Türkiye’nin atık ithalatı sorunu

Atık ithalatı konusunda önlemler alınmadığı taktirde Türkiye’nin yeni Çin olması kaçınılmaz. Akdeniz, Ege Karadeniz kıyılarına vuran plastik ambalajlar ve boş arazilerde bulunan plastik yığınları gidişatın göstergeleri.

Bahar Yıldız

Çin’in atık ve hurda ithalinde yürürlüğe yüksek standart ve kısıtlamalar koymaya başladığı 2013 yılından itibaren Dünya atık ithalat ve ihracat rotaları değişmeye başladı. Avrupa ülkeleri ve ABD başta olmak üzere, geri kazanılabilir atıklarını dünyanın diğer köşelerine göndererek bu sorunlarından kurtulmayı seçen endüstrileşmiş kapitalist ülkeler için yeni doğrultu emeğin ucuz ve standartların düşük olduğu ülkeler oldu. Kimi Uzakdoğu ülkelerinin de atık ve hurda ithalatında kısıtlamaya gitmesiyle birlikte Türkiye özellikle Avrupa için gözde bir varış noktası haline geldi. Bu yazıda, Türkiye’nin atık sorununu temel hatlarıyla irdelemeye çalışacağız.

Atık ithalatı

Özellikle cam, kâğıt, plastik ve metal malzemelerin geri dönüşümü bu sektörler içinde önemli paya sahip. Hatta metal sektöründe hurdalar atıktan ziyade hammadde olarak görülüyor. Örneğin 2017 yılında Türkiye’de üretilen toplam ham çeliğin yaklaşık 2/3’ü hurda çelikten üretilmiş. Elbette, geri dönüşümünde kalite kaybı oluşmamasından dolayı cam ve metaller özel örnekler. Ancak, petrokimya hammaddesi olan petrol ve doğalgazda tamamıyla dışa bağımlı olan Türkiye’de toplam plastik hammadde ithalatı içinde de atık ve hurdaların ithalatı %8 ile yüksek denebilecek düzeyde. Buradan bakıldığında, geri dönüşümün ekonomide tuttuğu yer anlaşılıyor.

2013 yılından itibaren Türkiye’de atık ithalatı sürekli olarak artış göstermiş. Özellikle kâğıt, plastik ve kauçuk atıkların ithalatının ciddi oranda arttığı görülüyor. İthalatın %60’ını kâğıt, %35’ini plastik ve kullanılmış lastikler dahil kauçuk atıklar oluşturuyor. Türkiye atık ithal eden dünyada ülkeler sıralamasında en üst sıralarda yer alıyor.

Şekil 1

Türkiye’de atık ithalatının yıllar içinde değişimi (Kaynak: TÜİK)

Menşe ülkelere bakıldığında ise, İngiltere başta olmak üzere Avrupa ülkeleri ve Irak karşımıza çıkıyor. İngiltere, Almanya ve Hollanda, plastik atıklarını Türkiye’ye gönderip kurtulmaktan hoşnut. Irak ise toplamda bakıldığında Türkiye’nin birinci sıradaki atık tedarikçisi. Irak’ın içinde bulunduğu iç karışıklıktan dolayı illegal atık akışının bir geçiş merkezi olduğunu düşünmek için yeterli gerekçemiz bulunuyor. Yeterli geri dönüşüm tesisi olmadığından Türkiye’ye ihraç ettiği plastik ve kâğıt atıkları işlenmiş olarak beş misli fiyata geri almaktan şikayetçi.

Şekil 2

2013-2019 yılları arasında ülkelere göre toplam kâğıt atık ithalatı (Kaynak: TÜİK)

Şekil 3

2013-2019 yılları arasında ülkelere göre toplam plastik atık ithalatı (Kaynak: TÜİK)

Türkiye’nin petrol yoksunu olmasına karşılık dünyanın 6’ncı en büyük plastik imalatçısı olduğu, doğal ve sentetik kauçukta dışa bağımlı olduğu, kâğıt üretiminin tüketiminin yarısı kadar olduğu1 düşünüldüğünde, ucuz hammadde olarak atık ve hurda ithal ediyor olması şaşırtıcı değil. Burada esas soru, yurt içinde de fazlasıyla oluşan bu değerli atıkların işlenmesi dururken neden Avrupa’nın veya Irak’ın çöpünün ithal edildiği.

Cevabı gündelik hayatımızın içinde… Özellikle cam, kâğıt ve plastikler dayanıklı ve dayanıksız tüketim mallarının ambalajlanmasında kullanılıyor ve kısa bir ömrün ardından atığa dönüşüyor. Bu atıklarının toplanması, taşınması ve geri dönüştürülmesi karmaşık denebilecek süreçler gerektiriyor. Ancak, Türkiye’de belediyelerin evsel atıkların kaynağında ayrı toplanması çalışmaları son derece yetersiz. 2014 yılı verilerine göre kaynağında ayrı toplanan ambalaj atığı oranı yalnızca %5,3. Hükümetin 2023 hedefi ise bu oranı %12’ye yükseltmek. OECD’nin 2015 verilerine göre ise Türkiye’de geri dönüşümü sağlanan evsel atıkların oranı yalnızca %1!

