Trump suikastinin hatırlattıkları

Emperyalizmin olağanüstü bir kriz yaşadığı dönemde Trump’a düzenlenen başarısız suikast girişimi akıllara 1963 yılında öldürülen Kennedy’yi getiriyor.

Ogün Eratalay

Kasım ayında yapılacak olan ABD Başkanlık Seçimlerinin Cumhuriyetçi Parti adayı olmasına kesin gözüyle bakılan Donald Trump, Pensilvanya’daki olağan seçim mitingi sırasında başarısız bir suikast girişimine uğradı. Trump, mitinge gelenlere bir grafik üzerinden bir şeyler anlatmaya çalıştığı sırada kafasını çevirince kurşun kulağına denk geldi. Olayın ardından öldürülen saldırgan tarafından açılan ateş sırasında ailesini korumaya çalışan 50 yaşındaki Corey Comperatore ölürken, David Dutch (57) ve James Copenhaver (74) ağır yaralandı.

Kulağından vurulmuş olan Trump korumalar tarafından olay yerinden uzaklaştırılırken muhtemelen taraftarları tarafından yüceltilecek şekilde kitleye dönerek yumruğunu kaldırarak üç kez “Fight!” diye bağırıyor.

Başarısız suikast girişiminin ardından çok çeşitli teoriler ortaya atılmaya başlandı. Burada bunlara girmeyeceğiz. Ancak siyasi cinayetin ABD iç siyasetinde (ve ülkenin emperyalist hiyerarşideki tepe konumundan dolayı dış siyasette) bir enstrüman olarak kullanıldığı başka bir suikaste dikkatinizi çekeceğiz.

Örtbas edilen suikast: Kennedy Cinayeti

Gündeme getirmek istediğimiz siyasi cinayet ABD Başkanı John Fitzgerald Kennedy (JFK) cinayeti. Başkanlığının üçüncü yılındaki Kennedy, zengin ve köklü bir siyasetçi aileden gelen, başkan olabilecek kadar hırslı bir kapitalist. Kimi sermaye çevreleri tarafından hedef tahtası haline getirilse de yine suikaste uğrayan kardeşi Robert gibi işçi düşmanı, Küba karşıtı ve sosyalizmin kanına susamış bir devlet adamı. Suikaste dair yazılan çok sayıda eser olmasına rağmen bunlar arasında en dikkat çekici olanı Kübalı istihbarat şefi Fabian Escalante tarafından kaleme alınan “Kennedy Cinayeti” adlı eser olsa gerek. Diğer komplo teorisyenlerinin aksine meslekten istihbaratçı olan Escalante bizzat emperyalizme karşı mücadele ettiği dönemde işlenen cinayetin arka planını araştırıyor, en ufak bilgi kırıntılarını bile göz ardı etmeden inceliyor. Bu yazıda Kasım 2017’de Celil Denktaş tarafından dilimize çevrilen Escalante’nin kitabındaki bulgulara ve ortaya çıkardığı yapının sürekliliğine dikkat çekeceğiz.

Kennedy döneminde vaziyet

Escalante suikastin yapıldığı dönemde emperyalist ülkenin durumunun ve iç siyasi gerilimlerinin analizini yaparak başlıyor. 2. Dünya Savaşı’nın ardından Soğuk Savaş dönemini içeren zaman aralığında ABD, çok çeşitli gündemlerle ilgilenmektedir. Avrupa kıtasında Sovyet etkisine karşı mücadele edilirken, NATO eliyle Avrupa’daki sol hareketler düzen içine kapsanıyor. Doğu Bloku ülkelerinde casusluk faaliyetlerine muazzam kaynaklar ayrılarak burada siyasi huzursuzluk peşinde koşuluyor. Bunun dışında Latin Amerika’da istenmeyen adımlar atan rejimlere yönelik darbeler düzenleniyor, Kore’de Vietnam’da sıcak savaşa girişiliyor. Savaş sırasında ve sonrasında muazzam kârlara imza atan dev silah şirketleri artık devlet kurumlarıyla bütünleşmiş şekilde dış politikaya yön veriyor. Bu iç siyasi ortam ABD topraklarında sosyalizmin savaş yıllarındaki olumlu etkisinin kalıcı olarak silinmesi için senatör McCarthy eliyle bir komünist cadı avı başlatıyor ve  özellikle kültür-sanat alanında solcular Amerikan Komünist Partisi üyesi ve vatan haini olmakla itham edilerek toplumsal hayatın dışına atılıyor, hapsediliyor. Bu gelişmelere ek olarak Amerikan İç Savaşı’nın ardından çözülmeyip adeta buzdolabına kaldırılan siyahi Amerikalılar hakları sorunu kanayan bir yara olarak toplumsal hayatın orta yerinde duruyor. Bu denklem 1959 yılında Küba Devrimi’nin başarıya ulaşmasıyla bambaşka bir aşamaya geliyor. 

120 bin Japon asıllı ABD vatandaşı savaş sırasında hayatlarından koparılarak çölün ortasındaki kamplarda 1945 yılı sonuna kadar kalmaya mecbur bırakıldı.

1963 yılında artık Bombingham olarak Birmingham’da ırkçılar tarafından atılan bomba sonrasında yaşanan ölümlere dair gazete kupürü.

1976 yılında 24 kişilik Küba eskrim takımını taşıyan uçağa karşı-devrimciler tarafından konulan bomba sonrasında uçaktaki 49 kişi hayatını kaybetti.

