İslami model: Yoksul kadınlar eve, zengin kadınlar lüks tatile!

İçinde bulunduğumuz Eylül ayı itibariyle 3. sayısını yayınlayan “Ala Güzel Yaşam Dergisi”, gerici İkinci Cumhuriyetin popüler kadın dergisi olmaya aday. Üst-orta sınıf muhafazakar kadınlara hitap eden dergi, yoksul muhafazakar kadınlara hitap eden islamcı dergilerden biraz farklı...

Geçtiğimiz Temmuz ayında yayın hayatına başlayan Âlâ dergisi, kendisini “konusunda bir ilk” olarak niteliyor. Geçmişten günümüze Türkiye’de yayınlanan İslami kadın dergileri düşünüldüğünde Âlâ, gerçekten de “Türkiye’de bir ilk” sıfatını hak ediyor. Dergi “kadınların vazgeçilmez tutkusu olan modayı beklenen bakış açısıyla” ikinci cumhuriyetin İslamcı üst-orta sınıflarına sunuyor. Dergi, islamcıların lüks düşkünlüğünü açık biçimde gösterirken, Gülen Cemaati'ne ait Kimse Yok Mu? derneğinin düzenlediği yardım kampanyalarının haberleri de ihmal edilmiyor.

“D&R’larda birinciyiz”
Âlâ dergisi aylık olarak yayınlanıyor. Tanıtım bültenindeki ifadelerle “Âlâ Dergi, muhafazakar giyiminin incelikleri başta olmak üzere âlâ olan her şeyi okuyucuları ile paylaşıyor. Konusunda dünyada bir ilk olan Âlâ Dergi kadınların vazgeçilmez tutkusu olan modayı, beklenen bakış açısıyla hedef kitlesine sunuyor. Kişisel bakımdan sağlığa, çocuk gelişiminden dekorasyona uzanan dolu dolu bir içerik ile okurlarıyla buluşuyor. Kıymetli köşe yazarları, özel röportajlar, özel mekan önerileri, kültür sanat ajandası, gezi rotaları ve daha birçok konu Âlâ'da hayat buluyor.”

Editör Esra Seziş derginin ikinci sayısında, okurlara seslendiği yazısında facebook sayfasında 50 bini aşan takipçiye ulaştıklarını ve D&R’larda satış yüzdesi olarak birinci olduklarını belirtiyor.

Derginin bir de “yeşil topuklar” isimli blog sitesi bulunuyor.

80’li yılların doğurduğu popüler kadın dergileri
80’lerde Türkiye’de siyasal ve ekonomik atmosfer önemli ölçüde değişti. 12 Eylül darbesiyle solun önemli ölçüde siyasal ve toplumsal alandan tasfiyesi ve 24 Ocak kararlarıyla ekonomik alanda yürürlüğe konulan neo-liberal politikalarla beraber, ülkenin çehresi büyük bir değişime uğradı. Türkiye artık pek çok yabancı markanın, özellikle de Amerikan markalarının pazarıydı. Döviz transferlerinde denetimin kalkması, kredi kartlarının gündelik yaşama girmesi, ülkenin daha fazla marka için pazar haline gelmesi topluma da yeni bir yaşam tarzı benimsetilmesini gerektiriyordu. Nitekim 80’li yıllar Türkiye’de, tüketim kültürünün yaygınlaştığı, zengin olma/köşeyi dönme özlemlerinin her yanı sardığı bir dönem oldu. Artık basında “Türkiye’nin en zenginleri” türünden haberlerle karşılaşılıyordu. Örneğin Nokta Dergisi ilk kez 1985 yılında “Türkiye’nin en zengin yüz ailesi” araştırmasını yayınlamaya başladı. Bu dönüşüm diğer kesimlerle beraber (iş adamları, gençlik vb), önemli bir “pazar” olarak kadınlara da yeni bir dünya çizilmesini gerektiriyordu. Yeni bir kadın tanımı yapılması gerekiyordu ve bu konuda başrolü kadın dergileri aldı. 1980-1990 yılları arasında Kadınca, Marie Claire, Elele gibi 44 kadın dergisi yayın hayatına başladı. Dergilerin içeriği güzellik, kişisel bakım, cinsellik, çalışma hayatı gibi konulardan oluşuyordu. Bu dergilerde kadınlara buyurgan ifadelerle daha güzel ve çekici görünmeleri empoze ediliyordu. Örneğin Cosmopolitan dergisi, yazı işleri müdürü tarafından “değişen dünyaya ayak uyduran kadını yansıtacağız” sözleriyle tanıtılıyordu. Derginin kadın tanımı ise şöyle: “Feminist değil, feminen yani kadınsı. Para kazanan, hiç kimseye bağımlı olmayan, bakımlı, dış görünümüne önem veren ama kafasına da önem verilmesini isteyen kadın bu.”(Ayşe Arman, Aktüel, 1992, sayı 37)
Ülkemizde tüketimin ve köşe dönmeciliğin yüceltildiği ve yerleştirilmeye çalışıldığı bir dönem olarak 80’li ve 90’lı yılların popüler kadın dergileri yukarıda örneklenen çizgideydi.

100 TL’lik türbanlar...
Dergi sayfalarının neredeyse yarısı, pahalı giyim markalarının sergilenmesine ayrılmış. Bu sayfalarda pahalı İslami kıyafetlerle “modayı beklenen bakış açısıyla” ele alan kadınların üzerlerindeki giysilerin markaları tanıtılıyor. Pierre Cardin, İpek Evi, Nihan, Tuğba dergide yer alan markalardan bir kaçı. Söz konusu markaların fiyat skalasını incelediğinizde 100 TL’lik türbanlarla karşılaşıyorsunuz.

