Önceki gün Resmi Gazete’de yayımlanan bir Cumhurbaşkanlığı Kararı ile “Yurtdışında Organize Sanayi Bölgesi” kurulmasına ilişkin düzenleme yapıldı. 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’nun bir maddesine atıfla yapılan düzenleme kapsamında Türkiye sınırları dışında Organize Sanayi Bölgesi (OSB) kuruluşu bir mevzuata bağlanmış ve desteklenmesinin önü açılmış oldu. Türkiye’deki mevcut OSB yönetimleri ya da şirketler yurtdışında OSB kurarak, ya da mevcut OSB’lere ortak olarak işletebilecek. Devlet söz konusu OSB’lerin kurulması ve işletilmesini desteklemenin yanı sıra bu OSB’lerde yatırım yapacak şirketlere de destek olabilecek.
İki yıl önce OSB Kanunu’nda yapılan değişiklik ve yenilenerek kapsamı genişletilen Endüstri Bölgeleri Kanunu ile OSB kapsamı genişletilmiş, destekler de artırılmıştı. Sözü edilen düzenlemeler, rasyonel bir sanayi üretim planlamasından ziyade sermaye sınıfının tercihlerinin dikkate alındığı, kendiliğinden oluşmuş yapıların aksaklıklarını kalıcılaştıracak uygulamalara alan açılması ve yeni büyük yatırımlara sonsuz olanak sağlanmasına dayalı bir yaklaşım içeriyordu.
Sanayi arsası rantı
Sanayi üretim havzalarının planlanması, bölge ve şehirlerin planlı gelişiminin sağlanması, verimli tarım alanlarının sanayi alanı olarak kullanılmasının engellenmesi, sanayi üretimine uygun altyapının oluşturulması gibi amaçlarla kurulan OSB’ler Türkiye’de büyük ölçüde devlet destekleri yardımıyla sanayi arsası rantı sağlanan, keyfiyetlerin kamu şemsiyesi altına sokulduğu örnekler oldu. Büyük, görece iyi düzenlenmiş, önemli ölçüde ihracata yönelik üretim yapan OSB’lerin pek çoğunda demiryolu ile liman bağlantısı ya da iyi düşünülmüş lojistik altyapısı bulunmuyor. Dilovası örneğinde olduğu gibi on yıllar içinde rastlantısal bir şekilde gelişmiş, ortasından E5, TEM, otoyollar geçen, çevre standartlarını yerine getirmeyen, üstelik Türkiye’nin bazı sektörlerdeki en büyük tesislerini barındıran OSB’ler bile mevcut.
Sermayeye devlet koruması
Türkiye’de kurulu OSB’lerin amaca uygunluğu tartışmalıyken ve tanımı gereği ülke ölçeğinde anlam taşıyan OSB’lerin yurtdışında kurulması ve desteklenmesi iyice şaşırtıcı. Düzenlemenin belirgin bir ülkedeki belirgin bir yatırıma yönelik olması mümkün. Ancak içinden geçilen Covid-19 salgın süreci, sermaye sınıfının yurtdışı yatırımlarını dünyadaki belirsizliklerden, yavaşlayan ekonomik-ticari aktivitelerde korumaya yönelik bir şemsiye olabileceğini de düşündürüyor.
Düzenlemede yurtdışı OSB’lerin kurulması ve desteklenmesinde kamu politika belgelerindeki hedeflere uygunluk, ülke dış ticaretine katkı sağlaması, ülkenin yatırım ortamını iyileştirmesi, ülkenin uluslararası marka değerini artırması, ülkenin OSB deneyiminin yaygınlaştırılması, ülkedeki yatırımların katma değerini artıracak olması ilkelerinin dikkate alınacağı belirtiliyor. Böylece ülke ekonomisine doğrudan, ölçülebilir katkısı olmayacak yatırımların desteklenmesi de mümkün görünüyor. Özellikle “ülkenin OSB deneyiminin yaygınlaştırılması” hayli muğlak.
TCMB verilerine göre 2002-2019 yılları arasında Türkiye’den yurtdışına çıkan sermaye 47 milyar dolar civarında olurken söz konusu çıkışın 2012 yılı sonrasında hız kazandığı görülüyor. Bu tutarın yaklaşık üçte biri sanayi yatırımlarından oluşuyor. 2012 sonrası aynı zamanda Türkiye’de sanayi üretime yönelik yatırımların zayıfladığı, Şişecam, Arçelik/Beko, Eczacıbaşı gibi büyük sanayi gruplarının başka pazarlarda doğrudan yatırım yaptığı bir dönem oldu. 2008 krizi sonrası tekstil, seramik, beyaz eşya gibi sektörlerde Avrupa’da şirket, tesis alarak yatırım yapanlar oldu. Söz konusu yatırımların Türkiye’ye doğrudan etkisi, katkısı konusunda herhangi bir veri bulunmuyor. En azından sermaye girişlerinde hissedilir bir etkiden söz etmek mümkün değil.
Yurtdışı OSB’ler için öngörülen devlet destekleri ise teknik destek ve Bakanlık (Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı) kredi desteğinden oluşuyor ve bu bağlamda özellikle Türkiye’de bankalar üzerinden şirketlerin yurtdışı yatırımlarının fonlanmasını kolaylaştıracak bir mekanizma oluşturulmaya çalışıldığına işaret ediyor.