Futbol nasıl bu hale geldi?

Futbol, hiç tartışmasız, dünyanın en popüler sporu. Geniş kesimlerin ilgi alanına giren seyirlik bir faaliyet olan futbol, günümüzde eğlence sektörünün mali getirisi en yüksek alanlarından biri olarak da görülebilir. Popüler kültürün ikonları arasında yer alan futbolcu ve futbol takımları, “taraftar”lar yaratarak, kalıcı bir pazar payını sarsılmaz şekilde korumayı beceren futbol, zamanla genişleyerek ticari bir organizasyon halini aldı.

Böylesine büyük bir sektörün, sportif prensiplerden ekonominin temel kurallarına bağlanması ve bunun gereksinimlerine göre biçimlenmesi, çıkışındaki “ruh ve gönül” bağını taraftarlar nezdinde hâlâ koruyabilen, ama tamamen ticari işletmeler mantığıyla devinen, bir karmaşık mekanizma olarak çıkarıyor karşımıza futbolu. Taraftarın “sportif” başarı arzusuyla, işletmelerin daha yüksek gelir hedefi, bu karmaşada örtüşüyor. Bu “başarı”ya endekslenme, “takım ruhu”nun kulüpler, oyuncular, taraftarlar açısından mazur görülen bazı “faul”leri öteden beri bu bünyeye sokmuştu. Tüm dünyada, futbolla birlikte anılır olmaya başlaması şikenin, böyle bir kirlenmenin ilk işaretlerindendi.

Son yıllarda futbol gündemini belirler hale gelen bahis ve şike, endüstriyel bir olgunun pazar payından nemalanmanın muazzam boyutlara ulaşmasının doğal sonucuydu. Futbolun yönetici kurumları FIFA’nın, UEFA’nın Türkiye de Türkiye Futbol Federasyonu’nun sıklıkla konuyla ilgili bildiriler kaleme almasına yol açacak kadar boyutlanan şike ve bahis olgusunun, hemen her gün bir “skandal” habere konu olması, artık sıradanlaştı.

Şike, artık takımlar ya da oyuncular arasında yapılan bir “anlaşma” olmaktan çıktığından ve bahis şirketleri, mafya, maçların sonuçlarını manipüle ederek bu “şans oyunları”ndan gelir elde etmeye başladığından, futbolun bir bütün olarak kirlenmesinden söz edilebiliyor. Kulüpler ve futbolcular, ve bunlar üzerinden taraftarlar, seyirciler, bu rant çarkının birer dişlisine dönüşmüş durumda.

Türkiye de, elbet bu genel manzaranın dışında kalamazdı. Önce, mafya eliyle organize edilen ve hakem dinlemeleriyle açığa çıkan “takım başarısı” için yapılan şikeler haberleri, herhangi bir cezalandırmaya yol açmadan ve sadece kazanan takımlar üzerinde “şaibe” bırakarak kapatılmıştı. Ancak, Almanya’da Bochum Savcılığı’nın başlattığı bir soruşturmanın Türkiye ayağı geçen aydan bu yana gösterdi ki, olay “masumane” görülecek sıralama sonuçlarının ötesinde, tamamen organize bir şebekenin, bahislerden para kazanmaya yönelik manipülasyonları söz konusuydu. Futbolcular, teknik direktörler, kulüp başkanları, bu organizasyonun birer parçası olarak açıklandılar.

Futbolseverler, gönül verdikleri şeyin bir sportif faaliyet, bir gösteri, bir aidiyet duygusu tatmini, bir eğlence aracı olarak kalmadığını, bu devasa sektörün kaçınılmaz rant ekonomisini doğurduğunu görseler de, bütün bu bahis ve şike olaylarının yanı sıra, sektörün yan ürünleriyle beslenmesinin aracı konumundan çıkamadılar. Futbol, sadece bir stadyumda, yeşil çimlerin üzerinde meydana gelen bir etkinlik değil, forma satışları, sosyal etkinlikler, eşya satışlarıyla da, ülkelerin önde gelen ticari girişimlerinden. Sponsorluklar ve reklamlar aracılığıyla, futbol, aynı zamanda sanayi ve hizmet sektörünün en etkili pazarlama araçlarından biri olarak, aynı zamanda taraftarlık kurumu itibariyle hazır müşteri sunarak kâr dilimini artırıyor.

