'Biraz da yakmak isteyen' bir dergi: Pulbiber

“Kimsenin bize bir alan açmasına ihtiyacımız yok. Biz kendi alanımızı kendimiz genişletiriz” diyen kadınlar geçtiğimiz ay bir dergi yayınlamaya başladı; Pulbiber. Pulbiber editörleri dergileri için "Biraz da yaksın" diyor.

Edebiyat ve kültür sanat alanındaki “kadın kotasına” karşı, “Kimsenin bize bir alan açmasına ihtiyacımız yok. Biz kendi alanımızı kendimiz genişletiriz” diyen kadınlar geçtiğimiz ay bir dergi yayınlamaya başladı; Pulbiber.

Derginin Genel Yayın Yönetmeni Deniz Durukan ve Yazı İşleri Müdürü Özlem Özdemir ile gerçekleştirdiğimiz keyifli söyleşiyi, soL okurları ile paylaşıyoruz.

soL: Önce Pulbiber dergisinin yola çıkış hikayesinden başlayabiliriz. Böyle bir dergiye ihtiyaç var mıydı? Piyasada pek çok dergi türedi, özellikle de erkeklerin anılarını anlattığı türde bir sürü dergi mevcut değil mi?

Deniz: Birkaç derginin mutfağında yer alınca, ister istemez aklınızın bir köşesinde hep bir dergi çıkarma fikri oluyor. Biraz bundan, ama asıl gerekçe;  mutfağında ve yönetiminde kadınların olduğu bir derginin hayata ve sanata nasıl katkısı olur, fikrinden yola çıktık. Erkeklerin yönetimindeki dergilere bakınca, evet farklı ve alternatif bir bakışa ihtiyaç vardı, ki ilk sayıda gösterilen ilgi bu ihtiyacın göstergesi. Biz şu anda var olan, birbirine benzer söylemin ve anlayışın dışında başka bir söylemle, anlayışla çıktık. Kadınlar hayata müdahale ediyor ve kendi cümlelerini kuruyor. Diğer dergilerden bu anlamda ayrılıyoruz. Farklı bir kulvardayız. 

soL: Kadınlara sadece kadın meselesi üzerine söz verilen, kadınların gündemlerinin tartışıldığı bir durum var. Bundan rahatsız olmak gerekir mi?

Deniz: Kadınlar bir araya gelip ortak bir iş yaptığında; sadece kadın sorunlarına odaklanmış bir çaba olarak görülüyor yaptığınız işler. Böyle bir algı var. Bu da bir nevi köşeye sıkıştırma biçimi. Kimlikler ve cinsiyet üzerinde oluşturulan politikalar var. Kategorize edip, sınıflandırıyorlar. Yani sana biçilen şey; gene sana verilen rollerle ilgili. Başka yere bakma, kendi etrafında dön anlayışı. Evet kadınların  yaşadığı cinsiyet eşitsizliği, şiddet ve her türlü sorun bizim meselemiz, ancak tek derdimiz bu değil. Bizim sanatta, edebiyatta, hayatta, her alanda söz söyleme hakkımızın yanında müdahale hakkımız da var. Bunun için kimsenin bize bir alan açmasına ihtiyacımız yok. Biz kendi alanımızı kendimiz genişletiriz.

