RB Leipzig ve Nagelsmann yükselirken: Yeni bir hikaye mi var?

Patron Mateschitz’in 2009 yılında yatırım yaparak kurduğu takım RB Leipzig, bir proje olarak yükselişte. Son günlerde, 33 yaşındaki antrenör Nagelsmann’ın takımını Şampiyonlar Ligi’nde yarı finale çıkarması konuşulurken, 2009 doğumlu kulübün yarattığı genç ve dinamik kadro ile birlikte bir ‘Doğu takımı’ olarak pazarlanması da söz konusu.

İsmail Sarp Aykurt

RB Leipzig’in antrenörü Julian Nagelsmann’ın genç yaşta başardıkları ve hızlı yükselişi futbol antrenörlüğünün cazibesini arttırıyor. Öte yandan RB Leipzig’in Alman Demokratik Cumhuriyeti (ADC) kökenli olduğu ve aslında ‘Doğu Almanya’yı temsil ediyor’ imalarının karşılıksız olduğu ortada.

Ancak gerek Red Bull Leipzig’in başardıkları gerekse de genç çalıştırıcısının yükselen kariyeri göz önüne alındığında bunun önümüzdeki periyotta ‘Doğu Alman kökenli takımın ilk önemli başarısı’ olarak pazarlanacağının da sinyallerini veriyor.

Julian Nagelsmann’ın uzun olmayan yürüyüşü

Günümüzde, eskiden olmadığı kadar çok antrenör ilgi çekiyor ve popüler hâle geliyor. Bunun mutlaka bir nedeni var. Özellikle son dönemlerde iki Alman çalıştırıcı Jürgen Klopp ve genç teknik direktör Julian Nagelsmann isimlerinin öne çıkması futbol antrenörlüğüne olan bakış açısını da farklılaştırdı. Artık sadece futbolcular ikonik olmuyor, antrenörlüğün de albenisi artıyor. 

Özellikle pandemi günlerinde ertelenen Şampiyonlar Ligi maçlarının yeniden oynanmaya başlanmasıyla birlikte Nagelsmann, futbol antrenörlüğü kariyerinin zirvesine çıkmış durumda. Çünkü artık Nagelsmann, Şampiyonlar Ligi’nde yarı finale kalan en genç teknik direktör konumunda.

1987 doğumlu, 33 yaşındaki Julian Nagelsmann futbol antrenörlüğünün ilgi çekici aktörlerinden birisi haline çoktandır gelmiş durumda. Son dönemdeki taktik tercihleri, saha içerisindeki diziliş tercihleri, oyun planları, iletişime verdiği ekstra önem, çalışmaya ve idmanlara dönük obsesif hâl ve mevkilere dönük geliştirdiği stratejilerle göze çarpan antrenörün RB Leipzig’e sınıf atlattığı kesin olmakla birlikte, kendisini de futbolun gözdelerinden biri durumuna getirdiği görülüyor. 

Seçenekler sunabilen, dinamik oyun yapısı ve yaptığı rakip analizleriyle dikkat çeken genç çalıştırıcının, bunu şimdilik ‘elit takım’ kategorisinde bulunmayan Leipzig’de yapmasının ve karşılık elde edebilmesinin de kıymeti büyük oluyor.

Daha genç yaşlarında babasını kaybeden Nagelsmann’ın futbolculuğa olan merakının da bir sakatlıkla sonlanması, onun bir antrenör olarak yeniden doğuşunu müjdeliyor. Ancak görünen potansiyelin, durduğu yerde patlama yapmayacağı da açık. Bu da Nagelsmann’ın gelişiminde başka parametrelerin etkisi olduğunu gösteriyor.

Ancak bunların adeta bir sponsor takımına dönüşen Leipzig’in iki başat sponsoru olan SAP ve Redbull ile başladığı sürekli tekrarlanıyor. Buna rağmen, Nagelsmann’ın başarısını açıklayamasa da futbol kapitalizminin olmazsa olmazlarını göstermiş olması açısından sponsorluğun etkisi yok sayılamıyor. 

Yine unutmadan eklemek yerinde olur. Nagelsmann’dan önce takımda teknik direktörlük koltuğunda oturan ve kulübün futbol aklına ciddi katkılar sunan Ralf Rangnick’in bıraktığı miras oldukça önemli. Önemli olan bir diğer şey ise Rangnick’in büyük Sovyet futbol antrenörü Lobanovski’den etkilenmiş olmasıydı.

