Süleyman Yaşar'dan Marksizme katkı!

Süleyman Yaşar dün Sabah gazetesindeki, “Başörtülü kadın taşeron işçiliğe mahkûm ediliyor” yazısı ile türban tartışmasına yeni bir boyut kazandırdı. Hem yepyeni bir boyut kazandırdı hem de litaretüre çok yaratıcı bir katkı yaptı: "başörtülü emek sömürüsü"(!)

Beyefendinin yazısından aktarıyoruz:

"... Peki bu 'başörtülü emek sömürüsü' nasıl ortaya çıkıyor? Sistem şöyle işliyor... Başörtülü kadınların kılık kıyafet yasağı nedeniyle kamu kesiminde iş bulmaları mümkün değil. Bu kadınlar kamuya yemek, temizlik gibi alanlarda dışarıdan hizmet veren taşeron firmalarda çalışabiliyor. Bu firmalarda işe girebilmek için de düşük ücrete ve sosyal güvencesizliğe razı oluyorlar.”

Bu tespit karşısında önce bir duraklıyor sonra da düşünüyoruz, Marx’ın eksik bıraktığı bir noktaya bugünün Türkiye’sinden dahiyane bir katkı: “Emeğin özgürleşmesi sürecinde türban özgürlüğü.” Sol etiketli liberallere ve yandaşlara duyurulur, buyurun buradan devam edin!

Süleyman Yaşar memlekette işsizlik oranının resmi rakamlara göre %20’lere dayandığı bir dönemde dahiyane açıklamalar yapmış, bizim de aklımıza kadın sorunlarının kaynağı ve çözümüne dair çok yeni fikirler getirmiştir.

Örneğin kadına yönelik şiddetin kaynağında türban sorunu yatmaktadır. Kadın şöyle başını kapasa, saçının her bir telini gizlese, kocası kıskanmayacak ve karısını dövmeyecektir. Ya da şöyle güzelce çarşafa girse, gözü dışarıda olma eğiliminde ise gözüne de bir perde indirilse memlekette töre cinayeti falan kalmayacaktır. Eğitim ve sağlık kurumları da dahil olmak üzere her kamusal alan haremlik-selamlık yapılsa kadının eve kapanması gibi bir sorun da kalmaz belki? Emek sömürüsü meseleseni zaten Süleyman Bey çözdü, bir kadın başka ne ister ki!

Ama tam bu noktada aklımıza bir soru takılıyor. Şu anda zaten yeterince “özgür” olan türbanlı kadınları böyle bir Türkiye’ye nasıl ikna edeceğiz? Demezler mi ben cipimden inip kadınlar otobüsüne binmem. Ben havuzlu villamı bırakıp kadınlar hamamına gitmem. Ben çocuğumu ABD’de doğurma, orada okutma ayrıcalığımdan vazgeçemem. Ben lüks alışveriş merkezlerinde vakit öldürme ve para akıtma zevkimden vazgeçemem. Sefahat içerisinde sultanlar gibi yaşarken çalışmaya hiç gelemem.

Bu kesimi de kadınların erkeklerle değil ama kendi içlerinde eşitliği konusunda son derece hassas olan Tayyip Erdoğan’a havale edilirse sorun kalmaz diye düşünüyoruz.

Öyle değil mi?