Türkiye Komünist Partisi, TSK'nin Kuzey Irak'taki operasyon bölgesine yönelik PKK saldırısında 9 askerin hayatını kaybetmesi üzerine bir açıklama yayımladı.
Sınır ötesi operasyonların kaynağında sermaye sınıfının doymak bilmeyen kâr hırsının yer aldığını kaydeden açıklamada ''Onca yıl boyunca süren sınır ötesi operasyonlar sonucu Türkiye artık daha mı güvendedir?'' sorusu yöneltildi.
Türkçü, Kürtçü, İslamcı odakların birbirilerini beslediğinin altını çizen açıklamada bu yönelimlerin ''Türkiye Cumhuriyeti’nin meşruluğunun ortadan kalkmasıyla sonuçlanacak bir sürece ortak katkı koyduğu'' vurgulandı ve ''Hamasetle geliştirilen milliyetçi söylemlerin Türkiye toplumunu gerçeklere yabancılaştırmasına izin vermeyeceğiz'' ifadelerine yer verildi.
Türkiye'nin yurtdışındaki askeri varlığını sonlandırması istenirken, ''Hiçbir ülkenin güvenliği fiziken başka bir ülkenin sınırları içinden sağlanamaz'' denildi.
Açıklamanın tamamı şöyle:
''12 Ocak akşamı çok sayıda asker yaşamını yitirdi, yaralandı. Saldırı Türkiye sınırları içinde değil dışında gerçekleşti.
Biliyoruz ki; Türkiye’nin, başta Suriye ve Irak olmak üzere yabancı ülke topraklarındaki askeri varlığının gerçek sebebi sermaye sınıfının doymak bilmez kâr hırsıdır.
Ve yine biliyoruz ki; sermaye sınıfı yayılmacı heveslerini tatmin edebilmek için AKP eliyle görülmedik bir fırsat yakalamış, dış politikanın temel referanslarını Cumhuriyet’le hesaplaşma çizgisinde yeni-Osmanlıcı yaklaşımla revize edebilmiş ve bu sayede de yabancı ülkelerdeki askeri varlığını kılıfına uyduracak zemini yaratma cüretini gösterebilmiştir.
Başka ülkelerin toprak bütünlüğünü hiçe sayan bu kanlı oyun, Türkiye’nin güvenliği bahane edilerek devreye konmaktadır. Ülkemizin güvenliği için gerekli sınırlar başka ülkelerin toprakları üzerinden çizilmek istenmektedir.
Soruyoruz: Onca yıl boyunca süren sınır ötesi operasyonlar sonucu Türkiye artık daha mı güvendedir?
Bu dış politika tavrı Türkiye’nin sınır güvenliğini, halkın huzur ve refahını, kent merkezlerini, meydanları, caddeleri patlayan bombalardan koruyabilmiş midir?
Aksine, hedefleri muğlak, süreleri belirsiz, içerik ve detayları kamuoyundan gizlenen ve askeri açıdan da elverişsiz koşullara hapsedilen bu operasyonlar komşu ülkelerin toprak bütünlüğü kadar askerlerin can güvenliğini de hiçe sayan bir noktaya taşınmıştır. Türkiye kendi güvenliğini çok sayıda bölgesel ve uluslararası gücün kıyasıya rekabet ve çatışmaya girdiği bir alandaki varlığı üzerinden temellendiremez, güvenlik böyle sağlanmaz!
Türkiye’nin yabancı ülkelerdeki askeri varlığı Türkiye’de emperyalizmin türlü ajanlarının, cihatçı grupların, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını gayrimeşru gören anlayışın tutunmasına, faaliyetlerini sürdürmesine alan açmaktadır. Bütün yabancı askeri üsler ve personelin kapı dışarı edilmesi ne derece zorunluysa, hükümetin yurtdışındaki askeri varlığını sonlandırması da o derece zorunludur.
Türkiye’nin Irak ve Suriye sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği artık belirsiz hale gelmiş, hatta bu sınırlar silinmiştir.
Saldırının kaynağı bellidir, saldırılar PKK tarafından üstlenilmektedir. Bu tabloya bakıp en kaba haliyle “terörle mücadele”ye sıkıştırılmış yaklaşım, PKK ile mücadelenin yıllardır başka ülke topraklarında sürmesinin sonuçları olacağını görmezden gelmekte ısrar etmektedir. Ayrıca böyle bir bakış ne yanlış iç ve dış politikayı ne ABD ile ilişkileri ne Türkiye’nin NATO üyeliğini ne de Türkiye’deki adaletsizlik ve eşitsizlikleri gündeme almaya izin vermektedir.
