Yemek kartı düzenlemesi akılları karıştırdı: Gerçekte olan ne?

Market alışverişlerinde yemek kartı kullanıldığında günlük 158 liranın üstü için prim kesilecek. Kartların en az yarısı alışveriş için kullanılırken neden bu adım atıldı, patronların çıkarı ne?

irem yıldırım

Yemek kartlarıyla ilgili yapılan yeni düzenleme son günlerin en çok tartışılan başlıklarından.

Ücretin parçalanması, sınıfsal eşitsizlik ve hukuk düzeninin eşitsizliği nasıl meşrulaştırdığı gibi başlıkları içeren bu konuyu kapsamlı bir şekilde ele aldık.

Her şey Danıştay kararı üzerine Sosyal Güvenlik Kurumu'nun yemek kartı kullanımında restoran ve market harcamalarını ayıran bir genelge yayımlamasıyla başladı.

Genelgeye göre patrona, işçinin yaptığı restoran harcamalarında tutar sınırlaması olmaksızın prim istisnası uygulanacak. Ancak aynı kartların market alışverişlerinde kullanılması durumunda prim istisnası 158 lirayla sınırlandırılacak. Bu tutarı aşan kısımdan prim kesilecek.

Örneğin, market harcamasında da kullanılabilen bir karta Ocak ayında 6 bin lira yüklendiğinde ve işçi 22 gün çalıştığında, 3 bin 476 liralık kısmı muaf tutulacak, 2 bin 524 lira üzerinden prim kesilecek.

Eğer işçi yemek kartını sadece restoranda kullanırsa çalıştığı şirket günlük 264 lira tutarında gelir vergisinden istisna tutulacak. 

Patronlara yönelik benzer muafiyetler işyerinde verilen yemekler ve yemek amaçlı nakit ödemeler için de geçerli.

5 yıl önceki araştırmada dahi market kartı kullanımı yüksek

Bu düzenleme, işgücü maliyetini düşürmek için fırsat kollayan patronların “marketlerde kullanılabilen kartlar”ı tercih etmeyeceği yönünde değerlendirilince, tepki büyüdü.

Aksoy Araştırma’nın 2020 yılında yayımladığı araştırmaya göre yemek kartı sahibi çalışanların yüzde 53,2’si bu bakiyeyi market alışverişlerinde kullanıyor.

Araştırmanın yapıldığı dönem, henüz COVİD-19 kapanmalarının ve özel sektördeki evden çalışma yüzdesinin tam artışa geçmediği bir aralıkta.

İşçilerin önemli bir bölümü işte yiyeceği yemeği evinde hazırlayıp götürüyor. Şirketlerden verilen yemek kartlarıyla alışveriş yaparak, ev bütçesinde ekonomik davranma gayreti gösteriliyor.

Tasarruf yapma eğilimi, iki ay içinde açlık sınırı düzeyine gelmesi beklenen 22 bin 104 liralık asgari ücret göz önüne alındığında daha da artıyor. Ücretlere yapılan zamda patron kesimine teşvik noktasında pek çok kolaylık sağlandığı da dikkatlerden kaçmaması gereken bir nokta. 

Danıştay’a neden başvuruldu? Değişen maddeler ne?

Peki bu düzenlemeye neden gidildi? Yemek kartı sektörünü temsil eden bir dernek, “yemeğin nerede yenildiğine göre ayrım yapılmasının kanuna aykırı olduğu ve bu durumun işveren, çalışan ve yemek hizmeti sağlayıcıları arasında eşitsizlik yarattığı” ve “5510 sayılı Kanun'da ayni yardımların prime esas kazançtan muaf tutulduğu, ancak yönetmelik ve genelge ile bu hükmün ihlal edildiği”ni savunuyor. Bu dernek SGK’nin “Yemek Bedeli” genelgesinin iptali talebiyle dava açıyor.

Danıştay da Yönetmeliğin ilgili maddesi ve genelgenin 2.1.2. ve 2.1.4. maddelerinin iptaline karar veriyor.

O maddeler şunlar:

  • Yemek ihtiyacının iş yerinde ya da iş yeri dışında karşılanmasının ayni yardım nitelendirmesi yapılırken bir farklılık bulunmamaktadır.
  • Yönetmeliğin iptali istenilen kuralının, yemek ihtiyacının hizmet sunucuları ile anlaşarak iş yerinde sağlanması halinde üçüncü kişiye ödenen tutarın, prime esas kazançtan muaf tutulması; iş yeri dışında yenilmesi halinde kısmen muaf tutulması sonucunu doğurması, çalışanların yemek yardımından eşit şekilde yararlanılması imkanını da kaldırdığı dikkate alındığında, Kanunun ayni/nakdi yardım ölçütü dışında yardımın sağlandığı mekana yönelik belirlemenin esas alınması Kanuni düzenlemeye aykırılık oluşturur.

