Tayf-A Dance Topluluğu

Dokunarak doğaçlama modern dans

Bu röportajın kaydına başladığımız sırada, "görme engellilerle engelsizlerin" bir araya gelerek oluşturduğu bu dans topluluğunun henüz yeni bir adı yoktu. Birlikte çalıştıkları ilk ve tek projenin hazırlık döneminden kalan ismi değiştirmek istiyorlardı. Son bir yıldır birlikte dans eden 10 kişilik grup, sorularıma geçmeden önce izin isteyerek bir süredir yürüttükleri tartışmayı devam ettirdi. Birkaç dakikalık görüş ve oylamanın ardından, grubun adının Tayf-A olmasına karar verildi. 2007 yılında Plato Film Okulu öğrencisi Sibel Lynch'in Dans-Kamera Kısa Film Festivali (Dance For Camera) için hazırladığı "Sınırlar" adlı proje için bir araya gelen Erdal, Sevim, Bahar, ve Yiğit, proje sona erince dansı bırakmak istememişler. Altı Nokta Körler Vakfı'ndan ve yakın çevrelerinden arkadaşlarının katılımıyla bugün 10 kişilik bir grup olan Tayf-A, dansın iyi bir iletişim aracı olduğunu göstermek istiyor.

Röportaj: Arzu Kayhan

Önce projeyi ve "Sınırlar"ı konuşalım mı? Sınırlar size nasıl ulaştı?
Erdal Karakoç:
Sibel Hanım Dans-Kamera kısa film festivaline katılmak için bir senaryo hazırlamış. Filmin mesajını dans ile anlatması gerekiyor. Projesinde, görme engellilerin toplum tarafından sınırlandırılışını ve yaşadıkları iletişim problemlerini anlatmayı istemiş. Sonra senaryo gereği görme engellilerle çalışacağından Altı Nokta Körler Vakfı'yla iletişime geçmiş. Bizlere duyuru yapıldı. Ben ve buradaki birkaçımız başvurduk ve seçildik. Şimdi bu grupta olmayan arkadaşlarımız da vardı. Size önce filmden bahsetmemiz gerek. O gün bir araya gelişimizin ve filmin mesajının, bugün bu grubun var olmasındaki katkısı önemlidir. Projenin bitimiyle diğer herkes için olay bitti aslında. Ama bizim için değil.

Filmde, görme engelli bir genç ile kız arkadaşı arasında toplumsal baskının getirdiği sorunların dans aracılığıyla çözüme ulaştırılması anlatılıyor. Kız, körlüğü bir "engel" olarak tanımlıyor, anlaşmalarının mümkün olmadığını düşünüyor. Genç de bunun aksini ispatlamak için kızın gözlerini bağlıyor ve sadece dans ederek iletişim kurmanın, duygularını paylaşmanın da mümkün olduğunu gösteriyor. Filmde kız ve çocuk dans ederlerken, bir başka mekanda, yaşanan duyguyu dans ederek anlatan bir grup var. Görme engeli olmayanların da genç kız gibi gözleri bağlı. Filmde göz bağları kırmızı. Tamamen siyah giyinmiş dans ekibinin ortasına birden kırmızılı bir kadın giriyor.

Sevim Güler: (Gülerek el kaldırıyor) o benim. Önyargıyı temsil ediyorum. Eşitlik sağlamak için görenlerin gözleri bağlı. Filmde, dans eden "gören ve görmeyenler" ekibi beni yani "önyargıyı" ortadan kaldırmaya çalışıyor. Sonunda dansın büyüsü ve dokunarak iletişimin gücü, önyargıları ortadan kaldırıyor. Bugün aslında etrafımızı saran sınırların dansla ortadan kaldırılabileceğine dair inancımız işte burada, bizim de hissettiğimiz, o güçten geliyor. Dansın ta kendisi.

