Türkiye basınının değinmediği gerçek: Ankara, Suriye'deki saldırılarda rol oynamıyor mu?

Halep'e saldıran cihatçı grupların Ankara'yla olan bağını tüm dünya biliyor. AKP'ye yakın basınsa, şu ana kadar bu gerçeği dillendirmemeyi tercih etti.

Dış Haberler

Suriye'de Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) öncülüğünde cihatçı grupların Halep'i ele geçirmesi, dünya basınında da geniş yer buluyor.

Çeşitli ülkelerden neredeyse her gazete, haberi verirken Suriye'deki silahlı grupların Türkiye'yle olan bağını ve Ankara'nın bu saldırılardaki olası rolünü de anımsatıyor.

"Arap Baharı" adı takılan sürecin ilk yıllarında Türkiye'nin çetelere verdiği destek hem ulusal hem uluslararası basında göz ardı ediliyor, yalnızca soL gibi yayınlar Türkiye'nin çeteleri silahlandırıp eğitmedeki rolüne işaret ediyordu.

Oysa tablo değişti. Tüm gerçek yıllardır göz önünde.

Ankara'nın Suriye'de yıllardır süren savaşta ülkenin kuzeyindeki cihatçılara olan desteği ortada. Rusya'yla 2020'de yapılan mutabakat sonucunda cihatçıların konuşlandığı İdlib'i "gerilimi azaltma bölgesi" olarak tanıyan ve buradaki silahlı gruplarla ilişkisini sürdüren Türkiye'nin, Suriye'yle normalleşme sürecinde de buradaki grupları yönetmeye çalıştığı görüldü.

MİT, uzun yıllardır bu gruplar üzerindeki etkisiyle övünüyor.

Türkiye basınıysa, son saldırılarda Türkiye'nin rolüne dair şu ana kadar neredeyse hiçbir şey söylemedi ve suskun kalmayı tercih etti.

Televizyon kanallarındaki tartışmalarda "uzmanlar", cihatçıları "kimin silahlandırdığını", "kimin eğittiğini" sorup, tüm adayları sıralayıp, Türkiye'nin adını ağzına almıyor.

Avrupa ve ABD basını tüm haberlerinde hatırlattı

Avrupa basını, Halep işgaline ilişkin haberlerinde Türkiye'nin saldırıda yer alan gruplarla ilişkisine alt metinlerde dikkat çekti.

Bunlardan biri The Guardian. İngiliz gazete, İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin cihatçıların Halep saldırılarının ardından Suriye ve Türkiye'ye yapacağı ziyareti haberleştirirken, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyindeki silahlı grupları desteklemesini hatırlattı:

"Arakçi, 'İslam Cumhuriyeti'nin mesajını Suriye hükümetine iletmek için Şam'a gidiyorum' diyerek, Tahran'ın 'Suriye hükümetini ve ordusunu kararlı bir şekilde destekleyeceğini' vurguladı. Arakçi daha sonra Suriye'nin kuzey sınırındaki isyancı grupları destekleyen ancak son zamanlarda Esad ile ilişkileri normalleştirmeye çalışan Türkiye'ye diplomatik bir ziyaret gerçekleştirecek."

ABD basını da, haberlerinde benzer ifadelere yer verdi. CNN kanalı, saldırı haberini verirken silahlı gruplarla Türkiye'nin ilişkisine işaret etti:

"İsyancılar, Suriye'de El Kaide'nin eski kolu olan ve daha önce El Nusra Cephesi adıyla bilinen Hayat Tahrir eş-Şam (HTŞ) tarafından yönetiliyor. Ayrıca, Türkiye ve daha önce ABD tarafından desteklenen gruplar da bulunuyor."

Rus basını: Türkiye şimdi sorumluluğu almaktan çekiniyor

Rus yayın kuruluşu RT de, önceki gün, "Suriye'de savaşın körüklenmesinin arkasında kim var?" başlıklı bir makale yayınladı.

Murat Sadıkzade imzalı makalede, saldırılara Hayat Tahrir el-Şam'ın (HTS) yanı sıra ABD ve Türkiye destekli Özgür Suriye Ordusu gibi silahlı güçler de dahil olmak üzere İslamcı grupların katıldığı anımsatıldı.

Makale, Türkiye'nin saldırılardaki payına ilişkin şöyle bir değerlendirme yapıyor:

"Birçok kişi Türkiye'nin son tırmanıştan faydalanabileceğini tahmin ederken, Esad'a Ankara ile Şam arasındaki ilişkileri normalleştirmesi için baskı yapmaya çalışırken, Türkiye'nin resmi duruşu belirsizliğini korudu. Türk yetkililerin açıklamaları ve yorumları çelişkiliydi: Bir yandan Ankara, Esad'ın muhaliflerine inkar edilemez destek sağlıyor gibi görünüyordu; diğer yandan, gelişen olayların sorumluluğunu almaktan çekiniyor ve İdlib merkezli 'muhalefetin' eylemlerinden açıkça hayal kırıklığına uğradığını ifade ediyordu."

