Amiri Baraka’nın ardından...

Eşitlik ve özgürlük savaşçısı, komünist, hayatını Amerikalı siyahların özgürlüğüne adamış militan, şair, yazar, tiyatrocu, müzisyen Amiri Baraka 9 Ocak 2014 tarihinde aramızdan ayrıldı.

Can Tutuğ
Amiri Baraka, Everett Leroi Jones adıyla 1934'te New Jersey'de doğdu. Anne ve babasının sürekli emek ortaya koymalarına rağmen maddi sıkıntının nedenini sorgulamaya başladığında henüz çocuk yaştaydı. Felsefeyle, özellikle din felsefesiyle yakından ilgilenen Baraka'nın karşı çıkan ve soru soran kişiliği üniversite hayatını etkilediği kadar, ordu yıllarını da olumsuz etkilemişti. İkinci Dünya Savaşı'nın hemen sonrasında, soğuk savaşın duvarlarının örülmeye başladığı yıllarda Amiri Baraka bir komünist olarak bilinmeye başlamıştı bile.
Uzun, zorlu ve şiddet dolu askerliğinin ardından dönemin siyah müzisyenleri gibi, o da özgürleşmenin tutkusuyla müzikle tanıştı. Ellilerin başında "siyah müzik" olarak adlandırılmasının henüz kabul gördüğü caz, bu dönemde Greenwich'te çeşitli gecelerde yazdığı veya doğaçladığı şiirleri "kardeşleriyle" paylaşmaktan keyif alan bu devrimci genç-adam için bir süre sonra iyiden iyiye hayranlık uyandıracak düzeye gelmişti. Farkında bile olmadan Beat Kuşağı'nın öncülerinden biri olmuş, Siyah Özgürlükçülük'ün 'tüfek'lerinden biri olarak Harlem'de yerini almaya başlamıştı. Jack Kerouac ve Allen Ginsberg'le birlikte pek de uzun ömürlü olmayan Yugen'i çıkarmaya başladıktan bir süre sonra Siyah Sanat Hareketi'nin kurucu olmuş ve yaşamını bu harekete adamıştı.

LeRoi Jones bu uzun yolculukta önce adını değiştirdi, ardından arkadaşlarını. Edebi metinlerini özgür caz icracılarıyla birlikte yorumlamış, Yeni Müzik'in "Siyah Müzik" olarak belleklerde yer etmesinin mimarlarından biri haline gelmişti. Baraka, herkesten daha ateşli ve daha samimi bir şekilde arayışını sonuna dek götürmüş, yeni bir başlangıcın olanaklılığını taşımayan sonsuzluk bilinciyle, her sonun varoluşa daha da çok katkıda bulunduğunu düşünerek kafasını aşılması olanaksız bir sınıra değil, içinde sonun bulunabileceği ve yalnızca fikirlerin ve ruhaniliğin titreşimlerden oluşan kıpırtısız ve sonsuz bir yere doğru vurmuştu. Tıpkı yakın arkadaşı ve Siyah Özgürlüğün temel motiflerinden biri olarak görülen Albert Ayler gibi ilahileri ve askeri marşları eğip bükerek çaldırmış ya da yorumlamış, tutkulu melodiler ve söylevlerle dolu eserleri mırıldanmıştı. Sonun kendi düşünceleri ve 'kardeşliği' içinde boğulup gitmesi ve çığlığının içinde bulunduğu fanusu kırarak yeni bir gerçek ortaya çıkması amacıyla tüm olguları birleştirmişti.

Birileri Amerika'yı Havaya Uçurmuş Olmalı, 2001
"Cehennem’in hükümdarı kim?
Kim en güçlü
Kim var Tanrı’yı görmüş diye Bildiğiniz?
Ama Şeytan’ı gördü hepsi
Patlayan bir baykuş gibi
Yaşamınızda beyninizde benliğinizde
şeytanı bilen bir baykuş gibi
Gece gündüz demeden, dinlerseniz, bir baykuş gibi
Patlayan, yangınlar içinde.
Soruların yükseldiğini duyuyoruz
Korkunç bir alev içinde,
çıldırmış bir köpeğin uğultusu gibi
Cehennem ateşinin asit kusmuğu gibi
Kim ve kim ve kim kim kim"

Altmışların siyah aktivizminin öncü militanlarından biriydi Baraka. Her ne kadar seksenlerle birlikte hümanizmi birçok şeyin önüne koyduğunda uğruna savaştığı değerler için "barış" kavramını ortaya atabilecek kadar cesur olduğunu bizlere göstermiş olsa da. Sahneye ya da stüdyoya adımını attığında, beyaz-erkil değerleri paramparça edecek makineli tüfeğini, yani sözcüklerini söylemiş ve altmış sekiz sonbaharında darbesini yapmıştır. O döneme değin ülkedeki diğer şairlerin tümünden daha uzun ve gökgürültüsü-vari seslendirebildiği, tutkulu prozodisinin birçok beyaz değeri yerle yeksan edebildiği olgusu kendisini pek ilgilendirmese de, kıtadaki hemen her müzisyen, edebiyatçı ve siyasetçide spinal şok etkisi yaratmıştı bile.
Amiri Baraka'nın deneysellik sırasında ortaya çıkan "buluş"larının o dönemde batıda, ekseriyetle Avrupa'nın İkinci Dünya Savaşı sonrası rejeneratif müzikal ekseninde sahne alan minimalizm, elektronik kompozisyon merakı ya da Harry Partch usûlü notalar üzerindeki çokluk anlayışının egemen olduğu birtakım gelişmelerle alakası yoktu. Tıpkı Ayler gibi, salt ses üzerine kafa yorduğu anlara dair fikirler, ikinci harekât özgürlükçülerinin dahi bir adım gerisinde durduğu, dinamizmin sonsuza yakınsadığı kayıtlarda vücut bulmuştur. (Bunlardan belki de en önemlisi Sun Ra'nın Myth-Science Arkestra'sıyla beraber kaydettiği ve esasında sahnelenen bir oyun olan A Black Mass'tir.)

Baraka'ya göre direniş tamamen gerçek ve özgün bir dışavuruma kullanılan araçlardan biriydi, tıpkı siyah ve insan üretimi canlı iş makinelerinde (!) olduğu gibi. Varlığın haykırışa dönüşmesi ve sürekli en derin ve şiddetli perdeye ulaşabilme takıntısı -bu kez hiç de sessiz sedasız olmayan- takipçilerini yaratmıştı, ancak onlar bir süre sonra sakin kıyılarda dinlenip yirminci yüzyılın ta kendisine boyun eğmişlerdi Baraka hariç! İlerleyen yıllarda sözcüklerindeki enerjiyi diğer şair, aktivist doğaçlamacılardan daha ileriye taşımasını da bilecekti. Başlangıçta da oldukça kızıl, özgürlük için yaşayan ve acımasızdı ifadeleri, ancak disiplin açısından kusursuzdu her daim çağdaş tekniklere de açık olarak beyan etmişti kendi sözcüklerini.
Şimdi, sonsuz olgunluğunu koruyan meyveleriyle üstelik daha da özgür.