Özlem: Kadınların mutfağında olduğu bir dergiden beklenilen, kadın cinayetleri, taciz, cinsiyetçilik konularında daha doğrusu salt bu konularda yayın yapması oluyor. Öncelikle, bu sorunlar, sadece kadınları ilgilendirmiyor, ilgilendirmemeli, böyle yaklaşmanın kendisi de sorunlu. Ayrıca elbette hassas olduğumuz, kafa yorduğumuz konular bunlar fakat bir insan salt kadın olduğu için bu konulara kafa yormuyor. Kadınların erkeklerle eşit olmadığını savunan pek çok kadın da var. Edebiyatta, sanatta, yayıncılıkta, basında ataerkilliği ve eşitsizliği savunan ya da bunlara karşı olduğunu iddia etse de söyleminde, kaleminde bu eşitsizliği tekrar tekrar üreten erkekler, kadınlar var. Kısaca bu cinsiyetle değil, dünyaya nereden baktığınız, nasıl yorumladığınızla ilgili tam olarak. Pulbiber bu nedenle sadece “kadın meseleleri”yle ilgilenen ya da sadece kadınların yazdığı bir dergi değil, olmayacak. Pulbiber bu ataerkilliğin, eşitsizliğin açık ya da gizil tekrar tekrar üretilmediği, bu konuda tavır sergileyen bir kültür sanat hayat dergisi. Hedefimiz, dert edindiğimiz şeyleri dert edinen ve belli bir niteliğin üstünde yazan çizen herkesin evi olacak bir dergi yaratabilmek. 

Bir faktör de Türkiye’de son yıllarda kadınların alanının epey daralması, eril dilin yoğunlaşması. Hiçbir zaman eşit değildik ama şimdi daha korkunç durumdayız. Dolayısıyla eşitliği savunan her mecra nefes aldırabilmesi açısından da değerli.

Deniz: Her alanda öylesine çok sıkıştırdılar ki bizi, nefes alamayacak hale geldik. Sadece kadınlar değil, aslında bizimle aşağı yukarı aynı sıkıntıyı çeken herkes aynı durumda. Çıkışımızda böyle bir refleks de var. Ancak o kıstırılmış olma halinde asla mağduriyet dili veya sızlanma yok. Aksine dik duran bir tavır, her türlü iktidara direnç gösterme söz konusu. Özellikle medyada kadınlara yönelik haberlere baktığınızda, kadınların başarı hikayeleri öne çıkarılmıyor, daha çok mağduriyeti üzerinden bir algı oluşturuluyor.  Evet, yaşanılan şiddet çok yoğun, ama bunun karşılığında  size biçilen çaresizlik de örtük bir şiddet!  Oysaki o mağduriyeti yenebilmenin yolları var. Öğretilmiş bir çaresizlik biçilmiş kadınlara.

Özlem: Son zamanlarda edebiyatımızda da çok belirleyici bu yaklaşım, mağduriyet dili oluşturmak, umutsuzca mağduriyet hikayeleri anlatmak, buna biraz da politik bir söylem katmak, romantize etmek, hayata böyle bakmak… Hayattaki, edebiyattaki bu durum, dergileri de fazlasıyla etkiledi. Mağduriyet anlatmak ile haksızlıkları ve bunların karşısında durmayı anlatmak arasında kalın bir çizgi var. Yanlış olanı, haksız olanı anlatırken karşısına bir doğru koymak, onu savunmak önemli. Tüm yazarlarımızın yaklaşımında, yazılarında bunu dik durarak yaptıklarını görüyorum. Pulbiber, dergicilik anlamında bugünden yarına bir şey bırakacaksa, her ay bir şey kazandıracaksa, bunu bırakmasını, bunu kazandırmasını dileriz. Çünkü bu ülkede, dünyada umut veren şeyler de oluyor. 

soL: Bu bahsettiğiniz durum, biraz en son AKP’nin yarattığı kırılmayla da karşılık buluyor. AKP döneminde kadını belli bir role hapseden ve kadına mağdur rolünün de biçildiği bir durum var. 

Deniz: Ama yeni bir şey değil bu, tüm iktidarlar döneminde vardı, günümüzde bu baskı daha yoğun.

Özlem: Her gerici iktidar döneminde artan bir şey bu, AKP de gerici bir iktidar. Bundan elli yıl önce de kadın erkek eşitsizliği vardı elbet. Ama bunun sistematik olarak arttığı, artması için uğraşıldığı bir dönemde yaşıyoruz. Bugünkü iktidar için kadın sadece eve kapandığında, çocuk doğurduğunda ve o hayranı oldukları “aile”yi tekrar tekrar ürettiğinde “makbul kadın”. Aksini savunduğu ya da yaşadığı her durumda “düşman”. 

soL: Pulbiber’in kültür sanat dergiciliği alanında ya da kadın dergileri arasında bir geleneği bir bağı var mı yoksa yeni bir yeri mi var? 