Sizi bir araya getiren kısa film festivali projesi adı gibi kısa sürdü. Ama siz inatla yolunuza devam ettiniz ve şimdi yine sınırlarla mücadele ettiğiniz söylenebilir mi?
Erdal: "Sınırlar" festivale katılan 100 film içinde gösterime değer bulunan filmler arasında yer aldı ve ilk 20'ye girdi. Çekimler boyunca yaşadığımız deneyim hepimizi çok etkilemişti. Devam etmek istedik. Ancak projenin sahipleri için amaç film çekmekti. Görme engellilerin toplumsal sorunlarını anlatmak gibi bir kaygıları olsa da film bittiğinde, proje yani dansın kendisi de sona erdi. Biz öyle düşünmedik. Evet, inat ettik. Çünkü elimizde ne mekan vardı ne de bize dans etmeyi öğretip koreografilerimize yardımcı olacak hocalarımız. Özetle, dans etme isteği dışında hiçbir şeyimiz yoktu. Körler Okulunda kurumun kendi bünyesinde çeşitli müzik ve tiyatro grupları oluşturulduğu olmuştur. Ancak kurumlardan bağımsız, kendi iradeleriyle bir dans grubu oluşturan ilk biziz. Üstelik grupta körler de var görenler de. Birbirimizden çok şey öğrendik ve öğrenmeye devam ediyoruz. Grubun bir araya gelmesiyle geriye kalan sadece destek bulmak, ders verecek hocalara ulaşmak ve mekan ayarlamaktı.

Devrim Tarım: Benim gruba katılışım işte bu noktada oldu. Dans etmek istedim. Acaba nereden öğrenebilirim diye soruştururken Çatı Dans Derneği'ne ulaştım. O sırada grup da bir yandan Çatı ile bağlantı kurmuş. Sonra ben gruba katıldım ve dernek üyesi gönüllü hocaların dersleriyle ve onların mekanını kullanarak başladık. Ama bu noktaya gelmek hiç kolay olmadı. Bence şu sınırların nerede başladığını da konuşmak lazım.

Nerede başlıyor peki?
Görmeyen birinin dans etmek istemesi tuhaf geliyor insanlara. "Dans görme işidir, şu iş görülerek yapılır" gibi saçma bir önyargı bu. Mesela ben üniversitede de bu konuda tepki aldım. Sinema-Televizyon okumak istedim, kayıta gittiğimde dekanın bana ilk sözü "sen okumaman gereken bir bölümdesin" oldu. Körler neden sinema okusun ki? Ben kazanmışım, okuyacağım, dedim ki o zaman okulun asistanlarından bazı kitapları ve dokümanları bana okuyarak yardımcı olmalarını isteyeyim. Dekandan cevap yine benzerdi: "Banane, ben mi dedim sana gel diye? Gelmeseydin. Yapamayız böyle bir şey!" Peki, hani eğitimde fırsat eşitliği? Ne yapacağımıza başkaları karar veriyor. Hani yıllar önce de demedi mi bu zihniyet "memlekete komünizm gelecekse onu da biz getiririz" diye. Çok benzer bir durum bu. Adımıza karar verip "sen bunu okuyamazsın, sen sinemacı olamazsın" diyorlar. Bunu kendilerinde hak görüyorlar. Ben şimdi o bölümde 100 üzerinden 85 ortalamayla okuyorum buna ne diyecekler?

Gürkan Kömürcü: Ben konservatuar okudum. Aynı sorunlarla karşılaştım. Dizi ve reklam müzikleri yapıyorum. Hâlâ birçok insan buna inanamıyor. Körler müzikle uğraşmaz mı? Bir müzik aleti çalamaz mı? Yok, yapmamamız bekleniyor. Bir köşeye çekileceksin, sistemin verdiğiyle yetineceksin.

Erdal: Körler okulundan çıkıp da liseye ve sonra üniversiteye giden bizler, inanılmaz bir sınırlama ile karşılaşıyoruz. İlki, bizim gibi görmeyenler arasından uzun yıllar "diğerleri" diye kodlanmış bir dünyaya geçiyoruz. (Başta "birazdan geleceğiz" dediğimiz konu işte bu). Ürkek tavrımızla ne yapacağız da bu "diğerleriyle" iletişim kuracağız diye düşünürken, bir de bakıyorsunuz onlar da bizimle nasıl konuşacaklarını ve davranacaklarını bilemiyor. Bu durumu sistemin kendisi "üretiyor." Görenle görmeyeni iki ayrı dünyaya ayırıyor. Bölüyor yani. Aynı toplumu başka birçok alanda böldüğü gibi. İkincisi de eğitimde ihtiyacımız olanı vermek şöyle dursun, ilköğretimden itibaren eksikli eğitim aldığımız için meslek seçiminde de istediğimiz yerde olamıyoruz. Örneğin, ben sosyal bilgiler öğretmeni olacağım ama keşke matematik dersleri bu kadar boş geçmeseydi de hayalimdeki gibi bilgisayar mühendisi olabilseydim.