Tıkanmanın sebebi parçalı ücret politikası

Danıştay’ın kararı, SGK’nin yaptığı düzenlemeler, iktidarın ücret politikası ve Anayasa'nın ücretle ilgili tutumu bu meseleyi anlamakta önemli.

Bu sebeple soL, konuyu AYM eski raportörü Ali Rıza Aydın, maliyeci Prof. Dr. Aziz Konukman ve iktisatçı Doç. Dr. Nevzat Evrim Önal’la derinlemesine ele aldı.

Ali Rıza Aydın konuyu ele alırken bir çerçeveye işaret ediyor: Danıştay’ın aldığı karar bir hukuksal durumun sonucu, yani elindeki mevzuatı uyguluyor. Bu sebeple de ilk bakılması gereken yer o mevzuat. Aydın, Anayasa'nın “ücret emeğin karşılığıdır” tanımlaması yaptığını ancak bundan sonra devlete “adaletli ücret için gerekli önlemleri alma” sorumluluğu yüklediğini söylüyor ama bir şeyin eklendiğini dile getiriyor: “sosyal yardımlar”.

“Anayasa, ücreti yani emeğin karşılığı olan değeri kendiliğinden ikiye bölmüş oluyor.”

Giyim parası, yakacak parası, gözlük parası vs. gibi yapılan bu parçalanmaları ele alıyor:

“Bu düzen başta anayasası olmak üzere; yasalarıyla, yönetmelikleriyle, genelgeleriyle ve burada gördüğümüz gibi kararlarıyla emeğin karşılığı olan değeri parçalıyıcı her türlü hukuksal düzenlemeleri yapıyor.”

Bunun sermayenin yani patronların talep ettiği bir sistem olduğunu dile getiriyor Aydın ve ücret konusu için “Hukuktaki sınıfsallığın en belirgin şekilde dışa vurduğu yer bu konu” diyor. Sınıflı toplumlarda emek gücünün değerini parçalayan bir hukuksal yapı olduğunu da vurguluyor ve yemek kartı düzenlemesi için “hukuksal yapının bir şekilde mahkeme kararına yansıyan bölümlerinden biri” değerlendirmesini yapıyor.

Eski Anayasa Mahkemesi raportörü ve soL yazarı Ali Rıza Aydın

‘Vermek değil vermemek üzerine kurulu düzenlemeler’

Brüt-net gibi ayrımlar ya da istisna ve muafiyetler hukukun verdiğini parçalıyor. Aydın bu konuya tavır koymadan tartışmaya girmenin ''niceliksel'' kalacağını savunuyor:

“Yan ödeme adı altında, yardımlar adı altında parçalama neye yarıyor? Ücreti baltalamaya ve bu baltalamayla birlikte patronlar lehine, çalışanlar aleyhine ayni ya da nakdi ödemeler yapılmasına neden oluyor. Vurgulayacağımız temel konu bu olmalı diye düşünüyorum.”

Aydın emekçilerin daha fazla baskı altında tutulması için “hukukta vermek üzerine değil vermemek üzerine kurulu düzenlemeler” yapıldığını dile getiriyor.

Bu parçalılığı “sömürüyü artıran bir esneklik” olarak tanımlayan Aydın, açlık ve yoksulluğa sürüklenen milyonlarca insan olduğunu hatırlatıyor.

Ücretin parçalanarak piyasa düzenine teslim ediliğini söyleyen Aydın, ücretin ya da yardımların kullanıldığı alanı belirleme konusunun “gıda sektörüne kaynak aktarma olarak kullanıldığını” da hatırlatıyor. Son olarak da patronun ödemesi gereken vergileri ya da sigorta pimlerini etkileyen değerin “muafiyet ve istisnalar”dan oluştuğunu da ekliyor:

“Muafiyet ve istisnalar bir yandan sözde işçiye net ödemeler yapılıyormuş gibi gösterilse de aslında patronların ödemesi gereken vergilerin muafiyet ve istisnaları olarak karşımıza çıkıyor.”

‘Hukukla yaratılan piyasa düzenlemesi’

Ali Rıza Aydın, tüm bu anlattıklarını “hukukla yaratılan bir piyasa düzenlemesi” diyerek özetliyor. Yani hukuk, patronlara yol açmanın bir aracı olarak kullanılıyor:

“Bu parçalama sürdükçe patronlar, işçiye ödeyeceği tutarları belirlerken tüm bu değerlendirmeleri ‘bana yükü nedir’ diye sorarak yapacaklar. Bu yük sadece net olarak çalışanın eline geçen yardım tutarı olmayacak. Aynı zamanda ‘ne kadar ödeme yaparsam, ne kadar SGK primi yükü binecek? Ne kadar vergi yükü binecek?’ hesabı yapacaklar. Yani bütünsel bir maliyet hesabı yapacaklar. Bu tür durumlar patronların çalışanlara vereceği yemek yardımını da bir şekilde sınırlandırılmasına neden olacak.”