Deniz: Hiçbir şeyin devamı değiliz. (Ancak kişisel olarak, yazın alanında, edebiyatta, şiirde elbette geleneğe bakarım.) Dergicilik açısından baktığımızda, takip ettiğimiz, devamı olduğumuz bir dergi yok. Yaptığımız şey farklı bizim.

Özlem: Feminist kuramın tartışıldığı dergileri kast ediyorsan eğer Pulbiber bu alanda ve hedefle yayın yapan bir dergi değil. Dolayısıyla o alanda da bir öncülü yok.

soL: Yazar kadrosunu nasıl belirlediniz? Kalıcı bir kadro mu, değişiklikler olacak mı? Bir de Ayşen Gruda gibi sürpriz isimlere de yer verdiniz.

Deniz: Kadroyu oluştururken farklı sanat disiplinlerinden isimler olsun istedik. Farklı alanlardaki kadınların bir araya gelerek göstereceği tavır önemliydi çünkü. Elbette belli kriterlerimiz vardı. Önceliğimiz metnin niteliği ve bir derdinin olmasaydı. Bununla beraber hayattaki ve sanattaki duruşu, tavrı da önceliklerimiz arasında yer alıyordu. Mesela; Ayşen Gruda, onun sağlam duruşu bizim için çok önemliydi. Bizde yazsa, neler anlatır, merak ettik. Onun birikiminden ve hayat deneyiminden akıl almak istedik. Daha önce herhangi bir yerde yazma deneyimi de bildiğim kadarıyla yoktu. Aynı şekilde Güner Kuban’ın da deneyimi ve renkli kişiliği, biriktirdiklerini aktarması bizim için önemliydi. Ayça Damgacı, Akasya Asıltürkmen, Devin Özgür Çınar, Ayta Sözeri’nin kuracağı cümleleri merak ettik. Yine yazın alanından Nermin Yıldırım, Mine Söğüt, Sevin Okyay, Gonca Özmen, Melike İnci, Kaan Koç, Rafet Arslan, Altay Öktem, Zeynep Aksoy, Janset Karavin, Yeşim Tabak, Elif Savaş, Arzu Taşcıoğlu, Siminya, Gülce Başer...  gibi sağlam duruşu olan yazar,  çevirmen, eleştirmen ve şair arkadaşlarımızın yanında müzisyen kimliğinin dışında yazdığı denemelerle de tanıdığımız Cenk Taner, karikatürleriyle usta isim Esin Özbek ve diğer genç çizerlerimiz; Ayça Ünüvar, Kübra Demir, Rabia Kip, Nilay Uçar ve yeni birçok genç yazar arkadaşımız; Ayşe Özlem İnci, Merve Çay, Toprak Okyay, Gamze Erzin de hep aynı tavrı gözettik.  Derginin mutfağı da kalabalık. Yazarların büyük çoğunluğu mutfakta yer alıyor. Özlem de derginin teknik işleriyle ilgilenmesinin dışında mutfağında da yer alıyor. Zaten Özlem beraber yapalım demese, dergiyi çıkarmakta çok zorlanırdım. 

Özlem: Deniz’in kadroyu belirlerkenki kriterlerini, mutfakta olduğum için biliyorum. En önemlisi, popüler olanın makbul olduğu günümüzde buna mahkum olmadığımız düşüncesiyle ilk adımların atılmasıydı. Benim için de çekici olan bu oldu. Mükemmel ya da en iyi dergi demiyorum, böyle bir şey söylenemez zaten. Ama Deniz dergide düşündüğü yazarları ilk anlattığında bunun belli bir niteliğin üstünde olduğu çok açıktı. Çünkü içindeki hiçbir yazar popüler olduğu için dergide yer bulmadı. Hepsi, bir duruşu, ayrı alanlarda önemli gözlemleri, kendi alanlarında önemli üretimleri olduğu için buradalar. 

soL: Bu yazarlar düzenli yazacaklar mı? Misafir yazarlarınız olacak mı?

