TKP'nin 100. yaşında önemli çalışma: 'TKP’nin yüz yıllık tarihi, tarihimiz...'

TKP'nin kuruluşunun 100. yılında parti tarihi 4 ciltilik kapsamlı bir çalışmanın sonucu olarak okurlarıyla buluşacak. TKP'den yapılan açıklamada, 'Bilinmelidir ki, Türkiye’de bu ölçekte ve bu yaklaşımla bir tarih yazımı ilk kez gerçekleştiriliyor' denildi.

Haber Merkezi

Türkiye Komünist Partisi yüzüncü yaşını geride bırakırken parti tarihi kitap çalışması sonbahar aylarında arka arkaya dört kitap halinde yayınlanmak üzere son aşamaya geldi.

TKP'den yapılan açıklamada, 'Bilinmelidir ki, Türkiye’de bu ölçekte ve bu yaklaşımla bir tarih yazımı ilk kez gerçekleştiriliyor' denildi.

TKP tarafından yapılan açıklamada şöyle denildi:

TKP’nin yüz yıllık tarihi, tarihimiz... #TKP100Yaşında

Türkiye Komünist Partisi yüzüncü yaşını geride bırakırken parti tarihi kitap çalışması sonbahar aylarında arka arkaya dört kitap halinde yayınlanmak üzere son aşamaya geldi. Çalışmanın ayırt edici özelliği yüz yıllık tarihini, partinin güncel mücadelesi ve devrimci hedeflerinin ışığında, bütünü sahiplenerek eleştirel bir gözle yazma iddiasında olması. Dört kitap, partinin gelişim süreci, ulusal ve uluslararası sınıf mücadeleleri bağlamına yerleştirerek dönemlendirildi. Bilinmelidir ki, Türkiye’de bu ölçekte ve bu yaklaşımla bir tarih yazımı ilk kez gerçekleştiriliyor.

Kitaplardan ilki “TKP’nin Kuruluş Dinamikleri” başlığı altında Ekim Devrimi ve Türk burjuva devriminin kesişiminde komünizm mücadelesinin ilk yıllarını analiz ediyor.

İlk kitabın ardından, 1930’lardan 1950’lere partinin kesintilerle dolu ancak inançlı kadroların elinde devrimci arayışı terk etmeyen uzun dönemi ikinci kitabın konusu olacak.

İşçi sınıfı ve sol hareketin ülkedeki siyasi yaşamı belirler hale geldiği, partinin kitleselleşme yolunda önemli mesafe kaydettiği yıllar üçüncü kitapta inceleniyor.

Karşı devrimin etkisiyle sol tasfiye olurken Gelenek hareketinin bizi bugüne taşıyan partileşme süreci ve TKP’nin yeniden doğuşu ise son kitabın konusu olacak. 

Ekim ayında okurlarla buluşacak olan “TKP’nin Kuruluş Dinamikleri” kitabının, tarih çalışmasının bütününü değerlendiren girişinden bazı bölümleri paylaşıyoruz.

Kendi tarihini yazmak

Güncel süreçler siyasi tezlerin, yorumların, somut mücadelenin konusudur. Ancak biz tarihi ele alırken bugüne, 2020’ye kadar gelebildiğimizi varsayacağız. Elinizdeki çalışma öznenin kendisini, kendi oluşumunu yazmasıdır. Özne kendini nasıl nesneleştirebilir? Bilimin ve tarih yazımının kimi ekolleri bunu olanaksız sayacaklardır. Dört ciltlik Parti Tarihimizin özgünlüğü tam da buradadır. Başka araştırmacıların tarih yazımlarından birer kaynak olarak yararlanmanın ötesinde, bunları gerçeği aydınlatma ve işçi sınıfının mücadelesini bilince çıkarma güdüsünü izledikleri ölçüde saygıyla ve sempatiyle karşılıyor, çalışmamızın tamamlayıcı unsurları olarak kucaklıyoruz. Ancak biz bunların ötesinde kendi tarihimizi, kendi mücadelemizin bir silahı olarak yazma iddiasındayız.

