Bir 'Gezi' kitabına dair söyleşi: 'Bir olmadan biz olmak'

Gezi direnişine katılan aktivistlerle röportajların yer aldığı “Bir Olmadan Biz Olmak” direnişçilerin bakış açısıyla Gezi direnişini anlamaya çalışıyor.

İlker Dalgar - SoL

Toplumsal ve siyasal anlamda bir kırılma yaratan Gezi direnişinin, nedenleri ve toplumda yarattığı etkiler üzerine çokça çalışıldı.

Geçtiğimiz günlerde kitapçı raflarında yerini alan ve Dipnot Yayınları’ndan çıkan Özden Melis Uluğ ve Yasemin Gülsüm Acar’ın hazırladığı “Bir Olmadan Biz Olmak” da Gezi'yi anlamaya çalışıyor.

Kitap, direnişe aktif olarak katılan kişilerle yapılan röportajları içeriyor ve farklı örgüt ve kimlikten kişilerin direnişi nasıl deneyimlediğine odaklanıyor.

Kitapta TKP’den Anti-Kapitalist Müslümanlara kadar çok çeşitli kesimlerden eylemcilerle röportajlar bulunuyor, kendini farklı kimliklerle tanımlayan kişilerin Gezi direnişinde nasıl konumlandıkları ve direnişi, direnişe katılan diğer grupları nasıl algıladıklarını görmek açısından önemli bir kaynak oluşturuyor.

Kitabın yazarlarından Sosyal Psikolog Özden Melis Uluğ, kitapla ilgili sorularımızı soL okurları için yanıtladı.

Gezi Direnişi sırasında ve izleyen dönemde bir çok düşünsel üretim gerçekleştirildi. Sizin çalışmanızı diğer akademik ya da sanatsal ürünlerden ayıran yanları anlatır mısınız?

Gezi’den hemen sonra birçok kitap çıktı. Tabii ki bu direnişten çıkan tüm ürünler değerli ama bizim çalışmamızın farklı bir yol izlediğini söyleyebiliriz. Kitabımız 10 aylık bir çalışma sürecinin sonunda ortaya çıktı ve toplam 31 görüşmede 34 kişiyle konuştuk. Gezi direnişçilerinin kişisel olarak Gezi direnişi boyunca yaşadıklarını, hem kendilerini ait hissettikleri gruplar üzerine düşüncelerini, hem de Gezi direnişindeki farklı gruplar üzerine düşüncelerini yansıtmaya çalıştık. Bu yansıtmaya çalıştıklarımızın hepsi ortaya çok farklı perspektifler ortaya koydu ve biz de bu çalışmada bu farklı görüşlerin hepsini bir araya getirmeye çalıştık. Bu amaçla Alevi aktivistlerle, Anti-kapitalist Müslümanlarla, Devrimci Müslümanlarla, Feminist Kadınlarla, Kemalistlerle, Kürt aktivistlerle, LGBTİ aktivistleriyle, ülkücülerle, sosyalist partilerle, sendikalarla ve Çarşı taraftarlarıyla görüştük. Son olarak kitabımızda Taksim Dayanışması'dan kişilerle yaptığımız röportajları koyduk. Böylece çok büyük bir çeşitliliği bir araya getirmeye çalışırken, bu gruplar içerisinden bazı grupların da bileşeni olduğu Taksim Dayanışması'nın da fikirlerini dile getirmek istedik.

Röportaj fikri nereden çıktı? Röportaj yapacağınız direnişçileri nasıl seçtiniz, özel bir örneklem yöntemi kullandınız mı?

İkimiz farklı şehirlerde (Yasemin İstanbul’da, Melis Ankara’da) eylemlere katıldık ve direnişe dair farklı gözlemlerimiz vardı. Kendi yaşadıklarımızı konuşurken, bir yandan da Gezi üzerinden kolektif eylemleri ve kimlik perspektifini tartışıyorduk. O noktada bu konuyla ilgili bir araştırma yapsak ve hem direnişçiler bize kendi hikayelerini anlatsalar, hem de her bir grubun neden orada olduğunu daha derin bir şekilde anlamaya çalışsak dedik. Bunun birbirimizi anlamak adına çok değerli bir bilgi kaynağı olduğunu düşünerek yola çıktık. Aynı zamanda böyle bir direnişin parçası olduğumuz için yaşadıklarımız kaybolmasın istedik. Bizler 68 kuşağının bizlere bıraktıkları eserlerle büyüdük, onlarla var olan durumu da anlamlandırmaya çalıştık. Bu amaçla parçası olduğumuz bir direnişin gelecek kuşaklar için de bir kılavuz olmasını istedik.

Gezi’ye birçok grup katıldı ve hepsinin katkısı çok değerli tabii ki. Fakat bunların hepsini tanıtmak imkânsız olduğu için biz görünürleri yüksek olan grupları seçmeye çalıştık ve röportajlara tanıdıklarımızla başlayarak kar topu metodu uyguladık. Örneğin TKP'li biriyle röportaj yaptıktan sonra o kişiye Çarşı'lı bir direnişçi tanıdığı olup olmadığını sorduk ve böylece bize röportaj veren direnişçiler de birbirlerini bize yönlendirerek bizim çok farklı gruplardan direnişçilere ulaşmamızı sağladılar. Yani hem kendi tanıdıklarımız üzerinden hem de yeni tanıştığımız direnişçiler üzerinden farklı gruplara ulaştık.

