Suruç: Failleri devletçe korunan katliam

Önceden bilinen bir saldırıydı Suruç. Saldırıyla ilgili pek çok istihbarat alınmıştı ama önlem alınmadı, adeta göz yumuldu. Suruç’ta 33 genç, IŞİD’in canlı bomba saldırısı sonucu hayatını kaybetti. Aradan beş yıl geçti ve o günden bu yana sorumlular yargılanmadı, katiller korundu, yargılamaysa müsamereye döndü.

Ali Mert Canel

20 Temmuz 2015'te Kobane’deki çocuklara oyuncak götürmek için Urfa'nın Suruç ilçesinde Amara Kültür Merkezi’nin önünde bir araya gelerek basın açıklaması yapan Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyelerine yönelik Abdurrahman Alagöz isimli IŞİD üyesinin gerçekleştirdiği canlı bomba saldırısı ile 33 kişi öldü, 100'den fazla kişi yaralandı. Aradan geçen 5 yılda failler cezalandırılmadı, üstelik ödül bile verildi.

Davada katliama ait deliller eksik toplanmıştı, dosyaya gizlilik kararı konduğu için avukatlar davadaki bilgilere erişemedi. Olaya ilişkin görüntülerin kesildiği bilirkişi raporları ile ispatlanmasına rağmen avukatların araştırma istekleri mahkeme tarafından gerekçesiz şekilde reddedildi. İdianamenin hazırlanması 18 ayı buldu. Katliamda sorumluluğu olan Suruç Emniyet Müdürü’ne “ödül” gibi ceza verildi, zor bela açılan davanın tek sanığı duruşmaya bile getirilmedi. Suruç Katliamı'ndan üç gün önce IŞİD üyesi Halis Bayancuk'un İstanbul Ömerli'de cihat çağrısı yapması ve tüm bunlar göz göre göre gelen bir katliamın nasıl üzerinin örtülmek istendiğinin ayan beyan göstergesi olarak karşımıza çıktı.  İşte katliamdan bugüne yaşananlar...

20 Temmuz günü neler oldu?

Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu üyeleri Kobani’deki çocuklara oyuncak götürmek için Urfa'nın Suruç ilçesinde bir araya gelerek Amara Kültür Merkezi önünde  basın açıklaması yapıyordu. Saat 11.50'de IŞİD üyesi Şeyh Abdurrahman Alagöz'ün kitle içerisinde kendisini patlatması sonucu onlarca insan hayatını kaybetti, yaralananlar oldu. Olayın ardından IŞİD saldırıyı üstlendi.

Tanıkların ifadesine göre polisler 'üst düzey güvenlik' önlemlerini almamış, ayrıca polislerin olay yerine uzaklığı ve katliamdan sonra da olay yeri ile mesafeyi korumaları dikkat çekmişti.

Katliama 'yayın yasağı'

Her katliamdan sonra getirilen yayın yasağı burada da uygulanmış,  AKP'nin katliama ilişkin ilk hamlesi bu olmuş ardından soruşturmaya gizlilik kararı getirilmişti.

Katliamdan sonra 'yandaş medya' boş durmadı

Katliam sonrası Star ve Akşam gazetelerinin bir numaralı gündemi AKP ve IŞİD'i aklamak oldu.  AKP'nin almadığı önlemlere ve saldırıya göz yummasına değinmeyen  'yandaş medya' saldırıda katledilen gençleri hedef aldı. Daha sonraki günlerde katliamı IŞİD'in değil PKK'nin yaptığını ileri sürdü.

Yaşanan katliamda HDP'li vekillerin ölmemiş olmasına üzülen Star gazetesi şu soruları sıraladı: "En ufak bir eylemi dâhi kaçırmayan ve o günkü basın açıklamasına katılacakları belirtilen HDP’li vekiller neden orada yoktu?", "1 gün önce Suruç’ta bulunan Yüksekdağ, eski partisi ESP’nin yapılanması SGDF’nin basın toplantısına neden katılmadı?"

Bu soruları soranlar, her eylemde bütün gövdesiyle hazır bulunan emniyet teşkilatının neden "uzaktan önlem almayı" tercih ettiğini sormaya ihtiyaç duymuyordu elbette!

