Boğaziçi Caz Korosu soL'a konuştu: 'Artık çok büyük bir aileyiz'

Gezi Parkı Direnişi'nin sembol şarkılarından birine imza atan Boğaziçi Caz Korosu, direnişe ve şarkılara ilişkin soL'a konuştu.

Taksim Gezi Parkı’nda başlayan ve tüm yurda yayılan halk hareketliliğine gençlerin desteği, tarihin en büyük mizah üretimi ve direnişin “estetiğini” biçimlendiren bir kültürün dalga dalga yayılması oldu. Boğaziçi Caz Korosu, Gezi direnişine en fazla dikkat çeken desteği verdi, türküleri çok sesli müzik formatına uyarlayarak direnişe iki yeni şarkı kazandırdı.

Boğaziçi Caz Korosu, soL gazetesinden Neslihan Koçaslan'ın sorularını yanıtladı.

Direnişe verilen en ilgi çekici desteklerden birisi Boğaziçi Caz Korosu'nun desteği oldu. İlk performanstan sonra şimdi de "Çapulcular oldu mu?" şarkısını seslendirdiniz. Bu çalışmalar ve desteği nasıl planladınız?
Masis Aram Gözbek - Koro Şefi: Buradaki olaylar başladığında koronun bir kısmı Fransa'daydı, bir kısmı da burada Beşiktaş, Taksim gibi farklı yerlerde destek veriyordu. Biz de sosyal medyadan kim ne yazıyorsa takip ediyorduk, artık yalan yanlış ne varsa bir şekilde filtrelemeye çalışarak. 3 Haziran Pazartesi günü Türkiye'ye döndük, konserimiz vardı burada. Kültür Üniversitesi'nde, İstanbul Lisesi Kültür Etkinlikleri Haftası’nın açılış gecesi. O konsere de çıkıp çıkmamayı epey düşündük ama sadece bize ait bir program olmadığı için çıkmak durumunda kaldık. Sahneye gaz maskesi ile çıktık, salonda epey bir alkışlandık. Salı gününden beri de buradayız zaten. Çarşamba gününe bir performans planlamıştık, Gezi Parkı’ndaki sahnede. Çok sesli türkülerin ağırlıkta olduğu bir repertuvar seslendirecektik. Kürşat, o akşamüstü ‘Entarisi Ala Benziyor’ için yazmış olduğu sözleri yolladı. Ben de o sırada yoldayım. Korodakiler çıktısını alıp hemen orada çalıştılar. Vardıktan 10 dakika sonra sahneye çıktık zaten. “Bize çapulcu dediler, biz de bir çapulcu türküsü yazdık” dedim ve parçaya girdik...

Şafak Küçüksezer:Şarkının yarısında basın emekçisi arkadaşlardan biri benim elimde tuttuğum söz kağıdını aldı. Geri kalanları da öndeki eylemciler aldı zaten. Sözler bu şekilde kapış kapış gitti.

Gezi parkındaki desteğin ötesinde videolar yayıldı ve haber bültenlerine kadar birçok sosyal ortamda en fazla izlenen performans oldu. Sonrasında nasıl tepkiler aldınız?

Tuba Gördes: Beni yolda çevirip “sen o kızsın, çok güzeldi” falan dediler sürekli...

Şafak: Beni sürekli telefonla aradılar. Sürekli “abi helal olsun” dediler. Çadırımıza ziyaret bu kadar olmuyordu. Sürekli gelip fotoğraf çekiyorlar, yiyecek bırakıyorlar.

Masis: Youtube’da tabi türlü türlü yorumlar var her zamanki gibi...

Gezi'ye destek vermek şu anda çok normalleşti fakat ilk zamanlarda iktidarın hışmına uğrama korkusu vardı. Siz böyle bir korku yaşadınız mı? Kendi aranızda neler tartıştınız?
Şafak: Fransa kadrosunun arasında konuşulanları anlatabiliriz bence. Bizim bir arkadaşımız var koroda, aynı zamanda Çarşı grubunun da ateşli üyelerinden birisidir kendisi. 31 Mayıs gecesi, sigara içmeye çıktık. Bir şeyler duyuyoruz ve inanamıyoruz. Ben o sırada İstanbul Üniversitesi'nden Eda arkadaşımızın kafa tasının çatladığını öğrendim. Burada kortejde 68 yaralı varmış vesaire, konuşuyoruz. Dışarıda hava soğuk da değil ama titriyoruz böyle. Bir şeylere vurmak istiyoruz, parçalamak istiyoruz. Gerçekten o gece çok enteresandı, kimse uyumadı. O gece haber ajansı gibiydik. Kaldığımız yer küçük bir hosteldi, bilgisayarları yan yana koyduk, sürekli haber takip ettik. Herkesin de aklı buradaydı, kimsenin bir çekincesi yoktu.

