Görüşme: Cansu Fırıncı
Türkiye’nin yetiştirdiği en iyi müzisyenlerden biri Fazıl Say... Besteciliği ve icracılığı, dünyada takdir görüyor. Geçen hafta, İstanbul Senfonisi’yle dünyanın en prestijli klasik müzik ödüllerinden ECHO’yu üçün kez kazandı. Fazıl Say yalnız müzisyenliğiyle değil, yobazlığa, gericiliğe karşı, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin eğitim ve kültür politikalarına karşı mücadelesiyle de bir sembol oldu. Say’la, aldığı ödül, üretimleri ve mahkum olduğu davaya ilişkin konuştuk.
Mahkemeler, Hayyamist savunma, siyasi erkin hedef göstermesi, hakaret, aşağılama... Bunlar var zaten. Dünyaca ünlü müzisyen Fazıl Say, maalesef, tüm bunlarla gündeme geldi. Ve Fazıl Say geçen hafta İstanbul Senfonisi ile Avrupa’nın en büyük ve en prestijli ECHO Ödülünü aldı. Buradan başlayalım dilersen.
ECHO Ödülü’nü daha önce 2001 yılında ve 2008 yılında da kazanmıştım. Bu üçüncü defa oldu. İlkinde en iyi yorumcu, ikincisinde en iyi oda müziği, şimdi ise İstanbul Senfonisi ile en iyi beste dalında… Elbet mutluyum ve benim ilk oğlum, 1. Senfonim İstanbul Senfonisi’yle gurur duyuyorum. ECHO, klasik müzikteki en prestijli ödüllerden biridir. Güzel oldu diye düşünüyorum.
KLASİK DOĞU-BATI SENTEZCİLİĞİNİN ÖTESİ
Seçici kurul, açıklamasında ödülün “Doğu ile Batı arasında oluşturduğu sanatsal köprüdeki başarısı” olarak belirtti. Bu sadece Doğu ve Batı enstrümanlarının birlikte kullanılmasından olmasa gerek. Buzdağının altında yatan duygusal metaforu tarif eder misin biraz bize?
Çok haklısın, sadece Türk enstrümanlarını Batı enstrümanları ile yan yana koymak ve bunu bilinçsizce yapmak, berbat bir sonuç verir. Günümüzün tabiri ile “türbanın altında mini etek” gibi durur!
Çok uzun çalıştığım her anını uzun uzun düşündüğüm Batı ve Doğu müziklerinin birleşmesinin estetik ve matematiksel havuzunu içimde içselleştirdiğim bir sonuca varmak için çok uğraştım.
İstanbul Senfonisi’nde segah, saba, karcigar, hisarbuselik gibi makamlar da kullandım. Bu eserin duyguları, her bölümün anlattığı konuların betimlemesi üzerine kuruldu Haydarpaşa Garı gibi, Adalar vapuru gibi, Alem geceleri gibi, nostalji gibi, zikir müzikleri gibi, Sultanahmet Camisi gibi, günümüzün stresli metropolü İstanbul gibi…
UZAYLILAR NASIL MÜZİK YAPARDI?
Universe’ün de kaydı yayınlandı. Hani hep açıklamalarınla gündeme “getiriliyorsun” ya, inadına müzikten konuşalım istiyorum. Biraz da Universe’ün besteleniş hikayesini anlatır mısın bize?
Müziğim ile evreni anlatmak istedim, uzay, ne kadar güzel, büyük, ne kadar sonsuz... 2012’de bestelediğim için 2012 bilimsel verilerine dayanan evreni. Belki yüzyıllar sonra şu günkü teoriler cok aşılacak, kim bilir? Ama Einstein´dan Hawkings´e bizi ilgilendiren büyük gelişmeler oldu bilimde, evreni anlama konusunda, biz bu evrende yaşıyoruz, bu hikaye nasıl başladı, nereye gidiyor, merak ediyoruz, evrenin ötesinde bir şey var mı, varsa ne? Merak ediyoruz.
Bilim insanlarının anlattığı evren, kutsal kitaplarda yazılanlardan hayli farklı olmaya başladı, bu bir gerçek...
Mesela ilk bölüm BIG BANG, büyük patlama, evrenin genişlemesi ve sürekli genişliyor olması… İkinci bölüm Venüs gezegeni… Üçüncü bölüm Jüpiter’de 300 yıldır süregelen muazzam fırtına ile ilgili. Öyle ki rüzgarın hızı, saatte 8 bin kilometrelere varıyor. Dördüncü bölüm içinde bizimkine benzeyen bir hayat olduğu olasılığı düşünülen dünya benzeri gezegen GLIESE 581g üzerine. Uzaylılar nasıl müzik yapardı?
Beşinci bölüm Supernova. Supernova bir yıldızın (güneşin) patlaması ve ölümüdür.
Son bölüm ise evrenin tamamlayıcı unsuru, yoktan var eden Karanlık Madde (dark matter). Hani, ismine, içinde “tanrı parçacığı” olan diye atıfta bulunmuştu bilim insanları.
Konularım bunlar. Hayli, kendimizden, olduğumuz yerden uzaklaşmamız lazım, bu tür düşüncelere dalarken, bestelerken, hatta bu gezegenden ve bu galaksiden bile uzaklaşmak daha da iyi olurdu bir müddetliğine.