Kim bu katliamın failleri?

Katil  Abdurrahman Alagöz, Adıyaman’da “Dokumacılar” adı verilen ve onca zaman İslam Çay Ocağı adında bir mekanda açık faaliyet yürüten bir grubun içindeydi..  Ne hikmetse uçan kuşu takip edenlerin Dokumacılar'dan haberi yoktu.

Abdurrahman Alagöz'ün kameralara takılan görütülerde üç saat boyunca Suruç sokaklarında elini kolunu sallayarak gezdiği, herhangi bir engelle karşılaşmadan alana girdiği görülüyor.

Abdurrahman Alagöz'ün, abisi ile birlikte "terör nitelikli kayıp" olarak kaydının olduğu, 6 aydır kayıp olduğu, babasının 2 ay önce İl Emniyet Müdürlüğüne iki oğlu için de ihbarda bulunduğu ortaya çıktı.  Failin abisi Yunus Emre Alagöz ise, katliamdan  3 ay sonra 10 Ekim'de Ankara'da gerçekleşen ve 100 kişinin ölümüne yol açan bir başka katliamın intihar bombacısı oldu.

Davada şimdiye kadar Yakup Şahin isimli şahıs sanık olarak yargılanmakta. Bu kişi Ankara Katliamı davasında da sanık konumunda. 14 duruşmadır mahkeme salonuna getirilmeyen Yakup Şahin hakkında Davutoğlu olay günü “Canlı bombayı yakalayıp adalete teslim ettik” sözlerini kullanmıştı.  

Emniyet bir ay ve bir gün önce uyarmış

Devletin bu isimden haberdar olduğunu ve Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğü’nün katliamdan 1 ay önce söz konusu şahsın olası bir canlı bomba saldırısına karşı uyarı içeren yazışmalar yaptığı, katliamdan 1 gün önce yeniden uyarıda bulunduğu biliniyor. Dönemin Suruç Emniyet Müdürü Mehmet Yapalıal’a “görevi kötüye kullanma” suçlamasıyla dava açıldı. Suruç Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan bu davanın gerekçeli kararında, o tarihlerde emniyet birimleri arasında yapılan yazışmalar da yer aldı.

Yazışmalara göre, Adıyaman İl Emniyet Müdürlüğü 10 Haziran 2015 tarihinde Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğü’ne bir yazı gönderiyor.  Abdurrahman Alagöz’ün terör nitelikli kayıp şahıs olduğunu bildiriyor. Bunun üzerine Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğü 13 Haziran 2015 tarihinde Suruç İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne bildirimde bulunuyor. Söz konusu şahsın görülmesi durumunda TEM Şube Müdürlüğü’ne bilgi verilmesini istiyor.

"Kayıp şahıs"la ilgili yazışma hakkında tespit

İlçede görev yapan polislere benzer bir uyarı katliamdan bir gün önce bir kez daha yapılıyor. Katliamdan bir gün önce, yani 19 Temmuz’dan itibaren "canlı bomba" uyarısı yapılıyor. Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğü, 17 Temmuz’da “Takviye Kuvvet” başlığıyla yapılan yazışmada şu ifadelere yer veriyor: “Suruç ilçesinde yaşanması muhtemel olayların önlenmesi, müessif bir olayın yaşanmaması amacıyla 19.07.2015 tarihinden itibaren ikinci bir emre kadar aldırılan emniyet tedbirleri aşağıya çıkarılmıştır. Görev alan tüm personel meydana gelebilecek canlı bomba saldırıları vb. konulara karşı görev yerlerinde dikkatli duyarlı ve müteyakkız bulunacaktır.”

Bir gün önce yapılan yazışma hakkında kayda geçenler...

Katliamda sorumluluğu olduğu gerekçesiyle “görevi kötüye kullanma” suçlamasıyla yargılanan iki polisten biri olan Ahmet Oğuz Davarcı verdiği ifadede emniyet müdürü Mehmet Yapalıal'ı suçladı.

Katliamın ardından ne söylediler?