Taraftarların birer müşteri gibi görülmeye başlanması da, yine bu ticarileşmenin sonuçlarından biri. Bu noktada, “gönül bağı”nın yerini ticari ilişkinin almasıyla büyüyen pazarda, bu pastadan pay alma organizasyonlarının doğuşu ve bu pay savaşında skor tabelasındaki sonucu bahis şirketlerinin belirlemesi anlamında şike, artık bir endüstri kolu olarak görülebilir ve futbolun ayrılmaz parçası olması doğaldır.

Rıdvan Dilmen’in, “bahis icat oldu mertlik bozuldu” demesi, eskiden şike yoktu anlamına gelmiyor, sadece, şike kavramının vardığı yeni boyuta işaret ediyor.

Bu boyutu, futbol yaşamının içinde yer alanlara sorduk, değerlendirmelerini istedik…

“Sporcu ahlakı paraya teslim oldu”
Birinci ve ikinci liglerde çalışan bir spor hekimi, Ş. K., konuya “Ülkemiz son yıllarda büyük bir kültürel yıkımla karşı karşıya, bütün değerlerimiz yok ediliyor. Sporcu ahlakı paraya teslim oldu üç beş iyi kazanan oyuncu ve payını alamadığını haksızlığa uğradığını düşünen binlercesi… Futbol piyasası her türlü haksızlığa açık” diyerek giriyor.

Bu alanda mücadele etmenin zorluklarından bahseden Ş. K., “Mücadele öyle söylendiği kadar kolay yapılmıyor. İşin içinde başkanlar hatta politikacılar var ben nasıl mücadele edeyim ancak temenni edebilirim. Herkes bu düzene karşı sorsanız, ama açığa çıkarmaya kalkın şikeyi ya da dopingi, bakın neler yapıyorlar adama” diyor.

“Siz hiç karşılaştınız mı?” sorusuna, “Futbol camiasında şikenin olduğunu herkes bilir ama kimse kabul etmez aslında ortada yüz kızartıcı bir suç var fakat cezalandıracak hele bahis meselesinde yasa yok. Taraftarından yöneticisine hakeminden çalışanına herkesin nemalanmaya çalıştığı bir ortamda temiz kalınamaz futbol at yarışı gibi kumara dönmüş ve geri dönüşü en azından şimdilik mümkün değil” yanıtını veriyor.

Çalışma ortamından memnun olup olmadığı konusunda şunları söylüyor: “Çalışmak zorunda olmasam… Birçok insan gibi ben de geçim derdi ile çalışıyorum, siz bizim çok kazandığımızı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz milyonluk futbolculara çok düşük ücretle bakıyoruz çünkü yöneticiler bizim üzerimizden yolsuzluk yapamıyorlar.”

“Büyük şirketler ne kadar temizse futbol da o kadar…”
1.ve 2. Ligde antrenörlük yapan H. A. ise, kimsenin şike yapacağını düşünerek spora başlamayacağını ancak kolay para kazanma duygusunun durumu tetikleyeceğini söylüyor. İyi futbolcuların bu işi yapacağına inanmadığı belirten H. A., şike yapan kişinin ya bir zamanlarki yaşantısını tekrar sağlamak isteyen zordaki adam olabileceği, ya da zaten kazanma şansı sıfır olan kişinin başka iyi kazanma şansı olmadığı için bu yollara başvurabileceği kanısında.

Futbolda temiz kalabilen kişilerin olup olmadığı sorusunu, “Bu sistem kazanmak üzerine kurulu ister istemez güçlü olan avantajlı konumunu devam ettirmek istiyor kim imtiyazından vaz geçer? Milyonlar dönüyor bu işte binlerce insan çalışıyor büyük şirketler gibi düşünün. Karları için her şeyi yapan büyük şirketler ticarette temiz kalan varsa kalabilen varsa, sporda da olur, yoksa spor zaten ticaret olmuş” diye yanıtlıyor.