Bugün PKK; siyasal stratejisi, hedefleri, müttefikleri ve yöntemleri itibariyle sorgulanmalı ve mahkum edilmelidir. AKP iktidarının herkesin bildiği uygulamaları ve geçmişten bugüne Kürtlerin uğramış olduğu haksızlıklar, bu gerçeğin üzerini örtemez.
Askerlerin kaybına ilişkin hiçbir sorumluluk üstlenmemekte kararlı olan siyasi iktidar da gençlerimizin nerede ve neden görevlendirildiklerini açıklamakla yükümlüdür. Türkiye’nin ağır sorunlarının “terörle mücadele” gerekçesiyle buzdolabına kaldırılıp gözler önünden kaçırılmasına izin vermeyeceğiz.
Türkiye’de Cumhuriyet’le kavga edenler bir tarafta Lozan’la hesaplaşıp Sevr’i referans vermekte ve ona göre faaliyet yürütmekte, bir tarafta ise Sevr’in gerisine Abdülhamitlere gidip “bölgesel güç” masallarının ardına sığınmaktadır. Cumhuriyet’le kavga edenlerin ortaklıkları açıkça Osmanlıcılıktır.
Geniş toplum kesimleri Türkçülük, İslamcılık, Kürtçülük gibi yanlış taraflaşmalara ittirilmekte, Türkiye Cumhuriyeti dağılmaya sürüklenmektedir.
Solun bu çizgilerin herhangi biriyle şu ya da bu biçimde ilişkilenmesi, yakınlaşması ya da bu çizgilere anlayış göstermesinin maliyeti çok büyük olacaktır.
Türkiye kapitalizminin yayılma refleksi yeni-Osmanlıcı ideoloji ile harmanlanarak Türkiye’nin başka ülkelerin iç işlerine ve egemenlik haklarına müdahale etmesini meşrulaştıran ikiyüzlü bir “güvenlik” doktrini halini almıştır.
Hiçbir ülkenin güvenliği fiziken başka bir ülkenin sınırları içinden sağlanamaz. Bu tutum ilkesel olmanın ötesinde somut gerçekliğe de bire bir oturmakta, Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki askeri varlığı ülkemizin güvenliğini tehdit etmektedir. AKP iktidarı, Türkiye’nin bu iki ülkenin hükümeti ile bir anlaşma olmaksızın bu ülkelerde askeri varlığını sürdürmesinin ne anlama geldiğini halkımızdan gizlemektedir.
Ülke güvenliği ile gerekçelendirilen yabancı ülkelerdeki askeri varlığın asıl kaynağı Türkiye’deki büyük şirketlerin kâr arayışıdır. Bugün Irak’ın Kürt bölgesinde büyük paralar kazanan patronların önemli bölümü “milliyetçi” eğilimdedir. Yarın Suriye’nin yeniden inşasında pay kapmak isteyecek Türk firmaları için Türkiye’nin ya da halkımızın güvenliği de değil kendi kasalarının dolması belirleyici olacaktır.
Artık yeter! Türkiye bizim için birbirinin karşısındaymışçasına konumlanan ama aslında birbirini besleyen iki, hatta üç zihniyete teslim edilemeyecek kadar değerlidir.
Daha fazla gencimizin emperyalist emellere kurban edilmesine de, Türkiye toplumunun Türkçü, Kürtçü, İslamcı odaklar eliyle çok tehlikeli olabilecek bir sürece sokulmasına da, hamasetle geliştirilen milliyetçi söylemlerin Türkiye toplumunu gerçeklere yabancılaştırmasına da izin vermeyeceğiz!
Türkiye’ye egemen olan sömürü düzenini değiştireceğiz. Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin gayrimeşru ilan edilmesine, ortadan kalkması gereken bir siyasi birim olarak görülmeye başlanmasına asla fırsat tanımayacağız.
Bugün Türkiye’de Kürtçü, Türkçü, İslamcı yönelimlerin tamamı Türkiye Cumhuriyeti’nin meşruluğunun ortadan kalkmasıyla sonuçlanacak bir sürece ortak katkı koymaktadır.
Burada bize düşen bu ülkenin çok küçük bir azınlığını, sömürücüleri ve asalakları dışarıda bırakarak ülkenin tümünü, emekçi insanlarımızı birleştirecek değerleri savunmaktır. TKP bu doğrultuda sözünü söyleyecek, halkımızı ve ülkemizi tehdit eden yıkım ekibinin parçası olmayacaktır. Bizim yıkmamız gereken bu çürümüş sömürü düzenidir.
Bir kez daha başımız sağ olsun.''