'Bölge gerçeği' mi önemli, adalet mi?

HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur'un, hakimler ve savcılar toplantısında dile getirilen ve tecavüze uğrayan kadının tecavüz eden kişi ile evlendirilmesine hukuki onay verilmesi anlamına gelen öneriyi savunması ile ilgili hukuki görüşü okurlarımızla paylaşıyoruz.

İstanbul Barosu avukatlarından Yelda Koçak'ın konu ile ilgili soL'a ilettiği görüş şöyle:

Basına ve kamuoyuna her ne kadar bir öneri olarak yansımış olsa da bu öneriyi yapanların HSYK üyeleri olduğu ve bunun devamında da bu öneriyi savunanın bu kurulun başkanı olduğunu düşündüğümüzde ortaya tam anlamıyla insani bir skandal çıkmaktadır. Taraf olduğumuz ve iç hukukumuzu da uygun hale getirmeyi taahhüt ettiğimiz ulusalüstü kadın hakları sözleşmeleri ve çocuk hakları sözleşmelerinin çerçevesinde değerlendirdiğimiz takdirde bu öneri, bugüne kadar verilmiş olan mücadeleler sonucu elde edilen bütün kazanımların bizzat karar verici mercilerin üst kurulu tarafından geri alınmaya çalışılmasıdır. Çocuk Hakları Sözleşmeleri ve iç hukukumuzdaki Çocuk Koruma Kanunu uyarınca yapılan bir çocuk tanımı vardır ve bu tanım gereği 18 yaşından küçük herkes beden gelişimine bakılmaksızın çocuk sayılır ve çocukların tasarruf ehliyetleri sınırlıdır. Özellikle 15 yaşından küçük çocukların kendi bedenleri dahil bilinçli bir tasarrufta bulunmaları mümkün değildir. Bu korkunç önerinin "bölge gerçeği" kisvesi altında savunulması ise adaletin artık çocuklara bile çok görüldüğünün kanıtıdır.

Davul zurna olunca tecavüz olmuyor mu?
Öneride başkan, cezanın indirilmesi teklifinin davullu zurnalı evlendirilen 15 yaşındaki çocuklar için uygulanacağını, tecavüz failleri hakkında uygulanmayacağını söylemektedir. Birinin çıkıp 15 yaşında çocukla davulla zurnayla girilen cinsel ilişkinin aile ve devlet nezaretinde bir tecavüz olduğunu söylemesi gerekmektedir. Zira yukarıda da söylediğimiz gibi 15 yaşından küçük çocuğun bedeni üzerinde hiçbir şekilde tasarrufu bulunmamaktadır, çocuk böyle bir şeye rıza gösterse dahi çocukları korumakla görevli olan devlet kurumlarının nezdinde bu rızanın hiçbir önemi olmamalıdır. Devlet "bölgesel gerçek" gibi bir gerekçeye dayanarak ululsalüstü sözleşmelerle de görev olarak yüklendiği pozitif yükümlülüğünün ortaya çıktığı koşullaradan kaçınamaz. 15 yaşındaki bir çocuğun bedeninin tasarruf hakkı ailesine teslim edilemez. Devlet kendi Anayasasında 18 yaşından küçük herkesin çocuk olduğunu kabul etmiştir. Bu çocukların bedenini koruma yükümlülüğü devlete aittir. "Bölge gerçeği" gibi genelgeçer bir ifadeyle devlet bu yükümlülüğün yerine getirilmesinden kaçınamaz.

Öneride tecavüz mağdurlarından ruhsal sağlığının bozulduğuna ilişkin raporun istenmemesi konusu da hayretler uyandırmaktadır. Öneri, 15 yaşını geçmiş her kadının tecavüz gibi ağır bir suçun mağduriyetini tek başına sırtlamasını beklemektedir. Koruma yükümlülüğünü yerine getirememesi sebebiyle her gün en az bir kadın cinayetinin seyredildiği ülkemizde 15 yaşından büyük kadınlar için tecavüz mağduru olma kapısı da ardına kadar açılmaktadır. Tecavüz gibi ağır bir suçun olası etkilerinin sadece mağdurların bedenlerinin kontrol edilerek araştırılmak istenmesi, üstelik bunun gerekçesinin de iş yükü olarak gösterilmesi karanlık bir zihnin ürünüdür. Adalet dağıtan bir kurumun üyeleri tarafından salt kendi iş yükleri gerekçe gösterilerek tüm insanların mağduru olabileceği tecavüz gibi ağır bir suç için maksadını aşmış bu öneri üyelerin varlık sebeplerini sorgulatır niteliktedir. Devlet yurttaşlarını her türlü suça karşı korumakla yükümlüdür. Suçun gerçekleştiği durumlarda da Mahkemeler kamu vicdanının sesi olarak hareket ederler. Vicdan bölge halkının vicdanı değil, İNSANLIĞIN vicdanıdır.

(soL - Haber Merkezi)