SÖYLEŞİ | 'Macron Fransız büyük sermayesinin kolay vazgeçeceği bir siyasetçi değil'

'Macron Fransız büyük sermayesinin kolay vazgeçeceği bir siyasetçi değil. Artık sol olmayan merkez sol kesimden ve merkez sağdan aldığı oylarla seçildiği bir gerçek.'

Volkan Algan

Emekli diplomat ve Dayanışma Meclisi üyesi Engin Solakoğlu, Fransa'da 2022 yılında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimini, Fransa'daki siyaset tablosunu soL'a değerlendirdi.

"Macron Fransız büyük sermayesinin kolay vazgeçeceği bir siyasetçi değil" diyen Solakoğlı, "Artık sol olmayan merkez sol kesimden ve merkez sağdan aldığı oylarla seçildiği bir gerçek. İktidarı boyunca zaman zaman aşırı sağa hoş gelecek söylemler benimsediği ve eylemlere giriştiği de yanlış değil. Bununla birlikte Fransız ana akım siyasetinde Mitterand’dan beri uygulanan bir taktik var: Aşırı sağı güçlendirmek ve ikinci turda aşırı sağ adayla baş başa kalıp yüksek bir oyla seçilmeyi garantilemek" ifadesini kullandı.

'Adayların çoğunun sağa doğru koşmasının özet öyküsü budur'

2022 yılında Fransa'da Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak ve görülen o ki bu seçimler yine sağcı adaylar üzerinden olacak. Laikliğin, cumhuriyetin beşiği kabul edilen bu ülkedeki sağa kayışı nasıl açıklamak lazım?

Bu soruna verilecek net yanıt şudur: Fransa’da sol, sol olmaktan uzun yıllar önce vazgeçmiş ve sermayenin hizmetine girmeyi tercih etmiştir. Bu söylediklerim Sosyalistler için de reformizmi seçen Fransa Komünist Partisi için de geçerlidir. Solun sisteme alternatif üretme iddiasından cayması geniş halk kesimleri  gözünde varlığını gereksiz hale getirmiştir.

Önceki Cumhurbaşkanı Hollande döneminde merkez solun tabutuna son çiviler de çakılmıştır. Hollande aslında Macron’un kılavuzu, habercisidir. Sonuç olarak ülkede geleneksel örgütlü toplum yapısı çözülmüş, sendikalar güçsüzleşmiş ve salt ücret pazarlığı yapan loncalara dönüşmüştür. “Batsın bu düzen!” demek içinde güçlü bir aşırı sağ lumpenlik barındıran “sarı yelekliler” gibi örgütsel süreklilik ve tutarlılığı bulunmayan yapılara teslim edilmiştir.

Fransa’nın uzun yıllar kendisine “sağ” demekten bile kaçınan, “Cumhuriyet, Cumhuriyetçilik” gibi etiketleri yeğleyen merkez sağı bu ortamda komplekslerinden arınmış ve açıkça “sağcılığı” savunmaya başlamıştır. Bu eğilimin ana hatlarına yabancı/göçmen düşmanlığı, “Fransa’nın Yahudi/Hristiyan köklerine dönüş” gibi unsurlar oturtulmuştur. Halen sözde merkez sağı temsil eden Cumhuriyetçiler’in (LR) iki CB adayından biri, rakibini yeterince “sağcı” olmadığı için eleştirebilmektedir.

Yelpazenin soluna bakıp da, kamuoyu yoklamalarına göre %10 seviyesine ulaşabilen tek bir aday bile göremememizin, adayların çoğunun sağa doğru koşmasının özet öyküsü budur.

'Macron Fransız büyük sermayesinin kolay vazgeçeceği bir siyasetçi değil'

Le Pen soyadı Fransa'da sağcılıkla özdeş biliniyor. Macron 2017'de aşırı sağcı Marine Le Pen'i daha merkezde durarak yenmeyi başarmıştı. Ancak o günden bu tarafa ikilinin söylemlerinde bir yakınlık oluştuğu yorumları yapılıyor. Macron'un iktidarının 5 yılı Fransa'da nasıl geçti? Tabii bu soruya AB'nin genel atmosferini göz önüne almadan yanıt vermek zor olsa gerek.

Macron Fransız büyük sermayesinin kolay vazgeçeceği bir siyasetçi değil. Artık sol olmayan merkez sol kesimden ve merkez sağdan aldığı oylarla seçildiği bir gerçek. İktidarı boyunca zaman zaman aşırı sağa hoş gelecek söylemler benimsediği ve eylemlere giriştiği de yanlış değil. Bununla birlikte Fransız ana akım siyasetinde Mitterand’dan beri uygulanan bir taktik var: Aşırı sağı güçlendirmek ve ikinci turda aşırı sağ adayla baş başa kalıp yüksek bir oyla seçilmeyi garantilemek. Bu taktiği Chirac ve Hollande da uyguladılar. Bence Macron’un hesabı da aynı. Benim tahminim büyük bir sürpriz olmaz ise yeniden seçileceği yönünde.

