Yenidoğan Çetesi davasında sanıklar dinleniyor: 'Her hastane sahibi para kazanmak ister'

En az 10 bebeğin ölümüne neden olan "Yenidoğan Çetesi" ismiyle bilinen özel hastane çetesinin ilk duruşması başladı. Tutuklu sanık hemşire Taşçı "Her hastane sahibi para kazanmak ister" dedi.

Haber Merkezi

Sağlıkta özelleştirmenin yol açtığı "Yenidoğan Çetesi" skandalıyla ilgili dava bugün İstanbul'da başladı.

Bakırköy Adliyesi'nde, 21. Ağır Ceza Mahkemesi Salonu'nda görülen duruşmaya mağdur ve müştekiler, tutuklu ve tutuksuz sanıklar ile taraf avukatları katılıyor.

Salon yetersiz olduğu gerekçesiyle alınmayan mağdur aileleri adliye koridorlarında bekledi.

Kimlik tespiti yaklaşık 2,5 saat sürdü.  Çetenin elebaşı olarak tanımlanan Fırat Sarı'nın aylık gelirinin 400 bin lira olduğunu bildirmesi dikkat çekti. 

Davaya katılma talepleri reddedildi

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan, çocuk hakları sözleşmesini referans gösterip, çocuğun üstün yararına dikkat çekti ve davaya müdahil olma taleplerini iletti.

İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu da söz alarak davaya katılma talebinde bulundu. Bebeğini yenidoğan yoğun bakım servisinde kaybeden bir baba da davaya müdahil olma talebini iletti.

İkiz bebekler Doruk ve Esila'nın ailesi adına katılma talebinde bulunuldu. Avukat Tayfun Budak ihmal sonucu görme duyusunu kaybeden Cemre Okutucu bebek adına katılma talebini sundu.

Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği de duruşmaya dahil olma talebini iletti.

Savcılık makamı, doğrudan mağdur olmayanların müdahillik talebinin reddini istedi.

Verilen aranın ardından mahkeme heyeti baroların talepleri dahil tüm davaya katılma taleplerini reddetti.

Kararın ardından sanık ifadelerine geçildi. 

Sanık Taşçı: Her hastane sahibi para kazanmak ister

Güncelleme: 21.18

Sanıklardan hemşire Doğukan Taşçı ifadesinde özel hastane sahiplerinin daha fazla para kazanmak için Fırat Sarı üzerinde baskı kurduğunu savundu. Taşçı'nın "Hastane sahipleri bir telefonla nasıl işlerini çözebiliyorlar. Gizli olması gereken soruşturmayı nasıl öğreniyorlar? Neden tutuklamalar bizim tarafımızdan yapıldı. Vazifesi, sözleşmesi gereğince orada olması gerekenler, yönetenler neden tutuklanmıyor?" sözleri dikkat çekti.

Gazete Duvar'dan Osman Çaklı'nın aktardığına göre sanık hemşire Doğukan Taşçı, şunları söyledi: “Her hastane sahibi para kazanmak ister. Daha fazla para kazanmak için Dr. Fırat Sarı’ya baskı kuruldu. (Tapelerdeki konuşmalar soruluyor) Avrupa Hospital olabilir. Bir hasta geldi. Durumu kötüydü. Aileye durumu söylenmedi. Ben de ailesine çocuğunun durumunun kötü olduğunu söyledim. Aile de Avrupa Hospital’dan hesap sordu. Neden? bilgi vermedikleri için. Sonrasında aileden fazla para alma meselesi ortaya çıktı. Fırat Sarı aileye tam fiyatı hatırlamıyorum ama örnek veriyorum 30 bin lira demiş. Ama hastaneye 20 bin ödemiş. Bunu da Hasan Basri aracılığıyla yapıyor. Yani kendine komisyon aldı. Olay ortaya çıktıktan sonra kesinlikle kendi üzerine kalmaması gerektiğini söyledi. Para kesinlikle kendisine gitti. Benim aile ile para alışverişim olmadı. (Tapeden okundu: Ölürse başımıza sıkıntı kalacak) Hasta Türkmen bir hasta. 2-3 gün sonra bize sevk olduktan sonra kötüleşmeye başladı. Kalp doktoru çağırdık. Çocuğun doğuştan kalp hastası olduğunu, ameliyat olmadığı sürece hayatını kaybedeceği söylendi. Ben de bundan bahsetmiştim."