Parti tarihi tam da parti tarafından yazılmalı

Burada tarih biliminde yöntem tartışmasına girmeyeceğiz. Ancak siyasi bir özne olarak Partinin kendi tarihini yazmasının bilimsellikle çelişeceğini reddediyoruz. Tersine “Parti Tarihi” tam da Parti tarafından yazılmalıdır. Üstelik burada Parti adına bu yazımı gerçekleştirenler, her kimlerse, kendilerini tarihini yazdıkları özne-nesne bütünlüğünden ayrıştırmayı bilimselliğin önkoşulu olarak görmemelidirler. Yine tam tersine, siyasi mücadelemizin tarihi bu anlamda ancak içeriden yazılabilir. Veya böyle bir yazım olmaksızın yapılacak tüm değerli tarihçi katkılarının ayakları havada kalacaktır.

Geleceği örme uğraşı

“… Geçmişi bir olaylar, olgular, kişiler deposu olmaktan çıkartıp büyük harfle Tarih haline getiren bugünle bağlanışıdır. Bugüne bağlanamayan geçmişin de analizi yapılabilir elbette. Ancak bu, bütün entelektüel meraklar gibi, asla yararsız olmayan, ama büyük ölçüde yalnızca meraklıları ve uzmanları ilgilendiren bir analiz olacaktır. Parti Tarihi dediğimiz araştırma nesnesi ise Parti bugün sürdüğü için, yani aynı zamanda bir özne olduğu için geniş kesimlerin ilgi alanına girer. Gelecekte ilgi çekmeye devam etmesi de esas olarak mücadelenin sürmesi ve ilerlemesi koşuluna bağlı olacaktır. Elinizdeki kitap tarihe not düşmek için değil, geleceği örme uğraşına güç katmak için yazılmıştır.”

İlk kitap: TKP’nin Kuruluş Dinamikleri

1920 gerçek bir dönüm noktasıdır. Dünyada savaş sırasında sosyal-demokrasinin kapitalizmin alternatifi olma iddiasını büsbütün terk etmesinden sonra işçi sınıfı adına yeni bir genel atılımı mümkün kılan, Rusya’da gerçekleşen Büyük Ekim Devrimi oldu. Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisi’nin Bolşevik kanadı Lenin’in 1917 Nisan Tezleri’nde ortaya attığı yeniden partileşme, bir komünist parti olma hedefini iki yıl içinde uluslararası alana taşıdı.

…1919’da Komintern’in kuruluşu bu bağlama oturur. Komintern bütün ülkelerde ve devrim coğrafyasının sınır boyundaki Türkiye’de devrimciler için örgütlenme çağrısıydı. Türkiye’de Ekim Devrimi'nden esinlenen, komünizmin vaatlerine gönül veren kurtuluşçu akımlar, söz konusu gelişmeler tarafından güçlü biçimde teşvik edilmiş oluyorlardı.

Öte yandan emperyalizmin yeniden paylaşım gündeminin önemli bir parçasını anlatan Doğu Sorunu, esas olarak Osmanlı İmparatorluğunun topraklarının ve bağlantılı alanların paylaşılması anlamına geliyordu. Birinci Dünya Savaşını, Türkiye olarak da adlandırılan Osmanlı Anadolu’sunun işgalinin izlemesi rastlantı değildi. Türkiye kendini bir ulusal kurtuluş problematiğinin içinde buldu. …Türkiye’de komünizm ulusal kurtuluş problematiğine doğmuş oluyordu.
...

Özetle kuruluşun güçlü iç ve dış dinamikleri vardır. Dış dinamikler Ekim Devrimi-Komintern bağlamına yerleşir. İç dinamiklerin ise bir öbeği Osmanlı işçi sınıfına ve aydın birikimine uzanırken, bir diğer öbeği ulusal kurtuluş platformundan besleniyordu. Bu son boyutta işgalcilerin karşısına anti-emperyalizmin, işbirlikçi saltanatın karşısına halkçılığın, işbirlikçiliğin eşlikçisi İslamcılığın karşısına laikliğin çıkmasının nesnel temelleri güçlüydü. Türkiye’de komünizm bu tarihsel bağlamda yurtsever, laik, halkçı bir kimlik kazandı. Bu kimliğin yanı başında yurtseverliği milliyetçilikle, halkçılığı dinsellikle karıştıran unsurlar, bunları harmanlamaya yönelik amatörce çabalar da kaçınılmaz olarak yer buldu.