"Bilim insanlarının ve medyanın asıl sorumluluğu, birtakım şirketlerin kâr hırsları uğruna, yapılan çalışmaları çarpıtarak sunmak değil, bugünü onarmak ve kayıpsız bir gelecek inşa etmek olmalıdır."
Eren İlber Yiğit / Umut Özgür Öngelen
200 bin yıl boyunca Amerika’nın ovalarında ve çayırlarında dolaşan Aenocyon dirus, kimi Game of Thrones fanlarının dizinin evreninden tanımış olduğu Ulukurt, günümüzden 13 bin yılı aşkın bir süre önce nesli tükenmiş bir tür. Ancak geçtiğimiz haftalarda, Colossal Biosciences adlı ABD’li bir biyoteknoloji şirketi, bu türü yeniden dirilttiğini iddia etti.
2021 yılında kurulan Colossal Biosciences, ilk defa kamuoyuna kendini tanıttığı dönemde amaçlarının Yünlü Mamut, Dodo Kuşu ve Tazmanya Kaplanı gibi nesli tükenmiş birçok türü canlandırıp, tekrardan dünyaya getirmek olduğunu ileri sürmüşlerdi. Bu durum, ilk andan itibaren bilim dünyasında tartışmalara yol açtı.
Peki bu "yeniden dirilme" işlemi nedir? İdeal bir kullanımı söz konusu mudur?
Yapılan çalışmada Colossal biri 72 bin, diğeri 13 bin yıl önce yaşamış iki ulukurtun antik DNA’sını yüksek kalitede elde etmeyi başardı. Araştırmacılar, bu genomlar üzerinde yaptıkları evrimsel analiz ile, bugün yaşayan çakal, gri kurt, Asya yaban köpeği gibi türlerden 4,5 milyon yıl önce ayrıldığını ortaya koydular. Yapılan bu tahmin önceki çalışmalarla da uyumlu. Ayrıca 80 gende diğerlerinden farklı seçilim görüldüğü anlaşıldı.
Bu bilgiler ışığında, şirket yaptığı açıklamada, soyu tükenmiş ulukurtları “yeniden dirilttiğini” ve üç ulukurt bireyi ürettiğini açıkladı. Ancak bu açıklama bilim dünyasında tepkiyle karşılandı. Çünkü aslında yapılan işlem bilimsel olarak “yeniden diriltme” kavramını karşılamıyordu. Burada ''yeniden diriltme'' olarak yapılan, aslında bir hayvanın ölümünden sonra korunan iskelet parçalarından elde edilen DNA'sındaki belirli karakteristik özelliklerini belirleyerek, halihazırda yaşayan ve benzer özellikler taşıyan bir canlının DNA’sında bu özelliklere uygun değişiklikleri sentetik olarak yapmaktan ibaret. Bu da yalnızca genetiği değiştirilmiş, yani bir bakıma mutant, gri kurt yavruları ürettikleri anlamına geliyor.

Ulukurtlar geri mi geldiler?
Bu sorunun cevabı yeniden diriltme tartışmalarının da en can alıcı noktasına işaret ediyor. Canlıların evrimsel süreçlerine bakacak olursak bu iki türün en son ortak atasının milyonlarca yıl önce yaşadığını görüyoruz. Araştırmacılar, ulukurtun DNA analizlerini kullanarak, bu türün aslında Canis cinsinden oldukça erken ayrıldığını gösterdi. Bu durum iki grup arasında görece yüksek derecede evrimsel farklılaşma olduğunu destekliyor.
Colossal'ın burada yaptığı şey, başka bir deyişle bir şempanzenin genomunu sentetik olarak değiştirerek uzun boylu ve tüysüz şempanzeler üretmek, sonra da bunların insan olduğunu iddia etmek. Günün sonunda üretilen mutant canlılara soyu tükenmiş bir ulukurtun yeniden diriltilmiş versiyonu demek kavramsal olarak mümkün değil. Öte yandan, bazı genler ulukurt ile aynı diziye sahip olsa da ortaya çıkan “ürün” epigenetik mekanizmalar nedeniyle farklı olabilir. Sanılanın ve şirketin iddiasının aksine, burada Jurassic Park filmindeki gibi nesli tükenmiş bir türün klonlanması kesinlikle söz konusu değil. Embriyoların üçü de gri kurt embriyosu; doğuran canlı ise dişi bir köpek.
Peki Colossal bu konu hakkında ne düşünüyor?
Bu haberler yabancı medyada devasa başlıklar altında ele alındı. “Ulukurt’un Geri Dönüşü” ya da “Bilim İnsanları Ulukurt’u Geri Getirdiklerini Açıkladı” gibi haberler ile medyada yanlış bir izlenim yaratılmış oldu. Bu haberlerin yanı sıra, Colossal, birçok kıdemli bilim insanının eleştirisine maruz kaldı. Oluşan bu tepkiye verdikleri yanıtlar ise bilim camiasına karşı büyük bir tehdit oluşturmakta.
Colossal Şirketi'nin sosyal medya hesaplarından paylaştığı yorumlardan birinde; “Bilim camiası, bu muazzam başarının ve getirdiği olasılıkların kutlanması yerine tür kavramları hakkında vakit harcayarak neden birbirleriyle tartışıyor? Açıkça görülüyor ki, eleştirmenlerin çoğu katkı sağlamak yerine şikâyet etmeyi tercih ediyor” şeklinde talihsiz ifadeler içeriyordu. Bu tür bir yaklaşım hiçbir şekilde bilimsel tartışmaya uygun olmamakla beraber, projeye dair birçok yeni şüphe doğurdu.
Colossal’ın “yeniden diriltmeye” ilişkin vizyonu nesli tükenmiş hayvanları geri getirebileceklerini kanıtlamak. Bu yolla, örneğin yünlü mamutları hayata döndürüp türlerin doğal habitatlarına geri kazandırılarak ekosistemlerinin iyileştirilmesi yönünde. Hatta geçmişte bütün bunların sonuçlarının "küresel ısınmaya karşı mücadeleye" olumlu katkılar sağlayabileceğini ifade ederek kamuoyunun da dikkatini toplamayı başarmışlardı. Ancak, çok yönlü ve karmaşık bir ekosistem yapısında, yeniden diriltilmiş türlerin ne şekilde etki edeceğini öngörmek çok zor. Özellikle de kapitalist üretim süreçlerinde yüksek karbon salınımının hızlandırdığı küresel ısınmanın, yünlü mamutları ekosisteme dahil ederek çözüleceğini iddia etmek odadaki fili görmezden gelerek yerleri yapay çim ile kaplamaya benziyor.
Bilim insanlarının ve medyanın asıl sorumluluğu, birtakım şirketlerin kâr hırsları uğruna, yapılan çalışmaları çarpıtarak sunmak değil, bugünü onarmak ve kayıpsız bir gelecek inşa etmek olmalıdır.