SÖYLEŞİ | Prof. Dr. Haluk Gerçek: Otopark ihtiyaç değil, problem

İTÜ İnşaat Fakültesi Eski Öğretim Üyelerinden ulaşım uzmanı Prof. Dr. Haluk Gerçek büyükşehirlerdeki otopark ihtiyacına yönelik hatalı tutumları değerlendirdi.

Gülsün Gökalp

İTÜ İnşaat Fakültesi Eski Öğretim Üyelerinden ulaşım uzmanı Prof. Dr. Haluk Gerçek büyükşehirlerdeki otopark ihtiyacına yönelik hatalı tutumları değerlendirdi.

Otopark konusunun yerel yönetimler tarafından yanlış biçimde ele alındığını söyleyen Gerçek, otopark talebi karşılanması gereken ihtiyaç olarak görülürse sorunun kendisinin yeniden üretileceğini söylüyor. 

Gerçek, otopark talebinin yönetilmesi gereken bir talep olduğunu bunun kararlı bir biçimde ele alınması durumunda trafik, çevre ve sağlık sorunlarından kaçınmanın mümkün hale gelebileceğini anlatıyor.

Gençlerin çevre konusunda daha duyarlı yetiştiğini söyleyen Haluk Gerçek, merkez ilçelerde kent dostu yönetimler oluşturmanın mümkün olduğunu, seçimlerde otopark popülizminin ufku dar bir yaklaşımı işaret ettiğini vurguluyor.

- Bu röportajın amacı, İstanbul’da özellikle yoğun kalabalık nüfusa sahip belli başlı ilçelerde “Otopark bir ihtiyaç mı, bir problem mi” sorusuyla birlikte ortaya çıktı. İstanbul’daki araç kalabalığını nasıl yorumlamalıyız, sayılar bize neyi ifade ediyor?

İstanbul’daki otomobil sayısı artışta son yıllarda. Yine TÜİK verilerine göre 3 milyonun biraz üstünde otomobil var İstanbul’a kayıtlı olarak. Yani bin kişi başına aşağı yukarı 191 –200 civarında otomobil düşüyor. Yani her 5 kişide birinin otomobili var İstanbul’da. Bu çok yüksek bir rakam değil. Yani Avrupa kentlerinde her iki kişiden birisinin otomobili var.

- Ama buna rağmen bu artış devam edecek.

Şimdi buradaki sorun, otomobil sahipliğinin artması ile otomobil kullanımının birbiriyle ilişkili fakat aynı zamanda da -politikalar açısından- birbirinden ayrılması gereken iki konu olduğu. Yani otomobil sahibi olan her kişinin otomobilini günlük yolculuklar için kullanması gerekmiyor.

'Ne kadar otopark yaparsanız talep o kadar artar'

Otopark meselesi de, otomobil sahipliğine otomobil sayısına bağlı olarak belirlenen bir talep olarak ortaya çıkıyor. Genelde gerek yerel yönetimler gerek ilçe belediyeleri otomobil sayısının ve otomobille yapılan yolculukların artması karşısında daha fazla otopark kapasitesi yaratılması gerektiğini düşünüyorlar. Yani temel sorun burada başlıyor. Çünkü ne kadar çok otopark yaparsanız talep o kadar artmaya devam eder.

- Her dönem yerel yöneticiler otopark yapmayı başlıca görevleri arasında görüyor ve böyle vaatlerde de bulunuyorlar. Hatta seçim öncesi, seçim kazanma, oy oranını artırmak kaygılarıyla da otopark konusuna daha popülist yaklaşıyorlar. Bu doğru bir gereksinim mi? Yani şahsi araçlar için, kentin ana merkezlerinde otopark yapma görevi, yerel yönetimlerin başlıca görevleri arasında mıdır?

Hayır, kesinlikle değil. Çünkü, biraz önce de söylediğim gibi, özellikle kentin merkez bölgelerinde kent mekânının otomobillere değil, insanlara, yayalara, bisikletlilere, yeşil alanlara, nefes alınacak yerlere ayrılması lazım. Çünkü otomobil sayısı arttıkça otopark alanları da çoğaldıkça, insanların kent merkezine daha fazla otomobille gelmesini teşvik ediyorsunuz. Bunun birçok olumsuz etkileri var. Bir kere hava kirliliği var, iklim üzerinde olumsuz etkileri var, sağlık üzerinde olumsuz etkileri var, ekonomik maliyetleri var.

