları arasında hapis yatar. Eşi Sıdıka Hanım’la hapishanede evlenir. Nikah şahitleri ise Behice Boran ve eşidir. 1960'ta İstanbul'da Taksim Belediye Gazinosu'nda sahneye çıkan Ruhi Su, bir yandan da halk türkülerini kaydedip arşivleme görevini üstlenir. İstanbul’da As Kulüp, Çatı, Kent, Kafkas, Kartiyer, 66, Reis Merhaba, Ankara’da Kalem gibi küçük lokallerde büyük bir ciddiyetle türküler söylemesi, gece hayatının sıra dışı olaylarındandır.

“KISA ÇÖP UZUNDAN HAKKIN ALACAK” TÜRKÜSÜ NEDENİYLE İŞİNE SON VERİLİR

Bu arada radyoda “Basbariton Ruhi Su Türküler Söylüyor” anonsuyla sunulan bir radyo programı yapar. Bu programlardan birinde söylediği “Serdari halimiz böyle nolacak / Kısa çöp uzundan hakkın alacak” türküsü nedeniyle radyodaki işine son verilir.

SÜREKLİ İŞİNDEN OLUR, AMA ASLA YILMAZ

Söylediği türkülerdeki siyasi vurgular yüzünden aleyhinde kampanyalar başlatılan ve işini kaybeden sanatçı, türküleri derleyip yeniden yorumlama işine kendi başına devam eder.

AYDINLARA TÜRKÜ DİNLEMEYİ ÖĞRETEN KİŞİ

1975'te Dostlar Korosu’nu kurar. 1978'den sonra ürettiği kasetlerle halk müziğinin, yaygınlaşmasına büyük katkıda bulunur. Aydınlara türkü dinlemeyi öğreten kişi olarak da bilinir.

VE AMANSIZ HASTALIK

1978’de romatizma şikâyetiyle gittiği hastanede kemik iliği kanseri başlangıcında olduğunu öğrenir. 12 Eylül faşist darbesiyle sarsılır Türkiye ve Türkiye sol/sosyalist hareketi. Askeri yönetimi uzun süre Ruhi Su’ya pasaport vermez ancak tedavi için yurtdışına çıkmak zorundadır. Sonunda bir defaya mahsus olmak üzere pasaport çıkarılır. Almanya'ya gittiğinde Dr. Seyfi Önder tarafından yapılan tedavi sonuç vermez. 1983’te bacaklarında aşırı his kaybı olduğu için hastaneye yatırılır.

ÖZAL HÜKÜMETİ PASAPORT VERMEDİ

1985’te yine yurtdışına tedavi için çıkması gerekmektedir. İktidarda Turgut Özal ve ANAP hükümeti vardır. Ruhi Su’ya pasaport verilmez. Yurtdışına çıkamaz ve tedavisi tamamlanamaz. 17 Eylül 1985’te eşi Sıdıka Su'ya vasiyetnamesini yazdırır. 20 Eylül 1985 günü derin bir sinir krizi geçirdi. Akşam saatlerine doğru sinir krizi beyin kanamasına dönüştü. Dört saatlik uzun bir uğraşıya rağmen akşam saat 21.09'da hayatını kaybetti.

CENAZESİNDE 163 KİŞİ GÖZALTINA ALINDI

Ölümünden 22 gün sonra cenazesi İstanbul'a götürülür. Ruhi Su'nun cenaze törenine binlerce kişi katılır ve cenaze 12 Eylül döneminin ilk büyük kitle gösterisi haline dönüşür. Cenazesi Şişli Cami'nden itibaren kitlenin omuzlarına alınarak, türküler ve sloganlar eşliğinde yürüyüşe geçilir. Kitlenin önü İETT garajı önünde o dönemin Terörle Mücadele Şube Müdürü ve Asayişten Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Ağar yönetimindeki polisler tarafından kesilir. Kitle, uyarıları dinlemeyip zayıf polis barikatını aşarak yürüyüşüne devam eder. Kalabalık, Mecidiyeköy'den katılımlarla birlikte on binlere ulaşır. Cenazede gözaltına alınan 163 kişi İstanbul siyasi şubede 15 gün gözaltında tutulur.

NÂZIM HİKMET ŞİİRLERİNİ İLK BESTELEYENLERDEN

Ruhi Su, Alevi deyişlerini okumuş, Pir Sultan'ın, Hatayi'nin ve diğer ozanların deyişlerini yorumlamıştır. Nazım Hikmet'in şiirlerini ilk besteleyenlerdendir. 1957'de hapisteyken söylediği Mahsus mahal adlı türküsüyle ünlenir.