'Fransız-Alman ekseninin AB bağlamında belirleyici niteliğinde bir sarsıntı beklemiyorum'

Sağa çeken AB'yi Alman kapitalizminin ihtiyaçları dahilinde, daha merkezde tutmaya çalışan bir Merkel de yok artık. Macron'un, bunu becerip beceremeyeceği ya da Fransız kapitalizminin buna gücünün yetip yetmeyeceğinden bağımsız, Merkel'in rolüne, ama daha sağcı bir gömlekle, soyunacağı yorumlarına katılır mısınız? Ya da böyle bir işaret görüyor musunuz?

Almanya sermayesinin  sınıf çatışmasının üzerine kalın bir örtü örtmek konusunda ciddi bir deneyim sahibi olduğunu itiraf etmek zorundayız. İşçi sınıfının evcilleştirilmiş sendikalar eliyle şirket yönetimlerine katılması veya katıldığı izleniminin uyandırılması  yakın zamana kadar başarıyla sürdürülen bir sosyal politika. Bu bağlamda CDU veya SPD fark etmiyor. Dolayısıyla yeni Alman hükümetinin Merkel’e kıyasla ciddi bir değişiklik yaratacağını sanmıyorum. Dolayısıyla Macron da ikinci döneminde yeni Başbakan Schultz’la uyum sorunu yaşamayacaktır. Ben rol dağılımında bir değişiklik olacağı düşüncesinde değilim. Fransız-Alman ekseninin AB bağlamında belirleyici niteliğinde bir sarsıntı beklemiyorum.

Fransa'ya dönecek olursak Éric Zemmour, ırkçı nefreti kışkırtmak suçlamasıyla 17 Kasım günü Paris’te yargılanmaya başladı. 30 Kasım'da da Cumhurbaşkanlığına adaylığını açıkladı. Anketlerde şimdilik yüzde 17 civarı oyu olduğu görülüyor. Macron'un karşısına en güçlü aday olarak çıkması da mümkün. Açıklamalarına bakılınca Le Pen'i de geride bırakan bir aşırı sağcıyla karşı karşıyayız. Buradan hem Fransa hem de Türkiye için "sağa verilen her taviz daha da büyük sağcılık olarak geri döner" ortak sonucunu çıkarmak mümkün mü sizce? Yoksa bambaşka dinamikler mi işliyor?

Eric Zemmour bir ekran soytarısıyken birden bire seçimin iddialı isimlerinden biri haline gelmesi Fransa’yı izleyenleri şaşırtmış olabilir. Biraz daha yakından baktığınıza ise Zemmour’un arkasında ciddi bir sermaye desteği görüyorsunuz. Adını koyalım. Fransa’nın en önemli sermaye gruplarından biri olan Bolloré’den söz ediyoruz. Dünyanın en büyük 500 şirketi arasında. Çoğunluk hissesi aynı ismi taşıyan aileye ait. Bolloré’nin faaliyet alanlarından biri de iletişim. İşte bu gruba ait bir televizyon kanalları aylardır sürekli olarak Zemmour’un propagandasını üstlenmiş durumda.

Açıkçası “Sermaye neden Zemmour gibi bir çapsızı desteklesin?” sorusunun yanıtını araştırdığınızda karşınıza başka bir olasılık çıkıyor. Somut kanıtlarım olmadığı için olasılık demek zorundayım ama benim gördüğüm şu. Mevcut Cumhurbaşkanı Macron’un iktidarını sürdürmesini isteyen Fransız sermayesi geçen yıla kadar  Macron karşısında en güçlü aday gibi görünen aşırı sağcı  Marine le Pen’in seçmen tabanını bölecek bir adaya ihtiyaç duydu. Zemmour bu tercihin ürünü. Başka bir deyişle, özellikle Marine le Pen cephesinde büyük bir sürpriz olmaz ise,  Zemmour’un Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda en yüksek oranda oy alan iki adayın yarışacağı ikinci tura çıkma ihtimali yok. Benim izleyebildiğim kadarıyla adaylığını ilan etmesi Zemmour’un desteğinde göreli bir azalmaya da yol açmış gibi görünüyor.

Önümüzdeki haftalarda  Cumhuriyetçiler’in adayının da belirlenmesi kampanyanın gidişatı hakkında daha net bir fikir verecektir. Bu partinin (LR) adayının Pecresse olması Macron için can sıkıcı bir gelişme olabilir. Zira rakibinin de yeterince sağcı olmamakla suçladığı Pecresse merkez oylarına talip olacak ve Macron’un ilk turu psikolojik üstünlük sağlayacak bir farkla önde kapaması  güçleşecektir.