Deniz: Evet, sürekli yazacaklar. Konuk aldığımız yazarlar var. Her sayı hazırladığımız dosyalarda farklı alanlardan isimler  konuk oluyor. Aramıza yeni katılan isimler de var; Devin Özgün Çınar, Burcu Karakaş bu sayıdan itibaren sürekli bizimle olacak. Nur Can Kara,  Aslı Tohumcu da yazacak olan isimlerden. Birkaç isim daha var ama netleşmedi daha.

Özlem: Her sayıda konuk yazar aldığımız bölüm “Erkek Şeysi” isimli bölüm. Ataerkil bir toplumda erkeklere dayatılan birtakım rolleri var, “erkek olma hali” diyoruz kısaca. Bu konuda yazılacak çok şey var, evlilik, askerlik, cinsellik, iş, ailevi ilişkiler… Tüm bunlarla yüzleşmeye çalışan, yüzleşen ve bunu yazabilen herkese açık bir sayfa olmasını önemsiyoruz. Tabii keşke daha fazla erkek yüzleşse, her sayı için binlerce yazı gelse, seçmekte zorlansak, ne güzel olur…

soL: İkinci sayının dosya konusu sansür. Özellikle bu ay sansürü işlemenizin özel bir nedeni var mı? 

Deniz: Sansür hep vardı Türkiye’nin gündeminde, bugün sadece işleniş biçimi, yöntemler değişti. Üstelik baskısını çok daha yoğun hissettiğimiz bir dönemden geçiyoruz. Hatta mevzu zıvanadan çıkmış durumda. Edebiyat, sanat, medya ve her alanda ağırlığını hissettiğimiz bir şeydi. Bu yasakçı zihniyet gündelik hayatınızı da etkiliyor. Giyiminize, kuşamınıza kadar sizi hizaya sokmaya çalışıyor.

soL: Dergi, edebiyatçılara da kapılarını açan bir dergi olacak gibi görünüyor.

Deniz: Evet, öykü ve şiirlere yer verdik dergide. Özellikle yeni seslere, genç isimlerin yazdıklarına önem veriyoruz. Alttan gelen genç kuşak nasıl bir etki içinde kendi dilini kuruyor, hangi tavırla yazıyor bunu önemsiyoruz. Bunun yanı sıra edebiyatta yetkin isimler de var Pulbiber’de. 

Özlem: Derginin böyle bir misyonu da olmasını istiyoruz. Pulbiber’in edebiyat alanına yeni isimler katabilmesi; iyi öykücüler, iyi şairler keşfedebilmesi, okurla buluşturabilmesi çok önemli. Yazarların kitap yayıncılığı alanında yaşadığı önemli sorunlar var ülkemizde. Yine popüler olanın makbul sayılması ile ilgili sorunlar bunlar. Kitabını yayımlatmak ayrı, yayımlattıktan sonra okurla buluşturabilmek ayrı dert. Bu açıdan “genç yazarlara” sayfalarını açan bir dergi olması önemli.

soL: Peki son olarak, derginin adı neden Pulbiber?

Deniz: Didem Madak’ın “Pulbiber Mahallesi” adlı kitabından ilham aldık. En başta çok farklı isimler düşünmüştük, ama derginin tavrına uygun değildi hiç biri. Pulbiber ismi ise hep kafamda dolanıp duruyordu. Hem Özlem, hem de dergideki arkadaşlarımız da ismi çok sevdi. Üstelik Didem çok sevdiğimiz ve önemsediğimiz bir şair. Şiir tarihine bambaşka bir dil, ruh ve tavır kattı. Dolayısıyla hem ona da göndermesi olsun dedik. 

Özlem: Biraz da yaksın istedik…

soL: Kolaylıklar ve yayın hayatınızda başarılar dileriz.