Sözümüz var!

25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Mücadele Günü’nün tarihi. Ülkemizde ve dünyada kadına yönelik şiddetin giderek arttığı bir dönemde sosyalist örgütlerden kadınlar konuştu.

Av. Yıldız İMREK-EMEP Kadın Bürosu
Taleplerimiz İçin Mücadeleye Devam…
Kadına yönelik şiddet, cinsiyetçi hiyerarşinin, kadının ikincil konumunun sürdürülme aracı. Günümüzde erkek egemenliği, burjuva sınıf egemenliğinden besleniyor. 12 Eylül sonrasında geliştirilen neoliberal politikalar, sosyal hakları iyice tırpaladı. Kadının yoksullaşması, işsiz ve güvencesiz hale gelmesi ev içi şiddeti artırdı, kadının şiddete karşı direnme olanaklarını azalttı. Kadın bedeni daha çok sermayeleştirildi, tecavüz kurumsallaştırıldı. 30 yıldır sürdürülen savaş, AKP Hükümetlerinin dinsel ve feodal değerleri yüceltmesi, kadınlara yönelik ayrımcılığı ve şiddeti de büyüttü. Başbakan kadın-erkek eşitliğine inanmadığını söylerken 7 yılda kadın cinayetleri 1400 kat arttı. Muhalif kadınlara karşı taciz ve tecavüz gibi cinsel işkence yöntemleri de kullanıldı. Kadına yönelik şiddete karşı bir eğitim, kültür ve hukuk politikası geliştirilmedi. Kadın cinayetleri ağırlaştırıcı neden kabul edilmeli, tahrik indirimi kaldırılmalı. Emekçilerden-kadınlardan yana bütçe yapılmalı en az 3800 sığınma evi kurulmalı, tüm kadınlara sosyal güvence, şiddete uğrayan kadınlara iş ve sosyal konut sağlanmalı. Ancak 2011 bütçesinde de bunlar yok.

Semra OCAK –İstanbul Halkevi Yöneticisi
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü bize bir kez daha şiddetin ne özel alana hapsedilecek bir konu, ne de tekil olaylar olmadığını hatırlatıyor. Türkiye’de her üç kadından biri, hayatı boyunca en az bir kez dayağa, tacize, istemediği cinsel ilişkiye maruz kalıyor. Türkiye’de her gün 3 kadın, yakınları olan erkekler tarafından öldürülüyor. Şiddete uğrayan kadınların ise yüzde 75’i yakınındaki erkekler tarafından şiddete uğruyor. Kadın cinayetleri de kadına yönelik şiddet, cinsiyet ayrımcılığı, cinsel şiddet gibi maalesef hayatımıza girmiş durumda. Sistematik olarak kadınlar çoğunlukla da yakınları tarafından öldürülüyorlar. Ancak şiddet deyince aklımıza sadece dayak ve cinayet gelmemeli sadece. Cinsiyete dayanan, kadını incitip zarar veren, kadına aile ya da toplum içinde baskı uygulanmasıyla ve özgürlüğünün kısıtlanmasıyla sonuçlanan her türlü fiziksel, cinsel, duygusal ve ekonomik davranış, kadına yönelik şiddettir. Bunun karşısında kadına dönük şiddetin tek tek kadınları ilgilendiren bir mesele olmadığını, politik bir sorun olduğunu anlamak ve her türlü ayrımcılığa karşı mücadele etmek durumundayız. Halkevci kadınlar olarak bu 25 Kasım’da da hem mahallelerimizde kadınlarla toplantılar, söyleşiler yapacak hem de bileşenlerinden olduğumuz 25 Kasım İçin Kadın Platformu’nun Taksim’de düzenleyeceği yürüyüşe katılacağız.

Sema YAZAN - ÖDP Genel Kadın Koordinatörü
Kadına yönelik şiddetin artmasının nedeni ayrımcı zihniyete sahip AKP iktidarıdır. Kadına yönelik şiddet söz konusuyken, yasalardaki "haksız tahrik" nedeniyle, sanıkların cezaları indirilmekte, ailenin ve toplumun namusunu korumak adına işlenen suça sessiz kalınmaktadır.
Biz kadınlar bunu, Siirt‘te tecavüze uğrayan çocuk kadınlarda, Münevver Karabulut cinayetinde, Hüseyin Üzmez‘in taciz mahkemelerinde gördük. Bugüne kadar, yasalarda kadınlar lehine yapılan iyileştirmelerde, kadınların inatla sürdürdüğü örgütlü bir mücadele var. Bunu görünür kılmak için her türlü zorluğa katlanan politik kadınlar çoğu kez taciz, tecavüz ve ölümle cezalandırıldılar. Gerici erkek egemen iktidarın, biz kadınlara en son dayattığı yenilik "Türbana Özgürlük" oldu. Çok iyi biliyoruz ki, bedenimize ve kimliğimize tahakküm koyan bir zihniyetin getirdiği "özgürlük" ancak bu zihniyetin kendisi için bir "özgürlük" sağlayacaktır. Özgürlük mücadelesi bütünlüklü olarak ele alınmalıdır. Kadınların özgürlük mücadelesi türban özgürlüğüne indirgenerek tartışılamaz. İktidara geldiği günden itibaren kadınların haklarını tırpanlayan bir iktidar, kadınlara özgürlük vaat edemez. Kadınlar kendi bedenleri, emekleri ve kimlikleri konusunda söz söyleme gücüne sahiplerdir. Biz ÖDP‘li Kadınlar, erkek egemen, gerici ve piyasacı sistemin kadınların birleşik ve örgütlü mücadelesi karşısında duramayacağına inanıyoruz. Daha eşit, daha özgür bir dünya ve ülke için yeniden yaratıp ürettiğimiz hayatları değiştirmek biz kadınların ellerinde.

Özgü TÜRK – TKP Kadın Bürosu
AKP’nin iktidara gelmesi ile başlayan süreç, Türkiye’de kadınların sadece şiddete maruz kalmasını arttırmadı, can güvenliği sorununu da ortaya çıkardı. Bugünkü istatistikler 7 yılda kadın cinayetlerinin yüzde 1400 oranında arttığını ortaya koyuyor. Kadınlar hayatın her alanında şiddete maruz kalabiliyor. Evli/bekar olmak ya da eğitim bunu değiştirmiyor. Yayınlanan raporlara göre 2009 yılının sadece ilk 7 ayında 953 kadın cinayeti işleniyor ve 15 bin sanığın sadece 3'te biri cezalandırılıyor. Cezalandırılan faillerin hemen hemen tamamı ‘'haksız tahrik'' indiriminden yararlanarak hafif cezalar alıyor. Bir gerçekliği ortaya koymamız gerekiyor kapitalizm bu şiddetin dışında tutulamaz. İşsizliğin olduğu yerde şiddet kaçınılmaz olarak ortaya çıkar. 8 yıl içinde boşanma oranlarında ki artışı, intihar oranlarında %51’e varan artışı tesadüf olarak değerlendiremezsiniz.

Bizler TKP’li kadınlar olarak, 90. yılımızı kutladığımız bugünlerde bu gerçekleri önümüze koyarak hareket ediyoruz. Biliyoruz ki, kadının özgürlüğünün biricik adresi sosyalizmdir. Kadına yönelik şiddetin ortadan kalkması da ancak kadın-erkek omuz omuza verdiği sürece geçerlik kazanır. Bu yüzden sadece 25 Kasım’da değil, Sosyalist Türkiye’yi kurana dek bu mücadeleyi yükselteceğiz.

(soL - Kadın)