Ahmet Davutoğlu, Suruç Katliamı’ndan sonra çok sayıda militanın intihar saldırısı düzenleyeceğini tespit ettiklerini ancak bu kişiler eyleme geçmeden tutuklanamayacaklarını söyledi.

22 Eylül 2014’te Anadolu Ajansı’nın geçtiği haberde Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Herkesin saygı duyduğu IŞİD’in de üzmek istemeyeceği geniş bir kesim var” dedi. Bu demecin üzerinden henüz bir yıl geçmeden katliamın yaşanması ise şaşırtmadı.

Dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu geçtiğimiz günlerde de  “Eğer 7 Haziran ile 1 Kasım arasında olanların ne olduğunu açıklarsak kimse yerinde oturamaz” ifadesini kullanmıştı.

Suruç'ta 33 kişinin katledilmesiyle ilgili açılan davanın 12’nci duruşmasında, "Konuşursam kimsenin yüzüne bakamazlar" diyen dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun dinlenmesi talep edildi.

AKP'nin yandaş "yazarı" Cemil Barlas, Suruç'taki katliamın ardından "koalisyon demek puslu hava demek.. patlatırlar tabi bombayı.. şimdi hava daha da puslandı.. kurtlar şehirde.." diyerek tweet attı. Barlas daha önce de twitter'daki bir yazışmasında "Kobani'de IŞİD'ciyim" demişti.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Suruç'taki katliamla ilgili olarak, "Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu isimli paravan bir oluşumun, 'Kobanê’yi beraber savunduk, beraber inşa ediyoruz' kampanyası çerçevesinde toplanan kalabalığın Suruç’a hareketi felaketle sonlanmıştır" dedi.

Suruç'ta yaşanan katliam sonrası Suruç'a giden Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Olay ilginçtir.

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç Suruç’taki saldırıda “Hiçbir HDP’li ölmedi” dedi. Ardından bu sözler kamoyunda tepkiyle karşılandı.

Suruç Emniyet Müdürü’ne 7 bin 500 lira para cezası verildi. Alay eder gibi ceza 12 taksite bölündü. Böylece katliamla ilgili tek kamu görevlisine açılan davanın cezası taksitlendirilerek adeta kurbanlarla alay edildi.

Davanın seyri

Katliamın üstünden üç gün geçtikten sonra “dosya içindeki belgelerin incelenmesinin soruşturmanın amacını tehlikeye düşüreceği” gerekçesiyle gizlilik kararı getirildi.

Gizlilik kararıyla yürütülen soruşturma neticesinde katliamdan 18 ay sonra iddianame ortaya çıktı. Urfa Cumhuriyet Başsavcılığı'nın hazırladığı iddianamede, biri tutuklu üç sanık hakkında “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, silahlı terör örgütüne üye olma, tasarlayarak ve yangın, su baskını, tahrip, batırma, bombalama ya da nükleer, biyolojik, kimyasal silah kullanarak öldürme” suçlarından 34’er kez, “tasarlayarak ve yangın, su baskını, tahrip, batırma, bombalama ya da nükleer, biyolojik, kimyasal silah kullanarak öldürmeye teşebbüs etme” suçlarından da 70’er kez olmak üzere  toplam 104’er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis talep edildi.

İddianamede katliamın failleri olarak canlı bomba Şeyh Abdurrahman Alagöz, 10 Ekim Katliamı’nı organize eden ancak Antep’teki bir hücre evi baskınında öldükleri iddia edilen Yunus Durmaz ve Halil İbrahim Durgun, 10 Ekim Katliamı Davası’nın sanıklarından Yakup Şahin, firari olduğu belirtilen IŞİD’in Türkiye-Suriye Sınır Sorumlusu Deniz Büyükçelebi ve IŞİD Emiri İlhami Mali gösterildi.

Deniz Büyükçelebi ve İlhami Ballı  Suriye’de bulunduğundan, diğer sanıklar Yunus Durmaz ve Halil İbrahim Durgun'unsa 'öldükleri' iddia edildiğinden davanın tek sanığı Yakub Şahin olarak görülüyor. Hazırlanan iddianamede, devlet yetkililerinin sorumluluğuna ise hiç yer verilmedi.