“Bin lira aylıkla güvencesiz çalışıyorum”
2. ve 3 Lig takımlarında çalışan manuel terapist D. T., konuyla ilgili, “Herkes iddia oynuyor futbolcular da. Siz numaraları sizin belirleyebildiğiniz piyango çekilişi yapsanız, ne yaparsınız? Ne kadar dürüst olabilirsiniz? Kolay para kazanma duygusu bu toplumun iliklerine işlemiş” diyor.

Çalışma koşullarını, “Beş yılık okul mezunuyum bin lira aylıkla güvencesiz çalışıyorum. Geçen yıl çalıştığım takımdan altı ay maaş alamadım sadece, sonra ayrıldım. Hiçbir şey yapamadım” ifadeleriyle aktarıyor.

"Evine ekmek götüremeyen futbolcu var"
Birinci Lig’de futbol oynamış ve antrenörlük de yapmış olan Z. U., Türkiye’de şikenin yeni oluşan bir sorun olmadığını, profesyonel futbola geçildiğinden bu yana şike ve teşvik priminin Türk futbolunda mevcut olduğunu söylüyor: "Şike olgusunun bu kadar gündemde olma sebebi, bir yönüyle de hükümetin olumsuz giden ekonomiyi, yükselen işçi direnişlerini gündemden uzak tutmak amacıyla medya patronları aracılığıyla uyuşturucu gibi halkın önüne sürmesidir. Şike, maç satın alma ve bahis üzerinden yapılır. Bu da büyük bir organizasyonu gerektirir. Özellikle son yıllarda futbolda rantın artması bir takım gayri-meşru kişilerin iştahını kabartmıştır. Futbolcular ve teknik adamlar tehditlerle şike yapılmaya zorlanmaktadır.Türkiye’de futbol üzerinde anormal rakamlar dönmektedir. Bu spor olmaktan çıkmış bit sanayi gibi olmuştur. Futbol kulüpleri ticarethanelere çevrilmiştir. Her işkolunda olduğu gibi rant ne kadar büyükse, içindeki pislik de o kadar büyük oluyor.”

Çalışma koşulları hakkında da bilgi veren Z. U., “Avrupa’daki oyuncuların alacağı ücretler federasyonlar tarafından, avukatları ve menajerleri aracılığıyla, buna ek olarak sendikaları vasıtasıyla garanti altına alınmıştır. Türkiye’de bu tam bir fiyaskodur. Türkiye’de özellikle ikinci ve üçüncü liglerde futbolcuların hiçbir garantisi yoktur. Aylarca para alamayan futbolcular vardır. Kulüp gelirleri kısıtlıdır. Gelen paralarda maalesef rant peşinde koşan yöneticiler tarafından gasp edilmektedir. Birçok futbolcu bilirim evine ekmek alamayacak duruma gelmiştir. İşte bu tür durumlarda şike ve teşvik primi canlanıyor. Aylarca para alamayan futbolcular maalesef bu işlere girmek zorunda kalıyor” diyor.

“Futbol dünyasının tek kurbanları taraftarlar”
Futbol dünyasında hiçbir şeyin gizli kalmayacağını belirten Z. U., “Futbolcular ve teknik adamlar isimlerinin lekelenmesini istemedikleri için yanaşmazlar. Ama her yerde olduğu gibi çürük elmalar vardır. Örneğin, şampiyonluğa veya küme düşmeye oynayan bir takımın ligde rahat konumda olan bir takımla maçı var. Takımlarda birbirini tanıyan futbolcular, idarecilerin bilgisi doğrultusunda görüşmelere başlarlar. Para pazarlığı yapılır. 4-5 futbolcu yeterli olur bu işlerde. Maç istenilen sonuçla bittikten sonra, para iki tarafın da tanıdığı bir isim aracılığıyla teslim edilir. Bazen çok güçlü isimler devreye girer. Kulüp başkanlarıyla görüşür ve maçı bağlarlar" diyor şike ve bahis konusunda.

