Bir 'gericilik' raporundan 'özgürlük' dersleri...

TESEV "Uzman Meslek Sahibi Başörtülü Kadınlar" ile ilgili bir rapor yayınladı. Liberal Etyen Mahçupyan ise raporun sonuçları üzerinden sol literatüre "değerli" katkılar yapan bir yazı yazdı.

Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı'nın (TESEV) Demokratikleşme Programı kapsamında yapılan Ekim 2010 tarihli “Başörtüsü Yasağı ve Ayrımcılık: Uzman Meslek Sahibi Başörtülü Kadınlar” başlıklı araştırması yayınlandı. Araştırmanın hedefi sadece yüksek öğrenim kurumlarında değil kamu ve özel sektörde de türbanlı kadınların “iş piyasalarında” yer alabilmeleri için düzenlemeler yapılmasının gerekliliği.

Sınıfsal yaklaşımını “iş piyasası” kavramıyla açıkça ortaya koyan raporda araştırmacı Dilek Cindoğlu, STK’lar olarak da TESEV Yönetim Kurulu’na, Başkent Kadın Platformu’na, ÖZGÜR-DER’e, İlke İlim Kültür Dayanışma Derneği’ne, İnsan Hakları Araştırma Derneği’ne (İHAD), Mazlum-Der’e, MUSİAD’a, AKP Kadın Kolları’na ve buna benzer birçok yandaş kuruluşa teşekkür ederken, “TESEV Demokratikleşme Programı elinizdeki raporun bulgularında hareketle başörtüsü yasağının eşit ve demokratik vatandaşlık temelinde bir yol haritasını önümüzdeki aylarda kamuoyuna sunacaktır” diyor.

79 kişiyle yapılan araştırmada çocuk bakımı, kreş gibi hizmetleri kamu hizmeti olarak değil, piyasa kavramıyla ifade ediliyor. Yüksek okul mezunu kadınların ekonomik olarak bu hizmeti satın alma güçlerinin ön koşul olarak var olduğunu kabul etmesi ise üniversite mezunlarının yüzde 25’inin işsiz olduğu Türkiye gerçeğiyle tamamen kopuk olduğunu gösteriyor.

Piyasacılığın ön kabul olarak yer aldığı araştırmada görüşülen türbanlı kadınların esas olarak kariyer ve statü hedefiyle “iş piyasasına” dahil olma istekleri bir insan hakkı olarak tarif edilirken her düzeyde öğrenim görmüş düşük ücretle, güvencesiz ve insanlık dışı koşullarda çalışan yüz binlerce emekçi kadın yok sayılıyor.

Gericiliğin piyasacılıkla paralelliklerini göz önüne seren araştırma, özel sektör ve kamu arasındaki “sıkı ilişkiye” sürekli vurgu yaparken, tespit ettiği sorunun esas olarak kamuda türban yasağı olduğunu söyleyerek, emek düşmanı politikaları tamamen göz ardı ediyor. Sosyal hakların tamamen ortadan kaldırılmasını ise ölçek sorununa indirgeyen rapor, bunun esas olarak türbanlı kadınların ulaşmakta zorluk çektiği bir alan olarak tarif ediyor.

Mahçupyan raporun üzerine atladı
Etyen Mahçupyan da bu araştırmadan yola çıkarak Zaman Gazetesi’ndeki 18 Kasım tarihli “Başörtüsü Yasağı ve Sömürü” başlıklı yazısında sosyalistlere ders vermeye kalkıştı. “Solun pozitivist bir çizgiye kaydığı”, “başörtüsü yasağının bugün iki tür sömürünün varlığını açığa çıkaran bir olgu olduğu” ve “sosyalist ve feministlerin bilerek veya bilmeyerek bu sömürü rejiminin ideolojik destekçiliğini yaptığını” belirten Mahçupyan, türbanlı kadınların bir tek muhafazakar işletmelerde o da sosyal güvencesiz ve düşük ücretle çalıştığını böylece üst ve orta konumda sadece laiklerin bulunmasıyla iş alanında tam bir laik hakimiyetin pekiştiğini söylüyor. Solu, sömürünün ideolojik destekçiliğiyle suçlayan yazarın, en azından yazısında herhangi bir emek veya sınıf kategorisi bulunmaması ise nereye hizmet ettiğini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Asıl çatışma ve hak gaspının laik ve muhafazakar taraflar arasında gerçekleştiğini “Yapılan artık katma değerin bir bölümüne el koymak değil, o katma değerin yaratılmasını engelleyerek, 'öteki' sınıfı bir bütün olarak siyaseten sömürülebilir konumda tutmaktır. Nitekim muhafazakâr partilerin kapatılma serüvenlerinin hep başörtüsü üzerinden yaşanması şaşırtıcı değil. Başörtüsü yasağı başörtülüyü iş dünyasının dışına iterken, muhafazakârı da sistem dışı kılmayı hedefliyor. Böylece 'ulusal' imkânların esas olarak laik kesime akması sağlanıyor ve makro ölçekte bir sömürü rejimi çalışıyor” sözleriyle ifade etmesi ise, Mahçupyan’ın sorunu muhafazakar kesimin yeterince sömürememesi olarak anladığını gösteriyor.

Kendisine, türbanlı ve türbansız olarak ayırt edilmeden insanlık dışı koşullarda güvencesiz, sigortasız çalıştırılan, sellerde, yollarda, “iş kazalarında” ölüme mahkum edilen kadın işçilerin bu sömürünün neresinde olduğunu bir kez daha hatırlatmanın bir faydası var mı?

Bunlar olurken, türbanı eşitsizlikleri örtmenin bir aracı olarak “özgürlük” adıyla simgeleştiren, evlerde, sokaklarda, kamuda gericiliği dayatırken sömürüyü tam gaz arttıran iktidarın “Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum” diyerek kadının görevini en az üç çocuk doğurmakla ifade eden Başbakanını, kadının çalışma hayatına dahil olmasını, işsizlik rakamlarındaki artışın nedeni olarak gören bakanlarını bu sömürünün neresinde gördüğünü de açıklasa Mahçupyan ve TESEV…
(soL-Kadın)