İsrailli gazete: Türkiye'nin oynayacağı rolü bekleyip göreceğiz 

İsrailli Haaretz gazetesinin bugünkü manşetinde, cihatçıların Halep'i ele geçirmesine ilişkin analiz yazısı yer aldı. Yazıda Türkiye'nin olaya dahil olup olmayacağı değerlendirilirken, şöyle dendi:

"Şimdi Türkiye'nin dahil olup olmayacağını ve kuzeydeki Kürtler ile Suriye'nin güney bölgelerindeki Dürzilerin saldırıya katılıp katılmayacağını, isyancıların bir 'cephe birliği' oluşturup ülkenin çeşitli bölgelerinde sivil ayaklanmayı yeniden başlatıp başlatmayacağını bekleyip göreceğiz."

Yazıda, Türkiye'nin Şam'la normalleşme sürecinin cihatçı örgütlere etkisi ve bu saldırılarda payı olma ihtimali de ele alındı:

"Ayrıca, muharebe birliklerinin komuta yapısında bir yeniden yapılanma ve yapısal değişiklikler olduğu ve Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkileri normalleştirmeyi amaçlayan Türk adımları nedeniyle örgüt liderleri arasında artan bir endişe olduğu bildirildi. Bu hareket, başta HTŞ olmak üzere İdlib'deki muhalif güçleri ve kuzey Suriye'deki Kürtleri büyük ölçüde ilgilendiriyor."

Makale, İdlib'in ekonomik işleyişinde Türkiye'nin rolüne de değiniyor:

"Bu güvensiz koalisyon, yaklaşık dört milyon sakini olan ve bir milyonu başka yerlerden göç ettirilen İdlib bölgesinin çoğunu, el Culani (HTŞ lideri) tarafından kurulan bir 'kurtuluş hükümeti' aracılığıyla yönetiyor. Çeşitli milislerin temsilcilerini içeriyor. Aylık onlarca milyon dolar olarak tahmin edilen gelirleri, izinlerden, cezalardan, sakinlere uyguladığı vergilerden ve Türkiye'den mal taşıyan kamyonlardan alınan 'geçiş ücretlerinden' geliyor. Örgüt ayrıca, BM'nin kuzey Suriye'ye giden yardım konvoyları tarafından kullanılan Türkiye-Suriye sınırındaki Bab el-Hava sınır kapısında ve Türkiye tarafından fethedilen Afrin ili ile Halep Valiliği arasındaki bir iç sınır kapısında gümrük vergileri topluyor."

Ankara'nın dahil olduğuna dair veriler çok, ancak Türk basını sessiz

Halep'e yapılan cihatçı saldırıları sırasında, Türkiye basını, Halep'te yaşananları, Ankara'nın saldırıya dahil olan gruplarla hiç bağı yokmuş gibi haberleştirdi.

Yeni Şafak, Sabah, Milliyet gibi iktidar yanlısı gazeteler, saldırılarda Türkiye'nin hiç rolü yokmuş gibi davranmayı tercih etti. Hatta Yeni Şafak, Türkiye'nin İsrail'in artan saldırganlığı karşısında bölgede gerilimi tırmandırmayı engellemeye çalıştığını öne sürdü.

Oysa, sahadaki cihatçı çetelere Türkiye'nin desteğini gösteren çok sayıda veri bulunuyor.

Dün, Hakan Fidan’ın Türkiye’nin “tarafsızlığını” ilan ettiği saatlerde AKP’li eski Sanayi Bakanı Mustafa Varank, mezhepçi ifadelerle Suriye hükümetini hedef aldı ve cihatçı militanları sahiplendi.

Halen AKP milletvekili olarak Meclis’te görev yapan Varank, Suriye hükümetini “Suriye'deki Nusayri azınlık diktası” sözleriyle niteledi. AKP’li Varank, İran ve Hizbullah milislerinin Suriye’deki varlıklarını da hedef aldı.

Varank, AKP hükümetinin 2018’den bu yana “terör örgütü” saydığı HTŞ’yi de destekledi.

Halep’e yönelik saldırılara HTŞ’nin öncülük etmesinden bahsetmeyen Varank, örgütü “Halep'in öz evlatları zorla çıkarıldıkları şehirlerine dönmek için mücadele edince mezhep savaşı oluyor, öyle mi? Hadi oradan!” sözleriyle sahiplendi.

Bununla birlikte, Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu’na (SMO) bağlı Müşterek Kuvvetler’in bileşenlerini komuta eden iki isim, Temmuz ayında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'yi makamında ziyaret etmişti.

Diğer yandan, Reuters’a konuşan Türk istihbaratıyla temas halinde olan cihatçı kaynaklar, HTŞ ile ortak hareket eden Suriye Milli Ordusu'nu destekleyen Türkiye'nin saldırıya yeşil ışık yaktığını söyledi.

AFP, cihatçıların ve Türkiye destekli müttefiklerinin ortak operasyon komutanlığından emir aldığını bildirdi.