Sınırlar en başından beri var. Siz varsınız, bir de diğerleri var. Görmemek bir engel, her şey gibi bu da sınıflandırılmış. Görmüyorsan şunları yapamazsın, gibi.
Devrim:
Kesinlikle! Burada eğitim sistemini de yargılamak lazım. Daha doğrusu sistemi işleten iktidarı sorgulamalıyız. Hiçbirimiz gerçekten istediğimiz gibi eğitimler almadık ve almıyoruz. Ne Körler okulunda ne de üniversitede. Altyapıda düzgün eğitim almadığından üniversiteye gelene kadar zaten zorlanıyorsun. Seçeneklerin azalmaya başlıyor. Seçtiğin bölümü okumak ayrı bir dert. Bitince de iş bulması bir başka dert oluyor. Üstelik bu körler için de böyle sizler için de (Bahar'a dönüyor). Gençlik umut üretmiyor, ne dersin?

Bahar Erdim: Umutsuzum doğru. Okul sizi öyle bir çeviriyor ve sanal bir hayat veriyor ki mezun olup iş hayatına atılınca, işte gerçekle, sorunlarla ve toplum denen olguyla orada yüzleşiyorsunuz. Bu ülkenin dertleri nelerdir sorusuna ancak dışarıdaki dünyada bir yanıt üretebiliyorsunuz. Başından beri yaşadığımız tüm bu sıkıntıları belki de Tayf-A Dance Topluluğu'nun hedeflerini gerçekleştirerek aşabileceğiz. Buna inanıyoruz.

Çatı Dans Derneği size destek verdi ve üyeleri arasındaki dans hocalarından ders almaya başladınız. Hangi dansları çalışıyorsunuz? Koreografiniz var mı? Sizi ne zaman izleyeceğiz?
Bahar:
Biz bu sorulara hazır değiliz! Şaka bir yana biz bir yola çıktık ve o yolun daha en başından engelleri aşarak bir hayali gerçek yapmak istiyoruz. Gören ve görmeyenin dansı bir temas gerektiriyor. Ben daha önce BÜFK'de (Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü) dans ederken, Erdal ile birlikte orada dans etmeyi denemiştik. Dansın folklorik ve bireysel hareketler içeriyor olması, temaslı temassız dans edilmesi, Erdal için zorlayıcı oldu. Böyle bir karma grupta dokunarak ve bu şekilde iletişim kurarak dansın ruhunu aktarmak gerekiyor. Ama bunun salsa ya da tango gibi özel figürleri olan türler olması da gerekmiyor. Bu anlamda biz kontakt (dokunarak) doğaçlama modern dans yapıyoruz diyebilirim. Duyguların aktarılması daha ön planda. Gösteriye gelince... Daha erken, biraz daha devam etmemiz ve güzel bir koreografi hazırlamamız gerek. Çatı Dans Derneği'nde Sevi Algan, bize destek konusunu genel kurullarına taşıdı ve aldıkları kararla hem mekan sağladılar hem de hocaları gönüllü ders vermeye başladılar. Gösteriler, festivaller ve benzeri gelişmeler için daha fazla destek gerekir.

Bu noktada sponsor desem... Aklınıza ilk gelen nedir? Birisi çıkıp "ben size şu şekilde destek oluyorum" dediğinde ön şartlarınız olacak mı? Yoksa herkes sponsor olabilecek mi?
Erdal:
Sponsor konusu zor bir konu tabii. Genel şartlar açısından, kendi alanında insani işler yapan, sanata katkı koymak isteyen, açıkçası bizi ve sanatı reklam malzemesi olarak kullanmayı düşünmeyecek kişi ve kuruluşların desteğini kabul edebiliriz.

Devrim: Mesela Amerikan kültürü gibi popüler kültürü pompalayan kuruluşlar sponsorumuz olmamalı. Erdal'ın söylediğini farklı şekilde ifade edersek, inşaat işi yapan kapitalist bir firma karışmasın sanat işlerine, bizleri de reklamına alet etmesin. Ben aynı zamanda Barışarock tertip komitesindeyim, konser verecek grup getiremiyoruz mesela. Neden? Paramız yok. Diğer festivallerde görüyorsunuz, sponsorlardan geçilmiyor ama hepsi parayla sanatı satın alma noktasındalar. Oysa festivallerle ilgili olarak bu maliyetler olmamalı, olan maliyetleri de devlet desteklemeli. Ama devlet, "parası olan yapsın ben karışmam" diyor.