'Kent merkezleri otomobil trafiğinden arındırılmalı'

O nedenle merkezi ve yerel yönetimlerin görevi mümkün olduğu kadar kentin merkez bölgelerine işte Kadıköy, Üsküdar, Beşiktaş, Aksaray gibi ana merkezlerin otomobil trafiğinden mümkün olduğu kadar azaltılması, arındırılması yönünde politikalar izlemeleri gerekiyor.

- Neden peki az önce saydığınız sakıncalar birinci öncelikli kaygıyı oluşturmuyor?

Oluşturması gerekir. Aslında büyükşehir belediyelerinin söylemlerine baktığınız zaman -yerel yönetimlerin- şunu söylüyorlar: Biz insana dönük yeşil, adil, çevreci politikalar izleyeceğiz diyorlar. Otoparkın buradaki yansıması, kentin merkez bölgelerinde otopark kapasitesini artırmamak, azaltmak şeklinde olmalı. Dünyanın birçok kentinde bugün artık kent merkezleri otomobilden arındırılma yönünde politikalar izleniyor. Otoparkların sayısı ve kapasiteleri azaltılıyor.

İstanbul’da ve diğer büyük kentlerimizin merkez bölgelerinde de aynı politikaların izlenmesi gerekiyor. Çünkü otopark talebi yönetilmesi gereken bir talep. Yani sürekli talebe, artan otomobil sayısına yeni otopark yaparak çözülebilecek bir sorun değil, sorun içinden çıkılmaz hale gelir.

'Otomobilsiz bölgeler, yaya bölgeleri oluşturulmalı'

O nedenle mümkün olduğu kadar alternatif ulaşım türleriyle toplu taşımayla, yaya ve bisikletle insanların merkez bölgelere erişimini artırarak otomobille gelişleri kısıtlayıcı politikaların da birlikte uygulanması lazım. Merkez bölgelerde otopark kapasitelerinin azaltılması lazım, otomobilsiz bölgeler, yaya bölgelerini oluşturmak gerekir. Ayrıca otopark olan yerlerde de, otopark fiyatlarını yüksek tutarak otomobil kullanıcılarını caydırmak gerekir.

- Bu konuda biraz toplumu da bilinçlendirmek mi gerekiyor? Yani otomobil kullanıcılarının da biraz bilince ihtiyaçları mı var bu konuda? Çünkü Kadıköy’e gelip veya Üsküdar’a gelip, Karaköy’e gelip otomobilini park edecek bir yer bulamadığı zaman, o binlerce kişiden biri yerel yönetimlere karşı büyük tepki duymaya başlıyor. Acaba biz anlatamıyor muyuz bu durumu?

Otomobil kullanıcılarının böyle bir özelliği var. Yani insanların eğitim düzeyinden bağımsız olarak herkes otomobilini kendi parçası olarak görmeye başlıyor her yere otomobille gitmek gibi bir alışkanlığı sürdürüyor. Eğer sizin izlediğiniz ulaşım politikaları da onları teşvik edici yönde olursa, otopark yaratırsanız o zaman onlar otomobillerinden inmezler. Yani otomobillerinden insanları indirebilmek için sadece toplu taşıma sistemini geliştirmek yeterli olmuyor.

'Otopark talebi yönetilmeli'

Bir yandan da, otomobili kısıtlayıcı politikaları da uygulamanız lazım. Yani insanların alışkanlıklarına ve duygularına karşı gerçekçi, kararlı politikalar uygulayarak ancak bunun önüne geçilebilir. Bunun da temel koşullarından bir tanesi, talep yönetimi; yani otopark talebinin yönetilmesi gerektiğini anlamaları lazım yerel yöneticilerin.

Elbette buna baştan bazı tepkiler olabilir otomobil kullanıcıları tarafından. Bütün dünyada oluyor. Bu kısıtlamalar ya da fiyatlandırma politikalarına karşı otomobil sahipleri baştan karşı çıkıyorlar. Ama bir süre sonra alternatifleri kullanmaya başlıyorlar; otomobille yapılmaması gereken bazı yolculuklardan vazgeçiyorlar ve trafiğin zaman içerisinde yüzde 10 ile 20 azaldığı görülüyor bu politikalar izlenirse.