Z. U., futbolda tek masumun taraftarlar olduğunu söylüyor. “Futbol dünyasının tek kurbanları tertemiz duygularla takımının başarısı için desteklemeye gelmiş taraftarlardır. Tabii burada parayla beslenen amigolar kısmını ayırmak lazım. Cellatlar o kadar bol ki… Yöneticiler, basın, hakemler, siyasiler, say say bitmez. Türkiye’de hiçbir kurum bağımsız hareket edemiyor. İtalya’da yapılan operasyonda da Juventus gibi bir takım küme düşürüldü. Diğer bütün büyük kulüplere ağır cezalar verildi. Orada bu operasyonu gerçekleştirenler tamamen bağımsız ve hiçbir rant ilişkisi olmayan insanlardı. Türkiye’de maalesef herkesin birbirleriyle rant ilişkisi olduğu için, kimse kimseye dokunamaz. Maalesef çok kili bir camia. Ben hiçbir şekilde bu kirlilikle mücadele edilebileceğine inanmıyorum. Tahmin edemeyeceğiniz kadar büyük rant var. Buna karşı çıkan idealist antrenörleri, futbolcuları da maalesef sistem kusuyor.”

Taraftar müşteri, saha borsa…
Eski ünlü futbolcu, Spor Emekçileri Sendikası Spor-Sen’in kurucu başkanı Metin Kurt, "Spor arsada temiz ve güzel, borsada ise kirli ve çirkindir" diyor. Futbolu, dünyada ve Türkiye’de finans kapitalin oyunu olarak tanımlayan, atılan her gölün emekçiler kalesine atıldığını söyleyen Kurt, “rüşvetin sahalardaki adı” olan şikenin sporun başlangıcından bu yana var olduğu görüşünde. “Esas sorumlular yukarıda oturuyor. Bu ülkede şikenin, dopingin ne olduğunu hepsi çok iyi biliyor. Sporda rüşvet kalkmadan şikenin kalkması mümkün değildir. Şimdi Başbakan amatör kümede oynadı, kalksın orada şike, doping olmadığını söylesin. Spor Bakanı, yıllarca Trabzon'da oynadı, kaptanlık yaptı. Rüşvet yoktur desin? Başbakan, Spor Bakanı ‘buna bulaşmadım’ diyebilir, ama yoktur diyemez. Derse büyük bir yalan söylüyor demektir.

Metin Kurt, futbolda bahis ve şikenin, bütün olarak bu sektörün bir arazı olduğu kanısında. “Bir kurum borsaya neden açılır? Kâr etmek amacıyla açılır. Bunun için her şeyi yapmak, her ilişkiyi kullanmak, değerlendirmek mubah olur. Bunda kurum öne çıktığında o kurumda koşturan, emek sarfeden herkes gözardı edilmeye başlar. Taraftar taraftar olmaktan çıkar, renkli cep telefonlarının alıcısı haline gelir. Metalaştırma dediğimiz şey bu. Taraftar artık müşteridir. Hatta taraftarlık öyle bir hal almıştır ki 90 dakika oynanan maçta takımınız galipse son 7-8 dakika hakeme maçı bitir diye hakaret eder hale getirilmişsinizdir. Oyun olmaktan çıkmıştır. Onun kazanması için yapılan her şey mubah sayılmıştır.”

“Artık herkes gözünü buraya dikmiş”
Geçmişte daha çok hatır şikesi olayı olduğunu söyleyen D. Z., “Bugün bahis diye bir olay var, mafya işin içinde menajerler içinde. biz gene de çalışmamıza bakıyoruz. Müthiş bir para dönüyor artık, herkes buraya gözünü dikmiş. Sponsoru ayrı politikacısı ayrı herkes rant peşinde. Onların girdiği yerden hayır gelir mi?” diyor.

Türkiye de menajerlik sisteminin baştan yanlış kurulduğundan bahseden D. Z., sistemin sporcuları korumadığından aksine köleleştirdiğinden bahsediyor. “32 yıldır bu işin içinde biri olarak neler gördüm ben. 18 yaşında 20 yaşında gençler büyük paralar için giriyor bu işe. Bugün üst düzey bir oyuncu beş yıl önce her şeyini mafyaya kaptırmıştı, kurtardım ben onu, bunları gördüm.”

D. Z., binlerce insanın geçimini futboldan sağladığını, az sayıda çok para kazanan olduğunu, çoğu kişinin karın tokluğuna çalıştığını söylüyor.

(soL - Haber Merkezi)