Direnen insanın öyküsü: Mamak’ta…

Mamak cezaevinde yolları kesişen beş devrimci kadının yaşadıkları üzerinden Mamak’ı, dönemi, direnmeyi anlatan “Mamak’ta” belgeseli ilk gösterimini yaptı. Belgesele ilgi yoğundu.

İstanbul Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde, 20 Şubat Pazar günü "Mamak’ta" isimli belgeselin, “oyuncuları” ve yönetmeninin de katılımıyla ilk gösterimi yapıldı.

Mamak cezaevinde yolları kesişen beş devrimci kadının gençlik yılları, cezaevine girmeleri, cezaevi koşullarında yaratmış oldukları dayanışma duyguları ve tahliye edilmelerinden sonraki yaşamlarını konu eden belgesele ilgi yoğundu.

Gösterimin ardından, belgeselin yönetmeni Sezgin Türk kısa bir sunum gerçekleştirdi.

NHKM’nin gala dolayısıyla hazırlamış olduğu kokteylde belgesel seyircileri, yönetmen ve belgeselde anılarına yer verilen Sükun Öztoklu ve Zehra Seyrek ile sohbet etme imkanı buldular.

Mamak’ta belgeseli önümüzdeki günlerde farklı illerde de izleyiciler ile buluşacak.

Film sonrası konuştuğumuz katılımcıların görüşleri şöyle:

Gönül Sevindi: Ben de Mamak ta yatmış kadınlardan biriyim. Çok beğendim belgeseli. Hem Mamak’ta yaşadıklarımız hem geçmişten ve geleceğe yönelik anlatılmış olması dolayısıyla çok beğendim.
30 yıl sonra oldu ama hepsi bu zamana denk düştü. Biraraya gelip buluşmanın kolaylığından kaynaklı oldu diye düşünüyorum. Geç kalmış diye bir şey yok, her şey her zaman olabilir.
Hep bir çalışmanın içinde olduğumuz için sanıyorum bizde tekrar başka bir belgesel yapabileceğiz.

Zehra Seyrek: Çok iyi buldum belgeseli. İnsanların ilgisi güzeldi. Mamak’ta ki diğer arkadaşlarımla birarada anıları yeniden paylaşmış gibi oldum. Gerçek anlamda da yalnızlığı ancak böylesine bir buluşmayla tekrar paylaşmış oldum.

Ufuk Cebeci: 12 Eylül’den sonra 1981 Nisanında İstanbul’a geldim. Çünkü toplu davaya katıldım. Esas Metris cezaevindeydim ben, sonradan Mamak’a geldim. 8 ay Mamak’ta kaldım.
Belgesel gerçekten öncesinde ve daha sonrasında o duyguları, çektiklerimizin dışında vermesi açısından güzeldi.
Şöyle bir duygu hissediyorum hep bir şeyler eksik kalıyor. Çünkü çok yoğun çok fazla şey yaşandı oralarda. Tabii ki tüm bunları bir belgesele sığdırmak mümkün değil.
Aslında şunu merak ediyorum, asıl orada olmayanlar izledikten sonra ne hissettiler, ne düşündüler? O arkadaşların anlattıklarını aşağı yukarı ben de hissettim, ben de yaşadım.
Benim esas merakım orada olmayan insanların bu belgeselle birlikte ne düşündükleri.
O yaşananlardan belgeselle birlikte ne aktarılmış olduğu önemli. Belgeselin geciktiğini düşünmüyorum, çünkü gecikti dersem ben de gecikmiş olurum.
Bütün bu yaşadıklarım benimle birlikte yok olmamalı. Ama bu nasıl yapılır bulabilmiş değilim.
Bir gecikmişlik olduğunu düşünmüyorum. Evet, tabii ki daha öncesinde çekilmesini isterdim ama demek ki bunu yapabilecek nitelikte olan insanların da yaşamaları gereken bir şeyler varmış.
Sadece Mamak değil Metris’i de yaşamış biri olarak hep geriye dönüp baktığımda “Çok güzel bir hayat yaşadım” diyorum. Her şey çok güzeldi diyorum…

Süheyla Acar: Sadece geçmişe bakan değil geleceğe bakan da bir iş yapılmış, o açıdan çok anlamlı ve değerli buldum.
İnsan üzerinden işlenmiş bir konu. Ne geç kalınmış ne de lüzumsuz buluyorum. Çok işlenmiş bir konu olmasına rağmen hala çok anlamlı buluyorum 12 Eylül’ün konuşulmasını. Çünkü, bu ülkenin insanlarının hala bu meseleyi çözemediğini düşünüyorum açıkçası. O yüzden anlamlı.
Daha son söze çok var…

Sabriye Kalamer: Hiç acındırma ön plana çıkarılmamış. Alışılagelmiş 12 Eylül 12 Mart ile ilgili çekilen belgesellerden çok farklı. Acındırma yok. İnsanların direngenliği çok güzel işlenmiş.
Belgeselde “yaşadığımız hiçbir şeyden pişmanlık duymuyoruz. Ama bugüne baktığımızda keşke değseydi” denildi. Bence bu önemliydi.
Daha önce ki 12 Eylül ile ilgili yapılmış belgeseller de canımız acıyordu.
Benim ailemden 3 kişi tutuklandı. Ben de uzun süre kaçtım. Ama abimin eşi benim eşim hepsi yakalanıp işkence gördü. Kendi eşim Sinop cezaevinde işkence gördü. Yani bire bir yaşadık o dönemleri.

(soL-Kadın)