Gürer Aykal yönetimindeki Borusan Orkestrası Mezopotamya ve Universe’ü olağanüstü performe etti. Biliyorsun, özellikle Universe eserinde 35 yeni enstrüman kullanılıyor. Bunlar hangi enstrümanlardır diye soracak olursan, elektromanyetik dalgalar ile çalışan, Theremin başta (Mezopotamya’da melek Universe´te ise uzaylı rolünde) Bas flüt, Bas blok flüt, Daxophone, Vibratones, Waterphone, Sansula, logdrum, hapidrum, ufo drum…
'SAİT FAİK BENİM İÇİN HİCAZDIR'
Gezi’yi bestelediğin müjdesini verdin yakın zamanda. Fazıl Say’ın kafasında başka üretimler de vardır mutlaka…
İlk seslendirilişi Turgutreis Bodrum’da “Yunus Balığı Sırtındaki Çocuk”, çok anlamlı bir efsane, denizde kaybolan bir çocukla yunusbalığının dostluğunu simgeleyen. Bu sefer bir oratoryo, biraz 12 yıl önce bestelediğim Nâzım Oratoryosu formatında, solistimiz ama bu sefer sevgili Genco Erkal değil, bu sefer Selçuk Yöntem. Bir başka eser ise Sait Faik üzerine. Bu da İstanbul’da bir proje. Bir İKSV siparişi. Müthiş bir iş. Seneye Sait Faik yılı olduğu için, projenin ilk konseri Burgazada’da, ikincisi İstanbul’da olacak. Sait Faik’in de yaşadığı (ve de artık benim de bir evim olan) Burgazada’ya gemilerle gidilecek. Sait Faik Stelyanos Hryapulos gemisi hikayesi konumuz, Demet Evgar, Songül Öden, Birsen Tezer gibi pek çok solistimin olduğu, Özen Yula´nın sahneye koyduğu bir sahne eseri projesi. Benim için ilginç olan şu bu bir ilk, bu eserin tamamını hicaz makamında Türk Sanat Musikisi olarak bestelemeyi planlıyorum. Sait Faik benim için hicazdır. Diyeceksin ki, Fazıl ne anlar makamsal müzikten, söyle cevap vereyim, Jüpiter’de fırtınayı besteleyen insan, hicaz besteleyemiyorsa, zaten Jüpiteri de unutsun. İKSV klasik müzik festivali yöneticisi Yesim Gürer Oymak´a teşekkür ediyorum beni bu güzel işe sürüklediği için. Haftalardır, elimde Sait Faik kitaplarıyla dolaşıyorum, güzel olacak, hem de çok güzel!
'HAYYAM'I SAVUNMAK ZOR ZANAAT'
İsmin söylenince, artık hemen yanı başına Hayyam ekleniveriyor. Kendi yazmadığın bir tweet yüzünden mahkemeye çıkarıldın. Başının üzerine Demokles’in kılıcını astılar. Sense korkmuyorum dedin. Boyun eğmeden, dimdik... Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne mi gidecek dersin bu işin sonu?
Evet, önce Yargıtay’a gideceğiz, oradan bir sonuç cıkaramazsak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidecegiz ve en geç orada çözülecek bu haksızlık! Kendime ait olmayan cümleler yüzünden hapis cezası almayacağım!
Hakim 10 ay hapis cezasını verdikten sonra üst mahkeme tarafından bu karar ağır bir dille eleştirilmişti, bunun üzerine hakimin değiştirilmesi talebinde bulunmuştuk ve bu da reddedilmişti, şimdi Eylül’de kararı veren hakim hükmü açıklayacak, dava Yargıtay’da temyize taşınacak, orada da “beraat” çıkmazsa, aynı koşullarda hüküm ertelenmiş olarak devam edecek…
Yani ben inancımı 3-5 yıl kamuoyuna açıklayamayacağım. Bu bir nevi konuşma yasağı... Gördüğünüz gibi Hayyam’ı savunmak Türkiye’de zor zanaat imiş. Bu davanın ve bu kararın Türkiye’deki hukuka verdiği dünya çapında zararı hep beraber gördük. Bütün dünyanın eleştirdiği bir karar oldu. Türkiye’ye ve AKP’lilere eleştiriler çok oldu. AKP’liler bu kararı savundular... Çünkü tek doğru inanç biçimi onlarınki ve diğer her şey cezalandırılmalı.
Bence bu kadar gerçek bir “aydınlanma dirilişi” yaşadığımız şu 2013 yılında ufak tefek sebepler ile kendimize mutsuzluklar yaratmaya hakkımız yok.
Hayyam dörtlüğü retweet etmemin dışında, ceza almama sebep, bahsi geçen diğer tweet’ler de retweet idi, bana ait değildi, sert tartışmalar sırasında insanların birbirine çıkışlarını retweet etmiştim, bunu avukatım binlerce kere anlatmaya çalıştıysa da maalesef dinleyen olmadı, hem suç duyurusunu yapanlar hem hakim, bunu bilmelerine rağmen cezayı vermiştir. Ayrıca suç duyurusunu yapan Ali Emre Bukağılı ile ilgili bir suç duyurusunda da biz bulunduk. Savunmasında (saldırısında) bana “otistik” demişti, Bu hem bana karşı aşağılayıcı manada söylenmiş bir sözdür hem de tüm otizm hastası insanları kapsayan bir aşağılamadır.