Diğer sayfalarda ise röportajlara yer verilmiş. Röportajlar genellikle İslami yaşam tarzını benimsemiş, bununla beraber “iş yaşamına atılmış”, bakımlı, kıyafet ve aksesuarlarını pahalı ve “şık” markalardan seçen, dergi sayfalarını süsleyen 100 TL’lik türbanları takan kadınlarla yapılmış. Örneğin Başbakan Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan’ın modacısı Cemile Gül, Tuğba markasının tasarımcılarından Feray Sucu, Samanyolu TV’de görev alan, aynı zamanda şirket yöneticiliği yapan Özlem Yeprem…

Âlâ dergisinin çizdiği yaşam tarzı, islamcı burjuva ve üst orta sınıf kadınlara hitap ediyor.

5 haftalık tatil 150 bin euro!
Derginin hangi kesimlere hitap ettiğini belki de en iyi anlatan sayfalardan biri “Âlâ İstirahat”. İkinci sayıda, bu sayfada “bütün mürettebatı kadınlardan oluşan tatil” sözleriyle Quattro Marine firmasının “yat devre mülk sistemi” övülüyor. Firmanın sistemi, lüks yatları 5 yıllığına kiraya vermek üzerine kurulu. 5 yıllığına yat kiralayanlar, her yıl 1 haftalığına kiraladıkları yatı kullanabiliyorlar. Kaptan ve personeli firma sağlıyor.

“Bütün mürettebatın kadınlardan oluşması” meselesi ile birlikte, elbette yatların kira bedelleri derginin hedef kitlesini açığa çıkarıyor. Toplamda 5 haftalık bu tatilin bedeli, 75 bin euro ile 150 bin euro arasında değişiyor!

“Örtünmek Güzeldir!”
Âlâ, yeni elitlere yeni bir kadın dünyası sunarken, gençliğin özgürlükçü ve isyancı damarlarını, aykırı olma isteklerini dahi gericiliğe yontmaktan geri durmuyor.

Dergi “Örtünmek güzeldir! Benim yolum, benim tercihim, benim hayatım, benim doğrum, benim hakkım!” sloganıyla bir yazı yarışması düzenlemiş. Yarışmanın sloganı gerçekten dikkat çekici. Bu sloganla genç kadınlara, türban takarak isyan ettikleri, özgürleştikleri, kendi tercihlerini belirledikleri fikri veriliyor. Yarışmaya gönderilen yazılar da bu yönde. İşte birkaç örnek:

“ Zaferdir örtü… Yaşadığın zulme karşı semaya kaldırıp başını, yanaklarından süzülen bir damla yaşla Hakk’ı selamlamaktır yürekten bir tebessümle.”

“ Bir serüvendir örtü… Bilinmeyene kanat çırpmaktır kimi zaman, bir devrin kapanması, yepyeni bir hayata göz kırpmaktır kimi zaman şen kimi zaman buruk edalarla.”

“ Gururdur örtü… Başı dik tutmaktır böcek ezer gibi bakan gözlerin karşısında, üniversite koridorlarında, hatta çoğu zaman hayata karıştığın her alanda.”

Zengin kadın 150 bin TL'lik tatile çıksın, yoksul kadın eve kapansın!
Türkiye’de yayınlanmış ve hala da yayınlanmaya devam eden birçok İslami kadın dergisi bulunuyor. Kadın ve Aile (1985-1998) , Bizim Aile(1987-…), Şebnem Dergisi(2002-…), Turuncu Dergisi(2003-…) bunlardan bazıları. Söz konusu dergiler kadına biçtikleri roller ve çizdikleri kadın dünyası ile Âlâ dergisinden ayrışıyorlar. Bu dergilerde kadınların ev içi rolleri, eşlerine karşı sorumlulukları, çocuk bakımı-eğitimi ve elbette dinsel kimlikleri ön plana çıkarılıyor. Kadın ağırlıklı olarak anne ve eş rolünde. Bu dergilerde yer alan türbanlı kadınların kıyafetleri, Âlâ dergisindekilerden farklı olarak gelir düzeyi yüksek kesimlere hitap etmiyor. Özellikle giyim tarzı konusunda “Batı karşıtlığı” yine bu dergilerin Âlâ’dan ayrıştıkları nokta. Örnek olarak İskender Paşa Cemaati'nin dergisi Kadın ve Aile’nin ilk sayısında, cemaatin o dönemki lideri Mahmut Esad Coşan hitap edecekleri kitleyi ve kadına biçtikleri rolü şöyle tanımlıyor:

“Sizler bizim nazarımızda ya, beyaz oyalı namaz başörtülü, eli tesbihli, ağzı dualı hacı anne ve teyzeler veya eşine, yuvasına sadık, ciddi, şefkatli ve fedakar ev hanımları ya da cici, temiz, cıvıl cıvıl, hünerli küçük ablalarsınız… Çocukları sağlıklı olarak siz yetiştirir aile görgü ve terbiyesini ona siz verirsiniz… Erkekler sizin sayenizde mutlu ve başarılı olur.”

Oysa Âlâ dergisi AKP iktidarıyla zenginleşerek Türkiye burjuvazisi içerisindeki yerini önemli ölçüde genişleten, dinci-liberal ittifakın bir sonucu olarak “Batılılaşan” ve “kentlileşen” İslamcı kesime hitap ediyor. Söz konusu İslamcı kesimin yaşam tarzını ve kapitalizmle ilişkilerini göz önüne sererek, iddia ettikleri gibi “halk çocuğu”, “elitizm düşmanı”, “din kardeşi” falan olmadıklarını bir kez daha kanıtlıyor. Bunun da ötesinde benzeri zor bulunur bir görgüsüzlük ve zevksizlik örneği sergiliyor.

(soL - Haber Merkezi)