Masis: Biz Fransa'da bunları yaşarken, hali hazırda korodan burada olanlar Taksim'de, Beşiktaş'ta çatışmışlar. Zaten ana akım medyada bir şey görmek mümkün değildi. Büyük bir sponsor sıkıntısı çeken, sürekli yurt dışına giderken bir sürü sorun yaşayan bir grup olarak, biz hani Kültür Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ile sık sık görüşme, temas halindeyiz. Ama hiç bunları düşünmedim yani. Düşünmedim derken, yani böyle yaparsak şu olur diye bir kaygıya düşmedim. Doğru olan bu çünkü. Açıkçası, bütün bunlar olayları kendi içimizde pek değerlendiremeden gelişti. Ancak oturup bir konuşacağız. Nasıl yapmalıyız, ne yapmalıyız diye oturup konuşmaya da ne vakit var, ne de ortam... Herkes tek bir amaç için orada birleşmiş durumda. Evet belki birkaç ağaçtan başladı ama iyi ki de başladı. Gerçekten biz orada Şafak'ın söylediği gibi elimiz kolumuz bağlı bir yerlere girmek istiyorduk. Ama o dengesiz, insanlık dışı müdahale olmasaydı eğer, insanlar uyanmayacaktı. Bu olay da bu kadar büyümeyecekti. Hükümet kendi kuyusunu kendi kazar hale geldi aslına bakarsan.

'Sanatla uğraşıyorsan bir sözün olmalı...'

Gençlerin Gezi parkındaki ve tüm Türkiye'deki destek eylemlerine katılımı çok yoğun oldu ve genç desteğinin önemli bir kısmı üniversiteliler. Bu kitle aynı zamanda sizin de izleyici-dinleyici kitleniz. Yakından tanıyorsunuzdur yani bugünkü genç nüfusu. Üniversiteliler sizin pencerenizden nasıl görünüyor? Umut verdiğini düşünüyor musunuz?
Masis: Bizim şöyle bir tecrübemiz de oldu bu sene. “Bu Kampüste Çok Ses Var!” isminde bir proje yaptık. Bir ayda yaklaşık 18-20 okulu ziyaret ettik. Her hafta 3-4 konser şeklinde ilerliyorduk. Gündüzleri saat 2 gibi söyleşi ve atölye çalışması, akşam 8'de de konser yapıyorduk. Tüm bunları hiçbir şey beklemeden yaptık. Herkes gelsin, yaptığımız şeyi, çok sesli müziği tanısın. Çok sesli müzik ile neyi anlatmaya çalışıyoruz? Buradan hayata dair çıkarılacak şeyler ne? Nasıl bir model geliştirilebilir? Bu konularla yaklaşık 20 okulla, ve en az 20 bin üniversiteli ile buluştuk. Orada şunu fark ettik: Bizim yaşadığımız sıkıntıları, ne bileyim hem sanata bakış açısı, koro müziğinin tanınmaması ve bu yüzden sponsor problemi yaşamamız gibi şeyleri, 10 yıl sonra bizim yaşlarda müzik yapan gençler pek yaşamayacaklar. Çünkü gittiğimiz üniversitelerde bir araya geldiğimiz uluslararası ilişkiler, işletme, siyaset bilimi, ekonomi, hukuk öğrencileri belki de 10 sene sonra ülkenin politikasına, ekonomisine yön verecek insanlar olacak. Bundan da çok eminiz, çünkü herkesle temas ettik ve onların bakış açıları çok daha farklı olacak.

Şafak: Yaratıcı bir hava taşındı okullara.

Masis: Kesin. Zaten biz slogan atmıyoruz, şöyleyiz böyleyiz demiyoruz. O yüzden de her yere gittik. Amacımız zaten herkesi güzel bir noktada birleştirmek, biz bunu müzikle yapıyoruz. Mutlaka söyleyecek bir sözünün olması gerekiyor eğer sanat ile uğraşıyorsan. Benim için sanatçı bunun için var. Mesela ilk zamanlarda herkes sinmiş durumdaydı. Senin söyleyecek bir şeyin yok mu, kimden çekiniyorsun? Senin de hakkını elinden alıyorlar.

