Teşekkürler kızlar!

Tüm güçleriyle rakip takımın sahasına indirdikleri sayılar büyük bir coşku yarattı hepimizde. Çünkü biliyoruz biz de aynı güçle sermayeyi ve gericiliği yeneceğiz. 

Senem Doruk İnam

Dün yüreklerimizi ağzımıza getiren, kıran kırana bir maç izledik ve milli takımımız şampiyon oldu. Tüm Türkiye büyük bir sevinç yaşadı.

Şampiyonluk maçı, büyük kentlerin birçok noktasına kurulan dev ekranlarda büyük kalabalıklarla izlendi. Maçın yarattığı heyecan kalabalıklarla birlikte büyüdü, büyük bir coşkuya ve kazanma isteğine dönüştü ve kazandık. Bu çok büyük bir başarı. 

Kadın sporcularımızın tüm turnuva boyunca gösterdiği mücadele, çaba ve isteği hepimiz hissettik. Sahada kendisine güvenen, ne yaptığını bilen, dersine iyi çalışmış ama en önemlisi birbirine sımsıkı tutunan bir takım ve birlikte güçlü olduğunu hissettiren kadınlar vardı. Onlar sayıları alıp birbirlerine sarıldıkça biz gülümsedik, kazanma isteklerine ortak olduk. 

Bu büyük başarı halkımız ve ülkemiz için çok anlamlı. Kadın milli voleybol takımımızın geçmişten bugüne gösterdiği sportif başarılar, ülkemizde çok daha fazla takip edilen ve taraftar olunan futbolun tekliğini de kırmak için önemli bir adım. Voleybol artık Türkiye’de önemli bir gerçek. Bir spor dalının, kadınların başarısı ve inadıyla  ülkemizde yaygınlaşmasının da ayrıca önem taşıdığını söylemeden geçmeyelim.

Gülümseyen yüzleri ile bizlere bu coşkuyu, heyecanı ve gururu yaşattığı için tüm takıma teşekkür ediyoruz.

Peki, ülkenin büyük bir çoğunluğu kazanılan başarıya odaklanırken, final maçına giden süreçte ortaya çıkan tartışmalar ne anlama geliyor?

Bu tartışma başlığı yeni değil, Kadın voleybol takımı üzerine daha önce de çok sayıda şey söylendi. 

Hatırlayalım, bundan üç yıl önce kadın düşmanlığı ile bilinen ilahiyatçı İhsan Şenocak kadın voleybol takımımızı hedef alarak; “İslamın kızı! Sen oyun alanlarının değil, imanın, iffetin, ahlakın, hayanın, edebin sultanısın; sen ‘burnunu göstermekten utanan’ anaların evladısın…” demişti. 

Bu düşünce sadece Şenocak’a mahsus değil.

İçlerinde AKP’li siyasetçilerin de yer aldığı, tarikat bağlantıları açık olan birçok isim hem geçmişte hem de bugün kadın sporcuların kılık kıyafetine, cinsel yönelimlerine saldırmaktan hiç geri durmadı.

Birçok kişinin sahada gördüğü genç ve güçlü kadın profili, AKP’nin dayattığı kadın imajı ile tepeden tırnağa bir tezatlık içerisinde. Mücadele eden, kararlı, toplumsal yaşamın içerisinde var olan, sanatta ve sporda öne çıkan bir kadın profili kadına dayatılan rolün tamamen dışında. 

Kadın voleybolcuların başarısıyla birlikte tartışılan şey aslında bu. 

Tek başına şort boyu ya da Ebrar’ın cinsel yönelimi değil… 

Buraya sıkışan bir tartışma yanıltıcı. Düzenin ihtiyacı olan şey, toplumun vıcık vıcık bir dinci gericilikle kuşatılması, tarikatların her alanda palazlanması, eğitim sisteminin kökten bir cahilliğe dönüşümü ve Türkiye’nin ilerici birikiminin ortadan kalkmasıdır.

Toplumun tamamen ele geçirilmesinde doğası gereği kadınların kazanımlarının ortadan kaldırılmasına ihtiyaç var.