Aynı zamanda Gezi, her ilde farklı yaşandı. Gezi’nin her yerde farklı bir iç çeşitliliği vardı. Her ilin siyasal özelliklerini açığa çıkardı. Ankara’da İstanbul’a göre daha sert yaşandı. Adana’da daha sol sosyalist içerikliydi. Hatay’da daha çok Suriye meselesi üzerinden tepki vardı. Arap Alevilerinin yoğun eylemlerine tanık olduk. Biz kitabımızda bu şehirler arasındaki farklılıkları da yansıtmaya çalıştık. Hatay'dan, Ankara'dan, Mersin'den, Rize'den ve İstanbul'dan direnişçilerle de görüşüp farklı şehirlerdeki Gezi dinamiklerini de anlamaya çalıştık.

Kitaptaki röportajların bütününü ve farklı politik çevrelerden gelen kişilerin söylediklerini değerlendirdiğinizde Gezi Direnişi ile ilgili ne söyleyebilirsiniz?

Öncelikle Gezi direnişine katılan grupların katılma sebepleri arasında ortak bir payda olduğunu söyleyebiliriz. Algılanan adaletsizlik bakımından oldukça örtüşen noktalar olduğundan bahsedebiliriz. Örneğin belli gruplar AKP'ye karşı, AKP'nin halkı yok sayan politikalarına karşı ve AKP'nin onlara başka bir yol bırakmamasından dolayı direnişe katılırken, belli gruplar ise devlet veya sistemin tümüne karşı sokağa çıkmışlardı. Yine birçoğu Gezi'deki polis şiddetine karşı direnişe destek vermişler. Polisin orantısız güç kullanması, direnişçilerin bir tanıdıklarının polis şiddeti dolayısıyla yaralanması gibi bazı sebepler onların direnişe destek vermesine sebep olmuş. Son olarak da Gezi direnişi öncesi yaşanan olaylar sokağa çıkmalarında etkili olmuş. Örneğin, alkol yasakları, internet sansürlemeleri, kadın hakları ihlalleri, kadın cinayetleri, 1 Mayıs'taki yoğun gaz kullanımı ve tabii ki Reyhanlı patlaması. Fakat bu ortak noktalara rağmen her bir grubun ayrı ayrı katılma sebepleri de vardı. Kitabımızda bulunan röportajlarda her bir grup için önemli olan noktalar, algılanan haksızlıklar çok net bir şekilde ortaya kondu. Okuyucu bunları kolayca fark edecektir. Aynı zamanda hem gruplar için farklı sebepler, hem de örtüşen sebeplerle birçok grup Gezi direnişinde bir araya geldi. Yani bu durum bize gösteriyor ki amaçlar aynı olunca daha önce birbirine zıt olarak düşündüğümüz gruplar bile bir araya gelebiliyorlar ve gerekli olunca yan yana direnebiliyorlar. Kitabın ismiyle de vurguladığımız gibi "Bir olmadan Biz olabiliyoruz". Bu bizim için bir umut kaynağıdır.

Kitaptaki temel vurgu farklı etnik ve politik kimliklere yapılmış, ancak röportajların içeriğine ve röportaj verenlerin geldiği sınıfsal arkalarına baktığınızda Gezi Direnişinin sınıfsal karakteri hakkında ne söyleyebilirsiniz?

Evet, kitabımızda öncelikle etnik ve politik kimliklere odaklanmaya çalıştık. Alevilerle, Kürtlerle, feministlerle, sosyalist partilerle ve daha birçok başka grupla görüştük. Gezi'nin orta sınıf bir yapısı olduğuna dair değerlendirmeler oldu. Biz kendi yaptığımız gözlemlerde bu genellemenin çok da doğru olmadığını düşünüyoruz. Elbette ki bir orta sınıf vardı, beyaz yakalılar da oldukça görünürdü, ama bu genelleme işçi sınıfından direnişin içerisinde olan katılımcılara da büyük haksızlık olur. Bizim katılımcılarımız arasında hem mavi yakalı hem beyaz yakalı emekçiler/çalışanlar vardı. Biz kendi çalışmamızda sınıfsal arka plana çok odaklanmadık ama siz bu soruyu sorduğunuzda özellikle bir röportaj aklımıza geldi. Konuştuğumuz kişi Gezi zamanında beyaz yakalı bir çalışan olmasına rağmen ilk defa kendisinin işçi olduğunu farkına varmıştı ve Gezi direnişinden sonra beyaz yakalıların çalışmalarına da dahil olmaya başladı. Aslında Gezi direnişiyle bir anlamda bu kavramlar da yeniden tartışılmaya açıldı. Mavi yakalı, beyaz yakalı olmak ne demek? Şu anki bağlamda "işçi" kimdir? Neoliberal politikalarla her türlü işçi güvencesizleştirilmiş midir? Diyebiliriz ki bu tarz farklı sorulara yanıt arayan direnişçilerimiz de röportajlarda fikirlerini yansıttı.

Teşekkür ederiz.

Bir Olmadan Biz Olmak: Farklı Gruplardan Aktivistlerin Gözüyle Gezi Direnişi, Özden Melis Uluğ - Yasemin Gülsüm Acar,
Dipnot Yayınları, 486 sayfa.