Şafak: Taraflaşma haliyle oluşuyor. Karşınızda böyle bir odak olduğu zaman, mecburen, neyi dışlıyorlarsa, siz onu sahipleniyorsunuz bir şekilde. Hayatı, gençliği, sanatın içeriğini belirliyorlarsa onlara sahip çıkıyorsunuz.

Masis: Gençlik tabii ki umut veriyor. Burada inanılmaz bir şey var. Ben böyle bir şeyi hayatımda hiç görmedim. İnanılmaz bir dayanışma var ve insanlar birinin gözünün içine bakmayı, bir ihtiyacı, sıkıntısı var mı diye sormayı, yanına koşmayı, aç mısınız diye sormayı öğrendi. Çok umut verici. İşte bu yüzden ben de her yerde söylüyorum: Çok saygılı devlet büyüklerimize, bize tüm bunları yaşattıkları için teşekkürü bir borç biliyoruz. Çok ilginçtir ki, o müdahale olmasaydı bu manzaralar yaşanamayacaktı.

Üniversitelerdeki kültür- sanat ortamlarının mevcut hali bu açıdan nasıl görünüyor? Toplumla bağları kuvvetli mi ve gereken zamanlarda bu konularda duyarlılık gösteriyorlar mı?

Masis: O kadar farklı manzaralar gördük ki. Birincisi bize gösterilen özen, titizlik, hazırlık, seyirci ilgisi, insanların katılımı. İkincisi de okulların ve öğrenci kulüplerinin genel tutumu ve aktiflikleri. Orada geçirdiğimiz bir gün boyunca okulları gezdik, tanıdık onları. Çok sağlam duranlar, görüşlerini çekinmeden ifade edenler de var. Farklı görüşte grupların mücadele ettiği yerler de var. Çok alakasız kulüpler de var. Çok farklılık gösteriyor. Bir de üniversite diyoruz ama 10 tane üniversiteden 100 tane üniversite oldu. Fabrika gibi üniversiteler açılıyor sürekli, nasıl kültür sanat etkinliği bekliyorsun oradan...

Şafak: Gençliğe dair bir umut var, halkta da bir umut var. Özellikle son zamanlarda yapılanlar. Mesela ben yolda yürürken bir aile dostuma rastladığım zaman Mimar Sinan Üniversitesi'ndeki Deniz Gezmiş heykelini soruyor. İnsanlar takip ediyorlar ve bu gençlikten de bir şey olmaz algısını kırmaya başarmışız gerçekten. Bunun bir de akademik boyutu var. Sanatsal üretim olarak umut vaat etsek de üretim açısından yeterli olduğunu düşünmüyorum. Müzikle uğraşan bir genç olarak bunu söyleyebilirim. Çoğunda faal olan insan sayısı az. Üretim için ne yapıyorlar ya da okulun kantininde Serdar Ortaç çalmasını engelleyecek ne yapıyorlar bu insanlar, sorusunun cevabı yanıtsız. Sosyal medyada bizi 1000 kişi takip ediyorsa, o bin kişinin de iyi müzik dinleyicisi, müzik ile uğraşan olması gerekiyor. İlla bir şey çalması gerekmiyor. Gerçekten düzgün bir şeyler yani ne bileyim müzik tarihini biraz bilmesi gerekiyor gibi...

Masis: Bu anlamda Boğaziçi Üniversitesi ve ODTÜ farklı bir yerde duruyor.

Şafak: Bir yandan bir şeyler fark ediyor. Yani kulüpler bir araya geliyorlar, kongreler toplanıyor. Fikir Kulüpleri Federasyonu kuruluyor mesela. Bu insanlar ortak yayınlar çıkarıyorlar, ortak etkinlikler düzenliyorlar. Bu gerçekten umut vaat edici. Mesela ben 15 Mart'ta Üniversite Kongresi'ne gittiğimde şeyi gördüm temel bilimlerde özellikle kulüpler vardı, arkadaşlarımın alanlarında üretimler yapacağından hiç şüphem kalmadı. Ama ben kendi alanımda hala endişeyi koruyorum. Aşılamayacak bir şey olduğunu düşünmüyorum.

'Artık çok büyük bir aileyiz...'