Emperyalizmin arka bahçesindeki ayrık otu: Küba

Bütün dünyada sermayenin çıkarları adına savaşlar çıkartan, 2. Dünya Savaşı sırasında Japon asıllı yurttaşlarına köle muamelesi yapıp toplama kamplarında tutan, sivillerin tepesine atom bombası atmaktan geri durmayan emperyalist merkez, burnunun dibindeki bu işçi sınıfı iktidarını asla kabul etmiyor. Devrim’e kadar Amerikan burjuvazisinin kuralların olmadığı kumarhanesi, uyuşturucu cenneti ve genelevi olan Küba, bir anda ellerinden kayıp gidiyor. Küba’daki rejim değişikliği sadece siyasi olarak değil ekonomik olarak da ABD tarafından kabul edilemez oluyor. Her türlü kanunsuzluğu gerçekleştiren mafyanın ötesinde adada önemli sermaye birikimi olan ABD’li firmalar derhal yanlışın düzeltilmesini talep ediyor.

Küba’daki Devrimin zaferinin ardından devrik ABD yanlısı Batista rejiminin artıkları soluğu ABD’de alıyor. Başta Miami ve New Orleans olmak üzere Meksika Körfezindeki çeşitli kentlerde Küba karşıtı faaliyetlere başlıyorlar.

*

Okuyucuyu burada ayrıntıya boğmadan sadede geleyim. Fabian Escalante yaptığı ayrıntılı araştırmayla katilin iddia edildiği gibi Lee Harvey Oswald olmadığını belirliyor. Zaten cinayeti araştırmak zorunda kalan Warren Komisyonu (1963-1964) ve Church Komitesi (1975) üyeleri yapılan çalışmalar sırasında ortaya saçılan pisliğe kendileri de şaşırıyor. Talimatla oluşturulan düzene sadık komiteler Oswald’ın cinayeti tek başına işlediğine hüküm veriyorlar vermesine ancak inandırıcılıkları olmuyor. Bu komiteler ABD Hükümeti ve güvenlik kurumlarının yasadışı şekilde siyasi partilerin içine sızdığını ve yurttaşlar üzerinde izinsiz tıbbi deneyler yapıldığını (COINTELPRO ve MKULTRA), yine ABD Hükümetinin kendi çıkarlarına uygun hareket etmeyen yabancı ülke liderlerinde yönelik suikastler düzenlediğini öğrendikten sonra bu bilgileri gizleyemiyorlar.

Devrimin ardından ABD’de Küba karşıtı yıkıcı faaliyetlere başlayanların belki de ilk eylemi 1960 yılı Şubat ayında adaya ziyarete gelen Sovyet Dışişleri Bakanı Anastas Mikoyan’ı protesto etmek oldu. Bu ekip daha o aşamadan beri ABD ile eşgüdümlü şekilde faaliyet göstermekteydi.

Küba karşıtı merkez

Konumuzu ilgilendiren ve emperyalist merkezlerin nasıl işlediğine dair veri biriktiren şey ise Mongoose Harekâtı. Buna göre doğrudan Beyaz Saray onayıyla girişilen oluşumun temel amacı Fidel Castro’nun öldürülmesi ve Küba’da rejim değişikliğinin sağlanması. Bunun için mafya artıkları, paralı askerler, Küba’daki eski rejimde egemen durumda olanlar bir araya getiriliyor. Doğrudan adanın iç siyasi atmosferinde huzursuzluk çıkarılmaya çalışılıyor. Küba havayollarına sabotajlar düzenleniyor, Küba kıyılarına saldırılar gerçekleştiriliyor. Meydana getirilen ordunun ekonomik olarak ayakta kalması için yasadışı yollardan para akışı sağlanıp devasa bir ekonomi kuruluyor. Kennedy’lerin başta onay verdiği ancak Domuzlar Körfezi fiyaskosunda başarısızlığa uğrayan işgal planlarının ardından Küba Füze Krizinin atlatılmasıyla beraber Küba karşıtı oluşumda Kennedy yönetimine karşı huzursuzluk had safhasına varıyor. Müstakbel ABD Başkanı Lyndon Johnson, silah tekelleri, Küba’da muazzam yatırımları heba olan devlet güdümlü mafya ve artık CIA - FBI ile hemhal hale gelmiş karşı-devrimci Kübalı paralı askerler olaya müdahale ediyor. Amaçları Kennedy’yi öldürerek daha saldırgan bir dış siyaset güdülmesini sağlamak ve bu süreçte Küba’yı hedef tahtasına koyarak Küba’nın işgalini sağlamak. Büyük bir komplo sonucu ABD Başkanını öldürmeyi başaran bu örgütlenme, Küba’yı suikastten doğrudan sorumlu tutma ve işgale girişme kısmını beceremiyor.

Küba’ya karşı saldırılar takip eden dönem şiddetini artırarak devam ediyor. Silah tekelleri ise hedefledikleri yüksek kâra Vietnam Savaşına tam boy dahil olunmasıyla beraber ulaşıyor. O dönemden bugüne kadar olan döneme bakıldığında emperyalist merkezin hala ayakta olduğunu görüyoruz. JFK Suikastinde ortaya çıkan devlet kurumlarının yasadışı unsurlarla ilişkisi, silah tekellerinin siyaseti belirleme düzeyi, kurumlararası ölümcül rekabet ise artarak devam ediyor.