Atıkların çöplerden ayrıştırılması işi büyük oranda sokak toplayıcıları tarafından yapılıyor. Geçmişte tamamen güvencesiz ve sağlıksız koşullarda çöpten değerli atıkları ayrıştıran sokak toplayıcıları son dönemde geri dönüşüm firmaları tarafından istihdam ediliyor, yine güvencesiz, yine sağlıksız koşullarda… Sokak toplayıcıları derneğinin beyanlarına göre geri dönüştürülen kâğıt, cam ve plastik atıkların büyük bölümü kendileri tarafından ayrıştırılarak geri dönüşüm tesislerine ulaştırılıyor. Bu tesisler Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından lisanslandırılmış fabrikaların yanı sıra merdiven altı işletmeleri de kapsıyor. Geri kalan değerli atıklar ise kâh belediyelerin atık depolama sahalarında gömülüyor, kâh akarsuya, denize, toprağa karışıyor… Devlet tarafından yerine getirilmesi gereken bir hizmet, atıkların ayrı toplanması, kayıt dışı bir sektörün, sokak toplayıcılarının eline bırakılmış durumda. Kayıt dışı bir sektörün varlığında herhangi bir çevresel önlemden de bahsetmek mümkün değil.

Diğer taraftan, geri dönüşüm amacıyla ithal edilen atıkların gerekli standartları sağlamaması büyük bir sorun. İthal edilen atıkların içinde tehlikeli maddelerle bulaşık örneğin pestisit ve ilaç ambalajları, hastane atıkları, madeni yağ ambalajları gibi tehlikeli atık sınıfına giren istenen atıklar da bulunuyor. İthal edilen atıkların yabancı maddelerle bulaşık olması durumunda geri dönüşümleri mümkün olmuyor veya geri dönüştürülmeleri için daha fazla enerji ve suya ihtiyaç duyuluyor, dolayısıyla çevresel etkileri de daha yüksek oluyor. Bu durumda ithalatçı şirket için mali olarak avantajlı olmaması durumunda o atıklara ne olduğu bilinmiyor. Atıkların işlenmesi ile ilgili erişilebilir çok az veri bulunuyor. Bununla birlikte, Çevre Mühendisleri Odası’nın 2018 Dünya Çevre Günü Raporuna göre, ithal edilen plastik atıkların %30-35’i geri dönüştürülemeyecek ve bertaraf edilmesi gereken atıklardan oluşuyor.  Bu atıklar da yurt içinde oluşan ve geri dönüşüme gönderilemeyen eşdeğerleri ile aynı kaderi paylaşıyor.
Sonuç olarak, yurt içinde oluşan atıklar ayrı toplanamadığı için büyük oranda depolanarak ya da doğaya karışarak çevresel sorunlara yol açarken ayrıştırılmış olan atıklar yurt dışından geri dönüştürülmek üzere ithal ediliyor. Üstelik bu atıkların önemli bir kısmı da gerçek anlamıyla çöp!

İthalatın yeni merkezi Türkiye!

Genel olarak Avrupa, ABD, Japonya gibi gelişmiş kapitalist ekonomiye sahip ülkelerde oluşan geri dönüştürülebilir atıklar, özellikle de plastikler, oluştukları ülkelerde geri dönüştürülmek yerine emeğin ucuz ve çevresel standartların düşük olduğu hatta bulunmadığı bölgelere gönderiliyor. Bu ülkelerdeki geri dönüşüm şirketleri, düşük kalite atıklarını diğer ülkelerdeki geri dönüşüm şirketlerine satarak oluştuğu yerde geri dönüştürdüklerinde kazanacaklarından daha fazla kar elde ediyor.

Geçtiğimiz yıllarda, Çin başta olmak üzere, Uzak Doğu ülkeleri atık akışının yoğun olduğu ülkelerdi. Çin’de plastik atıkların ciddi çevre kirliliğine yol açması bu alanı düzenleme gerekliliği doğurdu. 2013 yılından itibaren Çin atık ithalatına kısıtlama getirmeye başladı ve son olarak 2018 yılının Ocak ayında tamamen yasakladı. Bu tarihten itibaren atık akışının kaydığı Uzak Doğu ülkelerinde de önlemler alınmasıyla birlikte, Türkiye özellikle Avrupa’nın atıkları için yeni adres haline geldi. Plastik atık ithalatı 2016 yılı başında ayda 4.000 ton iken 2019 yılında 50.000 tona yaklaşmıştı.

Atık ithalatı konusunda önlemler alınmadığı taktirde Türkiye’nin yeni Çin olması kaçınılmaz. Akdeniz, Ege Karadeniz kıyılarına vuran plastik ambalajlar ve boş arazilerde bulunan plastik yığınları gidişatın göstergeleri.

Yukarıda ortaya çıkan tablo atık piyasasının çevreyi ve halk sağlığını hiçe sayarak geri dönüşüm şirketlerinin nasıl kazanç sağladığını gösteriyor. Devlet asli görevlerinden olan atık toplama hizmetini layıkıyla yerine getirmediği için yurt içinde oluşan tonlarca geri dönüştürülebilir atık çevre kirliliğine neden oluyor. Diğer taraftan, geri dönüşüm piyasası ithalat avantajıyla, çevresel sorumlulukla değil kar güdüsüyle sürekli olarak büyüyor. Piyasanın eli, halkı bu kez hava, toprak, su kirliliği ile eziyor ve atık yönetimi toplumcu ilkelerle planlanmadığı sürece ezmeye devam edecek.