Bir Nuri Bilge Ceylan yazısı: Sinematek ve Nuri Bilge Ceylan

Ceylan bize kalırsa bir Yılmaz Güney değildir, böyle bir iddiası da bulunmamaktadır. Ancak Yılmaz Güney’e ve zamanında ona büyük bir sempatiyle yaklaşan Sinematek çevresine büyük saygı duymaktadır.

Hakkı Başgüney

Evet, Nuri Bilge’nin Altın Palmiye kazanması sevdiğimiz yönetmen için birşeyler yazma isteği uyandırdı bizde. 1990’ların ikinci yarısından itibaren Türkiye sinemasının derin bir krizden geçmekte olduğu yıllarda, birçok diğer ismini tahmin edebileceğiniz yönetmen ile birlikte yeni bir sinemanın kurucularından biri oldu Ceylan. Ceylan ve diğerleri 90’ların sonundan itibaren çektikleri filmlerle önemli ödüller kazandılar, sinemayı seven, sinemayı bilen, sinemanın sanatsal açılımlarına duyarlı kesimlerin de büyük ilgisini kazandılar. Ancak, geniş kesimlere ulaşabildiler mi? Ne yazık ki hayır. Hatta biliyoruz ki bu yönetmenlerin bazı filmleri Avrupa’da, özellikle de Fransa’da Türkiye’den daha büyük gişe yaptılar.

Nuri Bilge’nin filmleri geniş kesimlere ulaşamadı, hatta ülkemizdeki kültür savaşları bağlamında da bir rol kazandı. Eğitimli, Avrupa kültürüne aşina kesimler Ceylan’a bayılırken, halkımızın geniş kesimleri Recep İvedik’ten vazgeçmiyordu. Buna tanık olduğum yer Türkiye değil, ama Türkiye’nin ayrışmasını yansıtan bir nüfusa sahip Strazbug şehriydi. Avrupa kurumlarında çalışanlar, avukat, doktor, öğrenci ve onların Fransız ahbapları tabii görece az sayıda kişi, birbirinin peşi sıra gösterilen iki filmden biri olan Nuri Bilge Ceylan’ın Üç Maymun filmini tercih ederken, sonraki Recep İvedik serisinin bir filmine çoluk çocuk bölgede işçi olarak çalışan kesimin büyük ilgisi bulunuyordu.

Kültür Savaşları
Peki bu kültür savaşları açısından bakarsak, 1960’larda Onat Kutlar’ın öncülüğünde Türkiye’de Avrupa sanat sinemasının örneklerini taşıyan ve Yeşilçam sinemasına karşı evrensel sinema değerlerini savunan Sinematek Derneği çevresinin arzuladığı şey bu muydu? O dönemde Halit Refiğ’in başını çektiği Ulusal Sinemacıların suçlamaları haklı mıydı? Yeşilçam sinemasına burun kıvıran eğitimli çevre Batı taklitçisi ve halkına yabancı mıydı? Öte yandan Ceylan Sinematek geleneğinin ne ölçüde bugün taşıyıcısıdır? 1970’lerin başında Sinematek çevresini Batıcı bulan ve Üçüncü Dünya Sinemasına ve o günlerin Üçüncü Sinemasının Latin Amerika’lı yönetmenlerine ilgi duyan Genç Sinema çevresinden yazarlar bugün de Ceylan’da aynısını mı görüyorlar? Peki, o halde Fransa’daki sürgün yıllarında Glauber Rocha’dan ziyade Elia Kazan’a yakın ilgi gösteren Güney de mi yanlış yaptı? O günlerin koşullarında Üçüncü Dünya’nın sinemacısı sıfatından ise, ki buna özellikle karşı olduğunu sanmam ama sosyalizmin sanatçısı olmayı hedefleyen ve halkçı bir sinema yapan Güney’i Ceylan ile aynı kefeye koyabilir miyiz?

Bu önemli sorulardaki tavrımız bugün Ceylan üzerinden başlayan tartışmalar açısından önemlidir. Ceylan bize kalırsa bir Yılmaz Güney değildir, böyle bir iddiası da bulunmamaktadır. Ancak Yılmaz Güney’e ve zamanında ona büyük bir sempatiyle yaklaşan Sinematek çevresine büyük saygı duymaktadır. Yılmaz Güney Gezi direnişine evet çok daha açık bir destek verirdi, ama Ceylan da sempati duyduğunu saklamamıştır. Kendi durduğu yerden gerekeni yapmıştır. Saygı uyandırmıştır.