- Üsküdar, Kadıköy gibi ilçelerin transit geçiş merkezi olan noktalarındaki araç sayısındaki yoğunluk gerek otoparkta yer alan araçların, gerekse trafikte yer alan araçların hava kirliliğine etkileri ne düzeyde? Yani bu bölgede yaşayan, ikamet eden halk, yürüyen, alışveriş merkezlerinde olan, esnaflık yapanlar hangi olumsuz etkilere maruz kalıyorlar?

Motorlu araç trafiği arttıkça, bunun birçok -çevre üzerinde- olumsuz etkisi var. Bir kere karbon salımları artıyor; bunun iklim üzerinde son derece olumsuz etkisi var. İkincisi, havayı kirleten partikül madde salımları son derece artıyor. Azot dioksit, kükürt dioksit salımları, karbon monoksit salımları artıyor. Bütün bunlar, motorlu taşıtlardan kaynaklanan kirleticiler.

'Sağlık için büyük tehdit'

Şimdi bunların tabi insan sağlığı üzerinde -özellikle de yaşlıların ve çocukların üzerinde- son derece olumsuz etkileri olduğunu Dünya Sağlık Örgütü de kabul ediyor. Kalıcı hastalıklar, akciğer ve solunum yolu hastalıkları, özellikle astımı olan insanlar için son derece tehlikeli. Bu nedenle çevrenin mümkün olduğu kadar temiz tutulabilmesi, hava kirliliğinin azaltılması için merkez bölgelerde motorlu araç trafiğinin azaltılması lazım. Bunu başka bir yolu yok.

Sadece motorlu araçlardan kaynaklanmıyor tabi bu kirleticiler; ama motorlu araçların payı ciddi oranda yüksek. İstanbul’da 2019 yılında sera gazı salımlarının yüzde 28’inin ulaşımdan kaynaklandığı hesaplanmış durumda. Aynı şekilde hava kirleticileri için de aynı sorun söz konusu. Dolayısıyla kentin merkez bölgelerinde bu trafiği ne kadar azaltırsanız; oraları insanlara, bisikletlere, yayalara, yeşil alanlara ayırırsanız hava kirliliğini de, sağlık üzerindeki olumsuz etkilerini de o kadar azaltmış olacaksınız.

- Şu an günümüzde İstanbul Büyükşehir Belediyesi, belki seçim arefesinde diye bunu böyle de yorumlayabiliriz, kentin birçok merkezine otopark yapımı telaşında. Bunu Üsküdar’da görüyoruz, Kadıköy’de görüyoruz. Fakat başka bir gözlemimi aktarmak istiyorum. Karaköy’de Galataport’ta araç sayısı, inanılmaz durumda, çileden çıkaracak ölçüde. Aracının içerisinde olan insanların çıldırma noktasına geldiklerini gözlemliyoruz. Seçim arefesinde bu otopark yapma telaşını normal mi karşılamalıyız? Ve araç sahiplerinin taleplerini önceliklemenin olağan olduğunu mu düşünmeliyiz?

Hayır, öyle düşünmemek lazım. Özellikle Cumhuriyet Halk Partili yerel yönetimler açısından baktığımızda…

Belediyelerin otopark yapımını, otopark kapasitesinin artırılmasını önceliklendirmesi, özellikle CHP’li belediyeler açısından, verdikleri sözlere, baştan ilan ettikleri politikalara aykırı bir davranış olduğunu düşünüyorum. Çünkü gerek İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, gerek diğer bazı CHP’li büyükşehir belediyelerinin verdikleri sözler arasında, kentleri karbonsuz hale getirmek, çevre-dostu, adil, yeşil bir kent oluşturmak sözleri vardı.

Şimdi bu bağlamın ulaşım politikası ve otopark politikası üzerindeki etkisi, kent merkezlerinde otomobil trafiğinin azaltılması olmalı. Bunu sağlayacak politikaların uygulanması ve kararlılıkla uygulanması gerekir. “Otomobil kullanıcılarının tepkisini alacağız” diye, seçimde böyle bir baskı hissederek çevre sağlığı, insan sağlığı ve özellikle de Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy vermiş olan kesimin taleplerinin dışında uygulamalar yapılmasını doğru kabul etmek mümkün değil.