Katliamın emrini Türkiye şeyhi verdi

İstibarat raporlarına da baktığımızda katliam emrini IŞİD'in Türkiye şeyhi İlhami Ballı'nın verdiği görülüyor. Suruç ve Ankara’daki saldırının ardından "terör ve istihbarat" birimlerince hazırlanan raporda Balı’yla ilgili şu değerlendirmeye yer verildi:

''Yakın zamana kadar istihbari takipte olan, Suriye’deki konumu belirlenen kişi ile 2014 yılının sonlarına doğru bağlantının kesildiği, sözkonusu kişinin yabancı ülkelerin istihbaratlarıyla bağlantılı çalıştığının değerlendirildiği, Türkiye’ye yönelik saldırıların hedef noktasını belirleyen kişi olduğu, eylemi finanse edip, talimatı verdiği, canlı bomba eyleminde kullanılacak kişileri belirleyerek eğittiği, bu kişilerin Türkiye’ye geçişini, ülke içindeki lojistik ve barınmalarını sağladığı...''

Davanın müşteki avukatları, katliamın soruşturma ve yargılama sürecine ilişkin hazırladıkları raporda İmam Abdullah Ömer Aslan’ın olay yerindeki insanlar tarafından yakalanarak kolluğa teslim edildikten sonra hakkında hiçbir işlem yapılmadığı ancak Arslan’ın telefonu incelendiğinde Suriye tarafındaki kişilerle çok fazla görüşme gerçekleştirdiğinin ortaya çıktığı vurgulandı. İmam hakkında soruşturma kararı yürütülmesine rağmen hakkında herhangi bir yakalama kararı verilmedi.

Davanın ilk duruşması katliamdan 21 ay sonra 4 Mayıs 2017’te Hilvan Adliyesi Urfa 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı. Davanın tek tutuklu sanığı Yakup Şahin, yargılandığı ve aynı gün görülen 10 Ekim Katliamı Davası’na katıldığı için Suruç davası sanıksız başladı.

14 Temmuz 2017’de görülen ikinci duruşmada ise Yakup Şahin’in duruşmaya bizzat getirilmesine oy çokluğu ile karar verildi. Fakat davanın tek tutuklu sanığı Yakup Şahin, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla katıldığı duruşmada, "adalete güvenmediğini" belirterek susma hakkını kullandı.

28 Ağustos 2018'de görülen 6.duruşmada tutuklu yargılanan tek sanık Yakup Şahin kendisini skandal ifadelerle "Benim yaptığıma inanıyorsanız, aranızda erkek yok mu gitsin ailemi öldürsün" sözleriyle savunmaya kalktı.

Müşteki avukatların bütün duruşmalarda tekrarladıkları davanın 10 Ekim Katliamı davası ile birleştirilmesi talebi her seferinde reddedildi.

Hiçbir yetkisi olmayan kurum: TBMM

CHP’nin "Toplumsal barışı tehdit eden artan terör olaylarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla" verdiği önerge AKP oylarıyla reddedildi.

TÜSİAD'dan timsah gözyaşları

AKP'nin sınırötesi harekatlarına lojistik destek sağlayan TÜSİAD'sa yaptığı açıklamada olayı "demokrasi ve toplumsal huzuru hedef alan ağır bir saldırı" diye nitelendirdi ve "insan hakları, demokrasi ve laiklik kavramlarına sahip çıkma" çağrısı yaptı.

İhmal değil

Aradan geçen yaklaşık 5 yılda katliam davasında neredeyse hiçbir ilerleme sağlanamazken, ortalıkta elini kolunu sallaya sallaya gezen IŞİD'liler, elle tutulur bir dava açamayanlar, birbirini kollayanlar... Ortada bir  ihmalin varlığını değil göz göre göre gelen bir katliam ve hala adaletin işlemediği bir hukuk olduğunu gösteriyor. AKP'nin Suruç Katliamı'yla ilgili tutumu ancak Davutoğlu'nun dediği gibi "Kendini patlatan canlı bombaları yakalayıp adalete teslim etmek..."