'Hastaya verilen ilaçlardan artırıp sattık, komisyon aldık'

Doğukan Taşçı işlediği suçları şöyle itiraf etti: “Ben satıyordum ilaçları 600 liradan. İlaç satma işini üç kere yaptık. Adet olarak 60 ilaç sattık. İki kere ücreti Fırat Sarı aldı. Bir kere de Fırat Sarı’dan gizli yaptık. Totalde maksimum 4-5 bin komisyon aldım. Fırat Sarı ise 40 bin civarında aldı. Ben parayı Hasan Basri’ye teslim ederdim. Basri’de 4-5 bin civarı komisyon aldı. Benim SGK’yı dolandırmak gibi amacım yok. Sattığım ilaçların çoğu da arttırma şeklinde. Hastaya verilen ilaçlardan artırarak topladık. Zaten çöpe gidiyorlardı. Ben de en azından böyle yöntem olursa, komisyon alırız diye düşündük. Sonra ortaya çıktı. Fırat Sarı, durumu kurtarmaya çalıştı. İlacı İlker de satıyormuş. Herkes satıyormuş. Hasta bekletmeyle ilgili telefonda konuşmuşuzdur ama bunun yetkisi biz de değil. Örnek veriyorum 14 hastam var. Hastam azaldı demeye çalışmışımdır. Ben Birinci Hastanesi, Florya Hastanesi’nde çalıştım. Dünya Hastanesi’nde çalıştım. Hepsi yeni doğan servisiydi.”

'Fırat Sarı ve hastane yönetimi böyle baskı yaptı'

“Her şeyi benim üstüme atma Doğukan, sana dedim, çocuk ölecek” tapesi üzerine Taşçı, “Bu çocuğun ailesinin durumu yoktu. Ameliyat olmasa ölecekti. Ben çok uğraştım. 400-500 bin lira para istediler. Ben de doktor da yaşamasının mümkün olmayacağını söyledik. Ameliyatı kabul etmeyip imzalı beyan bıraktılar. Doktor 1 haftadan fazla yaşayamaz diyordu. Durumu kötüydü ancak gittikçe daha iyi oldu. Malzeme masrafları, kullandığı ilaçları falan için ‘Bu hasta ölecek, boşu boşuna masraf yapıyorsun’ dediler. Fırat Sarı ve hastane yönetimi böyle baskı yaptı. Ben devam ettim. Tape kayıtlarında da mevcut. Çocuk 45 gün kadar yaşadı” ifadelerini kullandı.

'Çocuğun öldüğünü ve durumun fark edilmediğini söyledim'