Boğaziçi Caz Korosu Türkiye'de ve dünyada adını duyurmuş korolardan bir tanesi. Son olarak bir yurtdışı turnesi sırasında sponsor sıkıntısı çekilmiş ve koro elemanlarının seyahatinin bile zorlaştığı bir durum oluşmuştu (hatırladığım kadarıyla Türkiye'ye dönüşünüzde sıkıntı yaşamıştınız) Kültür-sanat alanındaki genç topluluklar sponsorlara muhtaç bırakılıyorlar. Bu durum, asıl yaptığımız işi nasıl etkiliyor? Sanatsal üretkenliği ve performansı...

Masis: Nereden başlayacağımı hiç bilemiyorum, o kadar doluyum ki bu konuda. Artık bana hiç bir şey şaşırtıcı gelmiyor. Her şeyi yaşadık. Beş parasız ABD'ye gittik. Geldik burada 200 bin TL borç ödemeye çalışıyoruz. Çok zor. Biz müziğimizi yapmaya çalışıyoruz. Müzisyen kendini en iyi yaptığı şey ile ifade etmeli. Biz de bir koroyuz, kendimizi çok sesli müzik yaparak ifade ediyoruz. Bunun zaten çok ağır koşulları var, kolay bir iş değil. Bir yarışmaya hazırlanırken, konsantrasyon ve enerjinin %90'ını sponsorluk ve türlü sıkıntılara yorup, %10 ile müzik yapmaya çalışıyorsam, ben o dönemlerde kendimi kaybediyorum. Bu sorunlara rağmen hala müzik yapmaya çalışıyoruz. Rağmen yani... Hep söylediğim bir söz vardır. ‘Sanat, herşeye rağmen.’ O ‘rağmen’ kelimesi o kadar önemli ki. Biz her ne yapıyorsak, bir şeylere rağmen yapıyoruz bu ülkede. Adam geliyor biber gazı sıkıyor, biz “biber gazı bala benziyor” diyoruz. Bütün zorluklara rağmen hala ayakta durmaya çalışıyoruz.

Halk destek verir

Aslında bu çok önemli. Ben burada şunu öğrendim. İnsanlar korkmadan bir şeylerin arkasında durabildiği zaman, doğru olan gerçekleşiyor. Gerçekten haklarımız için mücadele ettiğimizi anladığımız zaman, kimse bunun önüne geçemez. Biz belki devletten yardım göremeyebiliriz. Ama biliyorum ki artık çok büyük bir aile olduk. Ve bu ailede yer almaktan da onur duyuyoruz. Herkes oraya toplandıysa farklı fikirlerden, orası yüz bin kişilik bir koro demek aslında. Ve umarım bu ateş sönmez. Hepimizin tüylerini kaldıran bir ateş.

Son sözleriniz, soL okurlarına mesajlarınız nelerdir?

Masis: Biz her zaman buradayız. Onlar da bizleri unutmasınlar. “Çapulcu musun? Vay vay” diyip geçmeyelim kesinlikle. Herkes bir şeyleri göze alıyor. Biz çok büyük zorluk yaşayacağız belki ama aynı zamanda biliyoruz ki arkamızda kocaman bir aile var. Bizi yalnız bırakmasınlar, konserlerimize gelsinler. Sadece bize değil tabii ki, sanata sahip çıksınlar.

Şafak: Masis çoğu şeyi söyledi aslında. Kendi adıma şey diyebilirim. Süreç içinde soL gazetesi kendine edindiği misyonu çok büyük bir yerden yerine getirdi. Halka yalan söylemek suçtur diyen bir gazete 11 gündür gerçekleri yazmaya devam ediyor. Okurlara bu gazetenin kıymetini bilmeleri, daha fazla okutmalarını söyleyeyim.

Tuba: Ankara'da hala eylem devam ediyor. Şu an meydana TOMA ve gaz bombaları ile saldırmışlar mesela. Ama burada insanlar eğleniyor.* Biraz unutuldu gibi sanki. Burada Taksim'de olaylar çıktı, diğer illerin tepkisiyle duyuldu. Şimdi biz Gezi Parkı'nı almışız gibi bir hava esiyor ama öyle bir durum yok. Ankara'ya da destek olmak lazım, o kadar eğlenceye vurmamak lazım.

Masis: Ankara'ya da bir gitmek lazım, ben çok istiyorum. Atlayıp gitsek ya.

Şafak: Güvenpark'ta bir şarkı söylemek lazım...

* Boğaziçi Caz Korosu'ndan arkadaşlarımızla röportajı yaptığımız sırada, Taksim Meydanı'na üç gündür yapılan polis saldırıları henüz gerçekleşmemişti.