Medya ‘kadına yönelik şiddeti’ nasıl görüyor?

Kadın cinayetlerindeki olağanüstü artış, medyada kadına yönelik şiddet haberlerinin daha çok ilgi çekmesine yol açtı. Ancak bu ilgi medya için şiddet olaylarının sorgulanmasını sağlamaktan çok, tirajı arttırmanın bir aracı oldu.

Türkiye’de kadın cinayetlerindeki yüzde 1400lük artış, küçük yaştaki kız çocuklarının uğradıkları cinsel istismar vakalarındaki artış cinsiyete dayalı şiddet olgusunun toplumsal ölçekte tartışmaya açtı. Bu süreçte yıllardır şiddet olaylarını üçüncü sayfada haberleştirme biçimi ile olağanlaştırmış olan medya, eleştirel ve sorgulayıcı bir yaklaşımdan çok “korku salan” aynı zamanda “yabancılaştıran” bir yaklaşımı tercih etti. Haberlerin sansasyonel biçimde, bir haberde olması gereken öğelere dahi sahip olmadan verilmesinin temel nedeni ise tirajı arttırmak!

Habertürk’ün “Kadın cinayetlerinde son nokta” manşeti ile bir cinayetin fotoğrafını olduğu gibi yayınlaması, medyanın bu konudaki tutumunu akademik araştırmaların ya da kadın örgütlerinin gündemi olmaktan çıkardı.

Medya şiddeti nasıl haberleştiriyor?
Şiddet haberlerinin genel olarak medyada tirajı arttırmak amaçlı haber kategorileri içinde ilk sırada olduğu biliniyor. 70li yıllardan bu yana medyada şiddet haberlerinin ele alınış biçimi akademik araştırmaların konularından birini oluşturuyor. Yapılan araştırmalarda öne çıkan, vurgulanması gereken en önemli nokta, şiddet olaylarının birer adli vaka olarak ya da kişiselleştirilerek verilmesi. Aynı zamanda, bu haberlerin devamının getirilmemesi, takip edilmemesi de üzerinde durulması gereken diğer bir nokta.

Kadına yönelik şiddetin fiziksel ve cinsel boyutunu öne çıkaran medya, şiddetin nedenlerini kapsamlı bir biçimde tartışmaya açmayarak ikinci bir “şiddet” uygulamış oluyor. Genel olarak medyada kadına yönelik şiddetle ilgili haberlerin veriliş biçimlerindeki benzerlik sürpriz olmuyor.

Şiddet haberlerinde temel haber yazma kurallarını hiçe sayan medya, eylemi ön plana çıkararak eylemi gerçekleştirenlerin demografik özelliklerini ya hiç vermiyor ya da kısmen veriyor. Şiddete maruz kalan kadınları birer “kurban” gibi gösteren habercilik anlayışının yerleşiklik kazanması, tüm kadınlara “bir gün sıra sana da gelecek” mesajına dönüşüyor.

Haberler nasıl verilmeli?
Kadınlara yönelik şiddeti kişiselleştirilerek haberleştiren medyanın, toplumsal algıyı bu çerçevede biçimlendirme misyonunu terk etmesi en başta atması gereken adım oluyor. Dünya genelinde kadına yönelik şiddette dikkate değer bir artışın olması kaçınılmaz olarak, cinsiyete dayalı şiddete dikkat çekmeyi gerektiriyor. Ancak, habercilik anlayışının söz konusu şiddeti toplumsal bağlamından kopartacak biçimde olmaması altı çizilmesi gereken bir nokta. Aynı zamanda, şiddet vakalarının takibinin adli sürecin ne şekilde sonuçlandığı konusunda okuyucunun bilgilendirilmesinin de üzerinden atlanıyor.

Kadına yönelik şiddetin medya tarafından, “Zengini de fakiri de, okumuşu da okumamışı da dayak yiyor” kolaycılığı ile verilmesi şiddeti sorgulatmak ve engellemekten çok olağanlaştırıyor. Kadına yönelik şiddetin, sosyoekonomik analizinden ziyade cinsiyet boyutu ile sınırlı kalınması, cinsiyete dayalı şiddetin genel olarak şiddet alanı ve şiddetin de toplumsal düzenle ile bağının kurulmamasına yol açıyor.

(soL – Haber Merkezi)