Dans provalarınızı Taksim'de yapıyorsunuz. AKM'nin önünden gelip geçiyorsunuz. Tadilatı sırasında dış cephesine reklam alacaklarmış. Ne düşünüyorsunuz?
Grup hep bir ağızdan konuşmaya başlıyor: "Hayır, olamaz, kesinlikle saçmalık"
Erdal: Bence akılları başlarında değil. Saçmalık bu.

Devrim: Kültürü satarak ranta çeviriyorlar.

Son soru, görmeyen birinin görenlerin dünyasına bakışıyla, siz Türkiye'ye bakınca ne görüyorsunuz?
Erdal:
Hakikaten sıkı soru (gülüyor). Ben son 3 yıldır inanılmaz bir gerileme ve kendimde de umutsuzluk görüyorum. Mesela biz burada eğitimin sorunlarından, meslek seçiminden bahsediyoruz değil mi? Oysa Türkiye'nin gündeminde türban, kapatma davası, Ergenekon gibi devasa konular var. İnsan bunlara bakınca, böyle devleştirilmiş sorunların içinde benim sorunumu kim ve nasıl çözecek diye düşünüyor.

Bahar: Memleket sorunlarına dair umutsuzum. Gelecek kaygımız giderek büyüyor. Ben özellikle staj yapmaya başlayınca anladım. Az önce de söyledim, iş hayatına atılana kadar bir tür fanustasınız. Sorunları dışarı çıkınca yaşarken fark ediyorsunuz.

Devrim: Bu gidişat hiç iyi değil. Nasıl satıyorlar! Korkutucu olan, adamlar freni boşalmış arabada gibiler, duraksız gidiyorlar.

Sevim: Başından beri konuştuğumuz sınırlar ve ön yargılar, hayatın bütününde bizi bölüp parçalıyor sistem.

Gürkan: Sistem önünü tıkamak için var. Kısa vadeli yaşamaya itiyor seni. Kültür ve sanat alanında ise üretiminden memnun olamıyorsun. Yani ya sistem karşıtı olup zor şartlar altında bir şeyler yapmaya çalışırsın ya da sistemin parçası olup onun ürünlerini üretirsin. O zaman da yaptığından memnun olmazsın.

Röportajın sonunda karamsarlık üretmiş gibi olduk değil mi? Hiç de öyle değiller. Her biri farklı alanlarda çalışıyor, okuyor ve dans etmeyi çok seviyor. Geleceğe dair umutları olmasa çok renkli ve sınırları olmayan bir dünya hayali kurarlar mıydı? En güzel kısmını sona saklamıştım. Tayf-A Dance Topluluğu'nu oluşturan on kişiyi tanıtmalıyım sizlere.

Tayf-A Dance Topluluğu / kim kimdir?
Erdal Karakoç: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği son sınıf öğrencisi
Sevim Güler: Makyöz - grafiker
Gürkan Kömürcü: Bilgi Üniversitesi Konservatuarı Jazz bölümü mezunu, grubun dans müziklerinin yanı sıra, Dedektif Biraderler ve Yalancı Yarim dizilerinin müziği de ona ait
Devrim Tarım: İstanbul Üniversitesi Sinema Televizyon bölümü
Bahar Erdim: İTÜ İşletme öğrencisi
Gökhan Güngör: İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Yüksek lisans öğrencisi
Melis Özak: 14 yaşında, lise öğrencisi
Gülay Güler: Psikolog
Özgür Doğru: Altı Nokta Körler Vakfı Emirgan Rehabilitasyon Merkezi'nde masör
Yiğit Ekiz: Grubun oluşturulmasında büyük katkıları var, çekimlerini yapıyor. Destek konusunda ilk sayılan isimler arasında yer alıyor.

Son söz...
Grubun bizler aracılığıyla bir de mesajı var. "Görmeyen kadın dansçımız eksik" diyorlar. O zaman buradan bir duyuru yapalım ve Tayf-A Dance Topluluğu'nun özellikle görme engelli kadın dansçıları gruplarına katılmaya davet ettiklerini, ("diğerleri" de davetli bu arada) ve iletişim kurmak isteyenlerin [email protected] adresine yazabileceklerini bildirerek noktayı koyalım.