Ayrıca, ben biliyorum; örneğin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin tarihi yarımada içerisinde yayalaştırma uygulamaları başlattığını, bisiklet şefliği kurduğunu, yaya şefliği kurduğunu… Bunlar hep olumlu gelişmeler. Bununla paralel olarak da otopark konusunda çok titiz davranılması, kent merkezlerinde otoparkı bir ihtiyaç olarak değil, yönetilmesi gereken bir talep olarak, giderek de kapasitenin azaltılması yönünde değerlendirilmesi gerekiyor.

- Otomobil üreticileriyle, otomobil ithalatçılarıyla, yerel yönetimler ve kentte yaşayan insanlar arasında bu planlama birlikte mi organize edilmeli? Yani otomobil üreticileri bunun neresinde örneğin?

Otomotiv sektörü sürekli olarak, -kendi pazarlama anlayışının sonunda- size daha yeşil, daha çevreci, daha kullanıcı dostu araçlar sunmaya gayret ediyorlar. Ne yapıyorlar? Elektrikli otomobiller, hibrit otomobiller, hatta ileride bazı Batı ülkelerinde öngörüldüğü gibi sürücüsüz otomobiller gibi yüksek teknoloji ürünleri otomobilleri piyasaya sürerek bunun pazarını oluşturmaya çalışıyorlar.

- Ülkemizdeki durum nedir?

Ülkemizde de yavaş yavaş bu elektrikli ve hibrit araç kullanımının artırılması, karbonsuz ulaşım açısından teşvik edilen bir şey. Ancak şunu unutmamak lazım, trafik tıkanıklığı açısından otomobilin elektrikli, benzinli ya da dizelli olmasının hiçbir farkı yok. Çünkü otomobil mekânsal olarak belirli bir alanı işgal ediyor; gerek park alanı olarak, gerek kullandığı yol olarak. Bunun elektrikli olup olmaması sadece salımlarını etkiliyor ama trafik tıkanıklığını olumsuz yönde etkilemeye devam ediyor. Yani teknoloji kent mekanını değiştiremez. Kentin sınırlı bir mekânı var, bunların mümkün olduğu kadar insanlara ayrılması gerekir.

- Çok küçük yaşlarda çocukların hayallerini otomobil kullanmak, otomobilin direksiyonunun başına geçmek, otomobil sürmek süslüyor. Biraz daha büyüdüğünde, ergenlik çağında artık marka seçmeye başlıyor. Çocuklarımızın hayallerine kadar otomobilin girmesi, bu konuda ne söyleyeceksiniz?

Kentin çocuklara göre planlanması konusunda ciddi bazı çalışmalar var bütün dünyada. Yani kent mekanının çocuklar için güvenli, yeşil, oynanabilir, rahatlıkla yürünebilir mekanlar olarak planlanmasını göz önüne aldığınızda otomobil bunun içinde yer alan bir öge değil.

'Gençler çevre değerlerine önem veriyor'

Eskiden otomobil bir statü sembolü olarak düşünülüyordu. Kentlerin çarpık büyümesi de otomobil kullanımını teşvik etti. Ama ben açıkçası, genç nesilde otomobile olan düşkünlüğün eskisi kadar çok olduğunu düşünmüyorum. Çünkü genç nesil artık başka bazı değerlere daha fazla önem veriyor. Çevre değerlerinin, kendi yaşamlarını otomobilden bağımsız olarak sürdürme değerlerinin öne çıktığını düşünüyorum. Bu umut verici bir gelişme açıkçası.

Bu bakımdan otomotiv sektörü elbette ki kendi pazarını artırmak için yeni teknolojik gelişmeleri yansıtıcı üretimlere devam edecek ve bununla ilgili reklamları yapacaktır. Ama bizim eğitimcilerimizin yapması gereken bir farkındalık yaratmak. Yani kent yaşamının insan kalitesinin, yaşam kalitesinin artırılması için otomobilin kent yaşamından mümkün olduğu kadar çıkarılması, otomobile bağımlılığın azaltılması gerektiği yönünde bir farkındalık yaratıcı eğitimlere önem vermek gerekiyor.