SESİNİN ÜSTÜNE TİTREYEN SANATÇI

Ruhi Su'nun sesini korumadaki hassasiyeti hakkında pek çok anlatı vardır. Bunlara göre Ruhi Su, sesine zarar vermemek için kuruyemiş ve çamaşır suyundan uzak dururmuş. Sorulduğunda, sesini korumadaki bu hassasiyetinin sanata ve dinleyenlere saygısından kaynaklandığını ifade edermiş.

16 PLAK, 11 UZUNÇALAR

Ruhi Su, ölümüne kadar 16 tane 45'lik plak, 11 uzunçalar çıkarır. Ölümünden sonra kurulan Ruhi Su Kültür ve Sanat Vakfı aracılığıyla eşi Sıdıka Su (ö. 18 Ekim 2006) ve oğlu Ilgın Su, özel arşivlerdeki ses kayıtlarından yararlanarak plak, kaset ve CD üretimini sürdürdüler. 

ALBÜMLERİ

Halen satışta olan albümleri şöyledir:

Seferberlik Türküleri ve Kuvayi Milliye Destanı, Yunus Emre, Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal, Şiirler-Türküler, Köroğlu, El Kapıları (Sümeyra Çakır ile birlikte), Sabahın Sahibi Var (Sümeyra Çakır ile birlikte), Semahlar, Çocuklar Göçler Balıklar, Zeybekler, Pir Sultan'dan Levni'ye, Ezgili Yürek, Ekin İdim Oldum Harman, Kadıköy Tiyatrosu Konseri, Beydağı'nın Başı, Dadaloğlu ve Çevresi, Huma Kuşu ve Taşlamalar, Sultan Suyu, Dostlar Tiyatrosu Konseri (Sümeyra Çakır ile birlikte), Ankara'nın Taşına Bak, Uyur İken Uyardılar, Barabar, Aman Of.

SANAT ANLAYIŞI

Türkülere kazandırdığı yeni formla, kendisinden sonraki kuşakları etkileyen bir sanatçıdır Ruhi Su.

Murat Meriç, bir yazısında Ruhi Su’yu şu cümlelerle anlatır:

“Ruhi Su, aldığı Batı müziği eğitimini yorumlarına yansıttı. ‘Yöreselden ulusala, ulusaldan evrensele’ şiarıyla çalıştı. Türküleri İstanbul Türkçesiyle seslendirmeyi tercih etti, aksandan ve yerel ağızlardan kaçındı, onları ‘anlaşılır’ kıldı. 1975 sonlarında kurduğu Dostlar Korosu ile çoksesli denemeler yaptı. Bu koro, Ruhi Su’ya ‘El Kapıları’, ‘Sabahın Sahibi Var’ ve ‘Semahlar’ albümlerinde eşlik etti.

Yaptığı çalışmalarla Zülfü Livaneli’den Rahmi Saltuk’a, Sadık Gürbüz’den Ahmet Kaya’ya, Cem Karaca’dan Grup Yorum’a kuşaklar boyu pek çok müzisyeni etkiledi. Erdem Buri’nin teşvikiyle Tülay German’a türküler öğretti, Anadolu-pop’un temelini atan ekipte yer aldı. Başkaldırı türkülerini yığınlara taşıdı, tanıttı. Kimilerine müdahale etti. ‘Osman Paşa Marşı’ bunlardan biri: Olur mu böyle olur mu?/Kardeş kardeşi vurur mu?/Kahrolası diktatörler/Bu vatan size kalır mı?

Sıdıka Su, bu marş hakkında şu bilgiyi veriyor: Ruhi Su tarafından, 1960 yılında, 28-29 Nisan olaylarında yazılıp söylenmiştir. 27 Mayıs harekâtının simgesidir.”

RUHİ SU YARIN MEZARI BAŞINDA ANILIYOR

Ruhi Su Kültür ve Sanat Derneği, 20 Eylül Pazar günü 13.00’da Zincirlikuyu Mezarlığı’nda kabri başında Ruhi Su’yu anacak. “Su’suz 30 Yıl” başlığıyla bir çağrı yayınlayan dernek, tüm Ruhi Su sevenleri bu anma törenine beklediğini açıkladı.