Taşçı, ailelere doktorun vereceği kimi bilgileri verince, ailelerin kendisini doktor sandığını, hemşire olmasına rağmen bu durumu düzeltmediğini öne sürdü. Taşçı, 'kendisi için önemli ve hassas bir konuyu anlatmak istediğini' söyleyip şöyle konuştu: "Reyap Hastanesi’nde yatan siyahi bir hasta vardı. Bu hastanın Birinci Hastanesi’ne sevki istendi. 3 gün boyunca hastaya yer bulunamadı. Hastaya yer bulana kadar bakılabileceği belirtildi. Hastane yönetiminden Emine Avcı bu şekilde söyledi. Ben ‘tamam’ dedim. Yer bulana kadar hastayı aldık. Fırat Sarı söyledi. Hasta sevk için yola çıktı, karşılamak için bekledim. Normal işlemler yapıldı. Yoğun bakıma yatışı yapıldı. Ondan sonra hastanın sürekli boğuştuğunu gördüm. Fırat Sarı ile konuştuk. Hastanın ilaçlarıyla ilgili tüm kısımları WhatsApp’tan konuştuk. Hasta öldükten sonra da konuşmalar çıktı. Hemşire arkadaşlara ilettim, ilacını verdiler. Gece vardiyasına teslim ettik. Hastaya bakan kişi Gizem hemşireydi. 7-8 kişi oluyor ama hepsinin adını hatırlamıyorum. Ben de servisten çıkışımı yaptım. İlerleyen süreçte sabah 07.40 civarında telefonum çaldı. Çocukla ilgili ‘iyi görünmüyor’ dendi. Çocuğun durumunun kötü olduğunu anlayamadım. Tapelerdeki çelişkileri anlayacaksınız. Kendim kişisel olarak çocuğu düşündüğüm için çabalıyordum. Tuğçe hemşirenin normalde Dr. Fırat Sarı’yı araması lazımdı. Ben yine de gidip müdahale ediyordum. Benim altımda 20-25 tane hemşire vardı. Bana ‘ölecek’ dediler. ‘Bir hafta yaşayacak çocuk için niye uğraşıyorsun’ dediler. Telefonla çocuğun durumuyla ilgili bilgi aldım. Tekrar arandım ve hastanın baygın olduğunu söyledi. Hemşirenin adı Şenay’dı. Hastanın başına gittim. Sadece 10 saniye gözünü açıp kapattım. Ölmüş olduğunu gördüm. 9.30 civarı gitmiştim. Çocuk ölmüş, buz gibi olmuş. Kaskatı kesilmiş. Önce ölmüş yani. Sonra telefonla Şenay hemşireyi aradım. ‘Hasta ölmüş’ dedim. Sonra Fırat Sarı’yı aradım çocuğun öldüğünü ve durumun fark edilmediğini söyledim."

'Yoğun bakımı doldurunca hastane komisyon veriyordu'

İddianamede yer aldığı gibi örgüt olmadığını savunan Taşçı, birbirleriyle görüşen insanlar olduklarını öne sürdü. Taşçı hastane sahiplerinin ve yöneticilerinin neden tutuklanmadığını sordu:

"Bizim işletmeyle böyle bir durumumuz söz konusu değil. Maaşlı çalışanım. Ortada örgüt falan yok, buna inanmıyorum. Hepimiz görüşürüz birbirimizle. Birinci Hastanesi’nde 6 ay sigortalı çalıştım, benim yüzümden hiçbir bebek ölmedi. Asla böyle bir şeye dahil olmadım. Şikayetim de var. Evet usulsüzlüğü kabul ettim. Doktorun yazması gereken epikrizi hiçbir zaman yazmadım. Kendi anlaştığı yerden hastaları gönderiyordu. A hastanesini dolduracağına, B hastanesinin yoğun bakımını doldurup para alıyorlar. Yoğun bakımı dolduruyordu. Bunun karşılında da hastane komisyon veriyordu. Gıyasettin Mert de aynı şekilde. Gıyasettin hasta sevkleri yapıyordu. İlker Gönen’le Fırat Sarı çalışmaya başladıktan sonra İlker hoca hastalarına genel durumuyla ilgileniyordu. Yoğun bakımda, doktordan gizli epikriz yazılamaz. Bu söylendi ama gözümle görmedim.

Hastane sahipleri bir telefonla nasıl işlerini çözebiliyorlar. Gizli olması gereken soruşturmayı nasıl öğreniyorlar? Neden tutuklamalar bizim tarafımızdan yapıldı. Vazifesi, sözleşmesi gereğince orada olması gerekenler, yönetenler neden tutuklanmıyor."

'Bu adam neden dışarda da ben 7 aydır içerdeyim'

Taşçı'nın ifadesinin ardından avukatlar sanığa sorular sordu. Avukat İsmail Kılıç, Doğukan Taşçı’ya "Bu sistem sizce kaç yıldır yapılıyor?” diye sordu, Taşçı, “Şöyle ben bir bebeğin ölmesini bile isteye yapılacağını düşünmüyorum ama evrak işleriyle ilgili bir sürü soruşturma var zaten. Net bir şey söyleyemem” cevabını verdi.