El Kaide'nin yuvası İdlib'in 'can damarı' Türkiye

Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib, Türkiye'nin Suriye'deki stratejik ve askeri hamleleri açısından kritik bir bölge. Suriye'deki iç savaşta aktif rol oynayan Türkiye, İdlib'de cihatçı grupların kontrolü altında olan alanlarda gözlem noktaları kurarak, Suriye ordusunun ilerlemesini engellemeye çalıştı. İdlib'de cihatçı grupların varlığını sürdürmesine göz yuman Ankara, bir yandan da bu grupların Türkiye'nin güvenliği için tehdit oluşturduğunu öne sürüyor.

Suriye'deki cihatçı gruplar, özellikle El Kaide bağlantılı Hey'et Tahrir el-Şam (HTŞ), Türkiye'nin İdlib'deki askeri varlığının bir parçası olarak kabul ediliyor. Bu gruplarla dolaylı bir işbirliği içinde hareket eden Türkiye, aynı zamanda bu grupları kontrol altında tutmaya çalışmakta. Suriye hükümeti, Türkiye'nin İdlib'deki cihatçı gruplarla olan ilişkisini eleştirerek, Türkiye'nin bu grupları desteklediğini ve bu durumun Suriye'nin iç işlerine müdahale olduğunu vurguluyor.

Türkiye'nin İdlib ile olan ilişkisi, ekonomik boyutlarıyla dikkat çekiyor.

Ekonomik açıdan, İdlib, Türkiye'nin Suriye'deki stratejik hedefleriyle doğrudan ilişkili. Türkiye, İdlib'de cihatçı grupların kontrolünü sağlamak ve bu grupları kendi desteklediği Suriye Milli Ordusu'yla ayrıştırmak için çeşitli askeri ve ekonomik yatırımlar yaptı. İdlib'de okul, hastane, sağlık ocağı gibi altyapı projeleri yapan Türkiye, bölgedeki nüfusu da kendi kontrolü altında tutmaya çalışıyor. İdlib'e elektrik, tüketim malzemeleri gibi ürünler de Türkiye'den ulaşıyor. 

Bu açıdan, Türkiye, İdlib'deki cihatçı grupların kontrolünü sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda bu bölgedeki ekonomik kaynakları da kendi lehine kullanma çabası içinde. Yeraltı kaynakları ve tarım alanları açısından zengin bir bölge olan İdlib, Türkiye'nin Suriye politikasında gözünü diktiği başlıca bölgelerden biri.

Son olarak HTŞ, kontrolüne aldığı bölgelerde yerel halk nezdinde meşruiyet sağlama çabasının parçası olarak maaşlara yüzde 20 zam yapacağını ve maaşların dövizle ödeneceğini açıkladı. Maaşların Türk Lirası'yla ödenmesi muhtemel.

SMO da HTŞ'yle işbirliğinde

Halep saldırılarında HTŞ, öncü bir rol üstlenen örgüt olarak dikkatleri üzerine topladı. Ancak, HTŞ'nin diğer cihatçı gruplarla işbirliği içinde saldırıları yürüttüğü sahada görülüyor.

Bu örgütlerin başında Türkiye'ye doğrudan bağlı olan SMO geliyor. Bugün, SMO'nun Tel Rıfat'a doğru YPG'nin açmayı planladığı koridora yönelik operasyon başlattığı iddiası basına yansıdı. Halep işgali sonrası Şam'ın bazı bölgelerinin yönetimini bıraktığı YPG’nin Tel Rıfat ile Suriye'nin kuzeydoğusu arasında bir koridoru oluşturma planı kurduğu”, ancak planın SMO tarafından bozulduğu belirtiliyor. Burada, SMO'nun HTŞ'yle anlaşmalı şekilde harekete geçtiği anlaşılıyor.

Suriye Milli Ordusu’nda yer alan Ahrar’uş Şarkiyye örgütü Suriye’de Kürt siyasetçi Hevrin Halef’in öldürülmesinden sorumlu. BM’nin savaş suçlusu kabul ettiği bir örgüt. Örgütün komutanı Ebu Hatim Şakra bugün Halep’teki Kuveyris Askeri Havaalanı’nda çekilen bir videoda görünüyor. (Solda) Şakra Ahmed İhsan Fayyad el-Hayes ismiyle kayıt yaptırdığı Mardin Artuklu Üniversitesi'nden geçen sene mezun oldu. (Sağda) Ebu Hatim Şakra'nın mezuniyet töreninde SMO bayrağı açtığı da basına yansımıştı.

SMO, Türkiye destekli Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) çerçevesinde yeniden yapılandırılan bir askeri oluşum. Örgüt, Türkiye'nin Suriye'deki cihatçı gruplara sağladığı destek kapsamında ortaya çıktı. İki cihatçı grup olan Milli Ordu ve Ulusal Özgürleştirme Cephesi'nin birleşmesiyle oluşturulan SMO, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a bağlılığını birçok kez vurgulamıştı.

SMO mensupları, Türkiye'nin kurduğu kamplarda eğitilerek örgüte dahil oluyor.