İktisatçı ve soL yazarı Nevzat Evrim Önal

‘İşçi sınıfına, karşı saldırıya geçmekten başka bir çare bırakmıyorlar’

İktisatçı Doç. Dr. Nevzat Evrim Önal, Türkiye’de uygulanan ücret rejiminin “patron yanlısı” olduğu değerlendirmesiyle başlıyor söze ve “Patronlara işçinin gündelik ücretinin bir kısmını yemek kategorisinde verip bu kısmı için sigorta primi ödememe olanağı sağlıyor” diyor.

Düşük ve geçim için yetersiz ücretleri hatırlatan Önal, yemek çeki ya da kartı biçiminde verilen bu ücretin pahalı bir öğlen yemeği yemek yerine yaygın biçimde mutfak alışverişinde kullanılmasının son dönemde ücretler düştükçe daha da arttığını ekliyor. Önal, bunu iktidarın uyguladığı politikalardan ayrı okumuyor:

“Şimdi işi gücü işçi düşmanlığı olan AKP iktidarı ve onun politika uygulayıcısı olan Mehmet Şimşek, buraya da göz dikti. 

Emekçiler akşam evlerine biraz daha gıda alabilmek için gün içerisinde öğünlerini atlıyor,  gözü dönmüş Mehmet Şimşek de ‘lokantada yemiyorsan sigorta primini ödeyeceksin’ diyor. 

Topyekün saldırıyorlar, savunmaya çalışmanın bir anlamı kalmadı. İşçi sınıfına, karşı saldırıya geçmekten başka bir çare bırakmıyorlar.”

‘Ücret politikası işçi düşmanı’

Maliyeci Prof. Dr. Aziz Konukman düzenlemenin ötesinde ücret politikasının başlı başına işçi düşmanı bir tavır olduğunu dile getiriyor. Asgari ücret zammının düşük kalışı, artık bir ortalama ücrete dönüşmesi sebebiyle çalışanların durumunun ortada olduğunu dile getiren Konukman, “İnsanların reel olarak alım gücü feci bir şekilde düşmüşken, bu kartlarla yapılan alışverişler iyi-kötü ama bir ölçüde satın alma gücünde bir rahatlatma yaratıyordu. Bu tür düzenlemeler mevcudu daha da bozmanın ötesinde değerlendirilmemeli” diyor.

Emeklilere yapılan zammı da hatırlıyor ve “Emek karşıtı, sınıftan yana tercih yapmayan bir iktidardan zaten farklı bir şey de beklenemez. Asgari ücret kararı zaten yeterince korkunçtu. Düzenlemenin içeriğine ilişkin çok da bir değerlendirme yapmaya gerek yok çünkü emek düşmanlığı yapılıyor” değerlendirmesini yapıyor.

Maliyeci Prof. Dr. Aziz Konukman

Patronlar ve dernekleri memnun: Yemek yardımlarının artmasında önemli teşvik olacak

Peki patronlar karara ilişkin ne diyor? 

Yemek kartı şirketi Pluxee'nin Türkiye Genel Müdür Yardımcısı Koray Bozkurt, AA’ya yaptığı değerlendirmede bunun ''işverenler ve çalışanlar lehine önemli kazanım'' olduğunu söylüyor. 

Bozkurt, yalnızca yemek kartlarına ilişkin kararı ele alıyor ve patronların SGK priminden yüzde 100 muaf hale gelmesinin olumlu olduğunu, “Bu durumun kesinleşmesinin de çalışanlara yapılan yemek yardımlarının artmasında önemli teşvik olacağını düşünüyoruz. Örneğin, 2025 yılında çalışanına günlük 300 lira tutarında yemek desteğini nakit yerine yemek kartı bakiyesi olarak veren 100 çalışanlı bir firma, 264 lira gelir vergisi istisnasının yanı sıra sınırsız SGK prim istisnası ve yüzde 10 indirilebilir KDV avantajıyla yıllık 3,52 milyon lira tutarında tasarruf sağlayabilir hale gelmiştir” sözleriyle devam ediyor değerlendirmesine. 

Bir diğer açıklama Yemek Kartları Derneği’nden. Açıklamada, SGK tarafından yapılan son düzenlemenin, ''bugünün ekonomik şartlarında çalışanları ve patronları sıkıntıya sokacak, gıda alımını engelleyecek bir düzenleme olmadığı'' vurgulandı.

Dernek Başkanı Önder Piyade, düzenleme sayesinde yemek ödeneklerinin çalışan lehine artırılmasının önünün açıldığını söylüyor. Tabii ki bu karar patronların elinde. 

Söz konusu kararla yemek kartlarının ayni yardım olarak değerlendirildiğini aktaran Piyade, çalışanlarına gerçek anlamda ayni yemek yardımı yapmak isteyen patronların artık prim ödemeyeceğine değindi.

“SGK’nın prim kararı işveren ve çalışan için kazanım oldu” diyen Piyade, “market harcamalarında kullanılan kartlar” kısmına ilişkin detaylı bir açıklama yapmadı.