Ardından Kılıç, "Neden doktorlar değil de hemşireler burada' dediniz, kim bu doktorlar?” şeklinde bir soru yöneltti. Taşçı’nın bu soruya cevabı ise “Şeyhmus Çelik, hastaneden para alıyor mu, evet. Bütün hastalar ona zimmetli. Burada bir ihmal varsa, bunundur. Bu adam neden dışarda da ben 7 aydır içerdeyim?” oldu.

Bugün çetenin elebaşı olduğu belirlenen Fırat Sarı, Gıyasettin Mert Özdemir 10 bebeğin ölümüyle ilgili savunma yapacak.

Duruşmalar, tüm hafta boyunca sürecek.

Çete nasıl işiyordu?

Davada 22'si tutuklu 47 sanık yargılanıyor.

Sanıkların İstanbul'da, 112 Acil Çağrı Merkezi'nde çalışan kişilerle ortak hareket ederek, bazı bebekleri önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk ettirdikleri, en 10'unun ölümüne neden oldukları ve haksız kazanç sağladıkları belirtiliyor.

Yenidoğan Çetesinin devletin gün bazlı hesaplanarak ödemesini yaptığı yoğun bakım tedavisi kapsamında, "sözde tedavi" uygulaması üzerinden kazanç edebilmek adına 19 özel hastane ve birçok 112 Acil personelini organize ettiği iddia ediliyor.

İddiaların kaynağı 27 Mart 2023'te CİMER'e yapılan bir ihbar. Bu ihbara göre;

  • Yenidoğan bebeklerin sağlık durumları kötü gösterilerek uzun süre yoğun bakımda tutuldu ve böylece SGK’dan yüksek meblağda ödeme alındı,
  • Entübe edilmediği halde entübe gösterilen bebeklerin kayıtları yapılarak durumları manipüle edildi,
  • Kurallara aykırı olarak hasta nakilleri yapıldı ve böylece hastanelerin yatak doluluk oranları artırıldı.

Daha sonra İstanbul'da Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından yürütülen soruşturmada, bazı özel hastanelerin yeni doğan yoğun bakım ünitelerinin usulsüz şekilde işletildiği, rüşvet ve evrakta sahtecilik yöntemleriyle SGK'dan haksız kazanç sağlandığı ortaya çıktı.

Başsavcılığın iddianamesinde çete, "suç örgütü" olarak nitelendiriliyor. On kişi "örgüt üyesi" olmakla suçlanıyor.

Doktor İlker Gönen ve ambülans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir, "örgütün yöneticileri" olmakla itham ediliyor.

Sanıklardan doktor Fırat Sarı ve İlker Gönen'in 10 kez "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve 11 kez uygulanmak üzere "resmi belgede sahtecilik" suçlarından toplam 582 yıla kadar hapisle cezalandırılmaları isteniyor.

Sanık Gıyasettin Mert Özdemir hakkındaysa benzer suçlarıdan 589 yıla kadar hapis cezası talep ediliyor.

Çete birçok suçlamayla karşı karşıya…

Soruşturmayı yürüten savcının ölümle tehdit edilmesi de bunlar arasında yer alıyor. O anların yeraldığı görüntülerde, çete tutuklanan zanlıların tahliye edilmesini istiyordu.

İddianamede, sorumlu hastanelerin ve şirketlerin kapatılıp mal varlıklarına el konulması isteniyor.

Soruşturma kapsamında, İstanbul'da dokuz, Tekirdağ Çorlu'da bir hastanenin ruhsatı iptal edildi. 

Ruhsatı iptal edilen hastanelerden Özel Avcılar Hospital'ın sahibi eski Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, "vicdanen rahat olduğunu" söylemişti.

Soruşturmada adı geçen CHP Beylikdüzü Belediye Meclisi Üyesi Ahmet Atilla Yılmaz partisinden istifa etmişti.