Niyet okumayalım fakat siyasette yapılanların ya da yapılmayanların işaret ettiği net ve tabii sonuçlar olur. Yarı final maçından sonra iktidar kanadından, Erdoğan da dahil olmak üzere, geniş bir kesimin finale kalmış milli takımı tebrik etmemiş/edememiş olması önemli bir işaret. Erdoğan’ın, yarı final maçının oynandığı saatlerde Teknofest’de olan “başka” bir genç profili Türkiye yüzyılının temsilcisi olarak işaret etmesi, bizim niyet okumamıza gerek kalmayacak kadar yalın bir tutum.

A Milli Kadın Voleybol Takımının verdiği fotoğraf ve çok sayıda insanın bu fotoğrafla kurduğu duygudaşlık, iktidarın önüne koyduğu Türkiye Yüzyılı hedefiyle uyuşmuyor. İşte rahatsızlığın, saldırıların, hıncın, takımı ve oyuncuları itibarsızlaştırma gayretinin nedeni bu. 

Paranın egemen olduğu bir düzende emek sömürüsünün üzerini örtmenin en kullanışlı araçlarından biri, toplumu dinle geriye çekmek.

Sermaye açısından başka bir enstrüman ise hiç tartışmasız sanat ve spor alanında yürüttükleri faaliyetler.

Sanat alanının bankalarla anılması ya da sporun güçlü sermaye grupları tarafından finanse edilmesi artık neredeyse kabullenilmiş bir gerçekliğe dönüştü.

Masum gibi görünse de sanat ve spor alanlarının sermaye egemenliğine terk edilmesi, toplumun ilerlemesi ve gelişmesi açısından çok önemli olan bu alanların düzen eliyle kontrolü ve kötürümleşmesi anlamını taşıyor.  

Dünyada ve ülkemizde kapitalizmin sanat ve spor alanlarına ekonomik güçleriyle girmesi, hem sömürü mekanizmalarının gizlenmesi hem de ortaya çıkan aklanma ihtiyacı ile ilgili.

Kapitalistler milyonlarca dolarlık yatırımlarıyla sözüm ona kendilerini aklarken, sözü edilen bu iki alanı ne yazık ki devasa birer endüstriyel sektör haline dönüştürdüler.

Bu durumla ilgili onlarca hatta yüzlerce örnekten birini yazımızın da konusu olan A Milli Kadın  Voleybol Takımımızdan verelim. Milli Takım’ın ana sponsorlarından biri, ABD kökenli P&G (Procter & Gamble) şirketinin bir ürünü olan, Orkid. 

Ülkemizde, “bedenim, özgüvenim, yaşam tarzım ve özgürlüğüm” sloganlarını öne çıkaran ve kadın temsiliyetini taşıdığını iddia eden bu markanın ürünü olan hijyenik pede gelen zamlar şirketin Avrupa’daki kâr oranlarının katlanarak artmasına birincil neden. Yani mesele kadınlar değil kâr.

Bir tarafta hijyenik pede gelen zamlar yüzünden kârlarını katlayan bir şirket diğer tarafta ise gelen bu zamlar yüzünden en temel kadın haklarından biri olması gereken hijyenik pede ulaşamayan milyonlarca kadın. 
İşte sermayenin kadına biçtiği özgürlük yalanı! 

Sanat ve spor alanındaki sermaye egemenliği aynı toplumun dinci gericilikle kuşatılması gibi sömürünün derinleşmesine ve gizlenmesine hizmet ediyor.

Sözü edilen bu iki alan için gericilerin açtığı tartışmalar ve sermayenin verdiği sponsorluklar ilk bakışta bazı tezatlıklar taşıyor gibi görünse de aslında birbirini besleyen, birbirine yer açan ideolojik bir bütünlük.

Bu yüzden sermayeye ve dinci gericiliğe karşı mücadele de bir bütün olmak zorunda.

Dün kadın sporcularımızın yüzlerinden okunan mücadelecilik hepimiz için umut oldu. 

Tüm güçleriyle rakip takımın sahasına indirdikleri sayılar büyük bir coşku yarattı hepimizde. Çünkü biliyoruz biz de aynı güçle sermayeyi ve gericiliği yeneceğiz. 

Ülkemizin kurtuluşu gerçek bir laiklik ve eşitlikçi bir düzen ile mümkün. 

Ve biz bu kavgayı mutlaka kazanacağız.

Tıpkı dün kazandığımız gibi…

Teşekkürler kızlar!