Ankara'nın Çankaya ilçesindeki İçişleri Bakanlığı'nın Emniyet Genel Müdürlüğü giriş kapısı önünde dün gerçekleştirilen bombalı saldırının yankıları sürüyor.
Meclisin açılacağı gün gerçekleştirilen saldırının akşamında Fırat Haber Ajansı, saldırının PKK’nin askeri kanadı HPG tarafından üstlenildiğini iddia etti. Sonrasında, İçişleri Bakanlığı, saldırıyı gerçekleştirenlerden birinin PKK üyesi olduğunun belirlendiğini duyurdu. Bugün de Bakanlık, saldırganlardan birinin kimliğini "PKK/KCK üyesi Kanivar Erdal kod adlı Hasan Oğuz" olarak açıkladı.
Ancak İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın, dün saldırının ardından yaptığı ilk açıklama, "TTÖ"ye işaret ediyordu: "Torba Terör Örgütü". Saldırı alanında bulunan deliller, emniyet ve istihbarat kaynaklarından gelen bilgi, eldeki iki cesede dair ilk saptamalar elinde olan Bakan, saldırıyı yapan örgüt için, kendinden emin bir ifadeyle, her kesimi bir torbaya attı. Yerlikaya, “Terörle, onların işbirlikçileriyle, zehir tacirleriyle, çetelerle, organize suç örgütleriyle mücadelemiz kararlılıkla devam edecektir” ifadelerini kullandı.
Gülen operasyonlarının temel taktiği: Herkesi at çuvala
Yerlikaya’nın, açıklamalarında saldırıya dair çetelerden siyasi yapılara geniş bir yelpazedeki birbiriyle ilgisiz örgütleri dillendirmesi, geçmişte ülkede başlatılan büyük operasyonlar öncesi yapılan açıklamaları hatırlatıyor.
Hatırlanacağı üzere, AKP döneminde, buna benzer birçok olay, Ergenekon gibi operasyonlar öncesi bir zemin olarak kullanılmıştı.
AKP ve Gülen Cemaati’nin ortaklığı döneminde kurgulanan "Ergenekon" soruşturması, 2007 yılında Ümraniye’de bir gecekonduya yapılan operasyonda 27 el bombasının bulunmasının ardından başlamıştı. Bu kapsamda hazırlanan ilk iddianame, 2008 yazında kabul edilmişti. İlk iddianamede Ergenekon, "terör örgütü" olarak tarif edilerek "üyeleri ve yöneticileri" darbe teşebbüsüyle suçlandı.
Gülencilerle AKP'nin ortak tezgahladığı iddianamede öyle bir Ergenekon örgütü resmediliyordu ki, PKK, DHKP-C, MLKP, Devrimci Karargah'tan tutun, Veli Küçük'lere, Muzaffer Tekin'lere kadar herkesi bu örgüt yönetiyordu.
Bu yaklaşımla hazırlanan 23 ayrı iddianame, sonradan tek bir dosyada birleştirildi. Bu iddianameler arasında, “Cumhuriyet gazetesi molotof saldırısı” ve “Danıştay saldırısı” gibi davalar da bulunuyordu. Bunun ardından sanık sayısı 275’i buldu. Bu kapsamda İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu, ülkücü mafya Sedat Peker, ÇYDD Genel Başkanı Türkan Saylan, aynı davanın sanığı oldu.
Amaç hesap vermekten kaçınırken siyasi rakiplere baskı kurmak
Ergenekon kumpasının bu şekilde kurgulanması, birkaç amacı birden gerçekleştiriyordu. Torba Terör Örgütü sayesinde ortaya atılan akıl dışı iddialar, örgütlerin amaç ve hedefleri açısından sorgulanamaz hale geliyordu. Neredeyse Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bu yana tüm "kötülüklerin" arkasında olduğu iddia edilen gizemli ve her şeye muktedir örgüt uydurması, hükümetin tüm muhalifleri baskı altında tutmasına yardımcı oluyordu. Bu yaklaşım, aynı zamanda, hükümeti "tüm dünyanın kötülüklerine karşı bir başına savaşan bir odak" gibi göstermeyi amaçlıyordu.
Ali Yerlikaya, Ankara'daki saldırının ardından yaptığı ilk açıklamada bir kez daha Gülen Cemaati yaratımı "Torba Terör Örgütü" taktiğine başvurarak, hem kendisine yönelik sorgulamaların önüne geçme hem de saldırıyı siyasi rakiplerine karşı silah olarak kullanma şansı yakaladı. Nitekim Yerlikaya'nın açıklamasıyla birlikte, Süleyman Soylu-Ali Yerlikaya eksenindeki tartışma bir kez daha gündeme oturdu.