Trump'ın kadın hakları konusundaki görüşlerinin dünyadaki yankıları

"En kısa sürede demokratik haklarımızı kullanarak başta önlenemeyen kadın şiddeti olmak üzere ekonomik, toplumsal, siyasal taleplerimizden vazgeçmediğimizi ilan eden kararlı bir duruş sergilemeliyiz."

Tülin Tankut

ABD Başkanı Donald Trump’ın ilk başkanlık döneminde kadınları aşağılayıcı sözleri küresel medyada da gündem olmuştu. İkinci döneminde de değişen bir şey yok. Öyle ki, "Röportaj: Trump Döneminde Kadın Hakları"1 başlıklı yazının “ABD ve dünya çapında daha fazla gerileme beklenir” spotu, ciddi bir tehlikeye işaret ediyor. 

Röportaj sırasında İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) Kadın Hakları Bölümü’nün direktörü Macarena Saez’e şu soru soruluyor: "Trump’ın ikinci kez seçilmesi ABD’deki kadın hakları açısından ne anlama geliyor?" Saez görüşlerini ayrıntılı bir biçimde ve içtenlikle dillendiriyor. Bir diğer soru daha kapsayıcı: "Sadece ABD’deki kadın hakları tehlike altında değil. Trump ikinci dönemi, uluslararası alanda kadın haklarını nasıl etkileyebilir?" Bu soru, neoliberal politikalar sonucu feminist literatüre giren “yoksulluk kadınlaştı” deyiminin ve “cinskırım” kavramının dünya genelinde de yankı bulduğunu getiriyor akla.

Bağımsız araştırmacıların kimlik-farklılık ilişkisi konusundaki görüşleriyse, bugünkü durumun tahlili açısından ufuk açıcı görünüyor. “Modern toplumsallık” tüm bireylere hukuksal ve siyasal eşitlik sağlamıştı. Neoliberalizmin ürünü postmodern topluma geçişte, bilindiği gibi kimlik olgusu “farklılıklara” yönelmiştir. İlk bakışta farklılıklar zenginlik gibi görülse de, dayanışma düşmanı bireyciliğin yaygınlaşması gibi bir sakıncası söz konusuydu. Kadın olmaktan doğan sorunların taşıyıcısı olan kadın kimliğinin erkek kimliği karşısında, içerdiği farklılıkların öne çıkarılması, kadın hareketlerinin ezilen cins olarak mücadeleleri üzerinde zayıflatıcı bir etki bırakıyordu.      

Artık gizlenecek bir yanı kalmayan kadın hakları gaspı günümüzde tırmanışa geçmiştir. Evanjelist Trump için de toplumu "kültürel ve ideolojik olarak dönüştürmek", "kadınlara boyun eğdirmek" istiyor iddiaları ortaya atılmıştı.

Bugün birçok ülkede üreme hakkı konusunda kadınlara baskı yapılmaktadır. Ülkemiz kadınları olarak bundan biz de payımızı almaktayız. Tüm dünyada olduğu gibi bize de kreş yerine esnek ve uzaktan çalışma önerilmektedir. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 2 Mayıs 2025 tarihli genelgesi ise “toplumsal cinsiyet” ve bununla ilgili kavramların kullanılmasını yasaklamıştır. Bir grup hukukçu, “genelge hukuka aykırı” diyerek toplu halde tepkilerini göstermişlerdir. Kuşkusuz kadın örgütleri de boş durmuyorlardır.

Ancak benim gibi sıradan yurttaşlar da tedirginlik içinde olmalı. Ülkemiz son derece hareketli günlerden geçiyor. Bir yandan Anayasa değişikliği konuşuluyor. Torba yasa ise bizim gerçeğimiz oldu. Bütün olasılıkları hesap etmek zorundayız. En kısa sürede demokratik haklarımızı kullanarak başta önlenemeyen kadın şiddeti olmak üzere ekonomik, toplumsal, siyasal taleplerimizden vazgeçmediğimizi ilan eden kararlı bir duruş sergilemeliyiz diye düşünüyor ve bunu diliyorum.

KDK ilan etti, ‘Suçlusun İçişleri Bakanı’ dedi: Sorumlusunuz, cinayet ortağısınız, hesap verin!
kdk
  • 1

    “Human Rights  Watch”, 18 Kasım 2024