Ceylan Sinematek derneğinin dönemin koşullarında da giderek dönüşen tavrının Fransızca değişiyle “par excellence,” yani mükemmel bir temsilcisi değildir. Çünkü bana kalırsa bu derneğin üç hedefinden birini gerçekleştirip, hedeflerinden birine yaklaşsa da, bir diğerinin ne yazık ki uzağındadır.

Sinematek’in hedefleri
Bu üç hedef nelerdi? Türkiye’yi uluslararası planda başarıyla temsil edecek sinemacılar yetiştirmek ya da daha mütevazi haliyle desteklemek, ikinci hedef Türkiye halkının yerel değerlerini, içinde bulunduğu gerçekliği evrensel sinema niteliklerine yaraşır bir şekilde yansıtmak. Üçüncü ve son kaygısı ise halka ulaşmak, solcu, sosyalist bir dünya görüşünün yansıması olan filmleri geniş halk kesimleri ile buluşturmak...

Ceylan’ın bu hedeflerden hangisini başarıyla gerçekleştirdiği açıktır. Uzun yıllar önce Cannes film festivali ile başlayan, Fransız basınının değişiyle, ve ünlü filme göndermeyle Bir Aşk Hikayesi sonunda vuslatına ermiştir. İkinci hedefin yani Türkiye toplumunun bir kısmının hissiyatlarının yine başarıyla, estetik açıdan çok zengin bir yapıda ve evrensel ölçülerle yansıtıldığını da kabul etmeliyiz. Türk Bergmanı denen Ceylan’ın Türkiye toplumuna dair doğru noktaları yakaladığını kabul etmeliyiz. Tabii evrensel sinema ölçütleriyle....Özgün ve başarılı bir sinema diliyle...

O halde üçüncü maddeye geçerken, Sürü ve Umut filmlerinin çekilmesindeki motivasyon, yani kapitalist ilişkilerin, yoksulları ezen, birçok haktan, zenginlikten mahrum bırakan sonuçlarının son derece başarılı anlatımı Ceylan’da var mıdır? Aynı ölçüde yoktur, ama Üç Maymun’da özellikle hissedilen zengin ve yoksul karşılaşması kayda değerdir. Yine de Ceylan’da ilişkilerin daha durağan olduğu, değişmekte olanı değil, varolanı anlattığı kesindir.

Geniş kesimlere ulaşmak
Son madde ise önemlidir. Güney’de Sinematek çevresi sanatçının halka ulaşma yetisini önemsemiştir. Arkadaş filminin sosyalist bir dünya görüşünü geniş kesimlere mal etmeyi başardığını biliyoruz. Bu nokta önemlidir. Ceylan’ın filmleri “rafine” izleyici de iz bırakmakta, ancak geniş kesimlere ulaşamamaktadır. Bu noktayı yoksayamayız. Ancak bu noktadan dolayı da Ceylan’ı ve değerini de sıfırlayamayız. Ceylan Sinematek derneği çevresindeki sosyalist aydınların bugün temsilcisi olamaz. Öte yandan yansıtılanın aksine Sinematek derneği Türkiye’de sanat sineması, popüler film ayrımını derinleştirmek bir yana, bu çelişkiyi önemsemiş ve hem nitelikli, evrensel değerde, hem de geniş kesimlere ulaşan filmlerin arayışına girmiştir.

Ceylan bence kendi durduğu yerden değerli birşey yapıyor. Değerli filmler çekiyor. Ödüller kazanıyor. Ancak sinemanın devrimci, toplumu değiştiren rolüne henüz çok fazla değer katmıyor. Katar mı? Neden olmasın. Türkiye değişen bir ülke ve ülkerleri için mücadele eden gençler sinemayı toplumsal dönüşüm projeleri için daha işlevli bir hale getirirlerse eminim Nuri Bilge de boş durmaz. Ayrıca Nuri Bilge belki dört dörtlük arzuladığımız sinemacı değildir. Ama vicdanlı, en temel etik değerleri bilen, olgun, mütevazi kişiliğiyle sivrilen ve bizim dostumuz, yol arkadaşımız bir büyük sinemacıdır.