Nagelsmann daha doğmadan: Leipzig futbolunun kısa tarihi

Kimileri 2009 doğumlu sponsor takımı Leipzig için ‘Doğu Almanya’yı temsil eden ilk Bundesliga kulübü’ olarak yazmakta bir sakınca görmüyor. Ancak burada ciddi sakıncalar bulunuyor. Öncelikle ‘Doğu Almanya’ diye bir ülke hiç var olmadı ya da bu tabir, yalnızca bir bölgesel tarif olarak işlev görmüyor. Bu, söylemsel düzeyde yer alan, ideolojik bir tuzak. 

İkincisi, resmi adı ile Alman Demokratik Cumhuriyeti (ADC), her türlü sporun yapılabildiği ve tüm insanların spora erişimde bedelsiz ve eşit koşullarda, tüm kamusal imkânlardan yararlandığı bir ülkeydi. Fazla nostaljinin ve ‘doğu’ söylemlerinin karşı-devrimci bir doğrultuya girdiği aşikâr. Elma ile armudu kıyaslamak ise olanaksız.

ADC’de futbol ise zaten popüler. Sermaye icadı özel şirket takımları ve özel mülkiyetin getirdiği çürüme hâli yok. Zamanında, Alman Demokratik Cumhuriyeti’nde bir Leipzig takımı olan Lokomotive Leipzig, 1980’li yıllarda Avrupa kupalarında fırtına gibi esen önemli takımlardan biriydi örneğin. Kuruluşu 1893’lere kadar gidiyordu. Pek yükseldi diyemiyoruz. 

Şimdiki, enerji içeceği Red Bull (RB) Leipzig gibi de 2009’da kurulmadı. 2. Paylaşım Savaşı sonrasında 1946 senesinde SG Probstheida olarak ve Sovyetler Birliği desteğiyle kuruldu yeniden. 1954 yılında ise Leipzig ekibi SC Rotation Leipzig ile birleşti.

1963’te ise yine bir değişiklikle SC Leipzig ve BSG Chemie Leipzig kulüpleri oluşuyordu. VfB Leipzig adıyla ilk ulusal şampiyon olmasıyla da tanınan kulübün futbol ile kaynaşmasının mazisi vardı.

DDR Oberliga Futbol Ligi’nde Lokomotive Leipzig, Avrupa’da birçok başarılı sonuç çıkardı. Ülkede de kupalar kazanan kulüp, kapitalist Batı Almanya’nın ADC’yi ilhak etmesi sonucunda Bundesliga 2’de top koşturmaya başladı. 

“Birleşme’nin maliyeti” ise ADC kökenli futbol takımlarına kesildi. 

Başarısızlık ve itibar kaybı bunlardan sadece ikisiydi.

Red Bull-RasenBall ayrımı ne kadar gerçek?

Peki, kimdir bu Dietrich Mateschitz? Avusturya kökenli sermayedarın 1987’de kurduğu Red Bull ve ardından futbol piyasasına girişi 2005 yılında gerçekleşti. 

Salzburg takımına yapılan yatırım daha sonra Oberliga ekiplerinden SSV Markranstadt takımının ilhak edilmesiyle devam etti. Kelime oyunlarıyla ve kılıfına uydurularak ismi RasenBallsport Leipzig’e dönüşen kulüp, sonrasında Dinamo Dresden vb gibi eski ADC takımlarını satın almak için sıraya girdi. 

Çok geçmedi üzerinden ve Erzgebirge Aue taraftarları RS Leipzig ile oynadıkları bir maçta “Bir Avusturyalı’nın peşine, gözünüz hiçbir şey görmeden düştünüz; bu hikâyenin nasıl bittiğini çocuklar bile biliyor” pankartını açarak Mateschitz’i Adolf Hitler, Leipzig taraftarlarını da Nazilere benzetmişti. 

Dinamo Dresden taraftarları ise iki takımın arasındaki maçta sahaya boğa kafaları atmışlar ve Union Berlin takımı da onları misafir ettiğinde, maç günü dergisinde rakibe ayrılan kısımda ‘boğa yetiştiriciliği hakkında bir makale yayımlamıştı.

RB Leipzig, bu şartlarda yükselmeyi sürdürdü. Aynı zamanda nefret odağı olmayı da büyüterek…

Bir diğer mesele ise takımın RB kısaltmasının ne olduğu konusundaki tartışma olmuştu. RB’nin Red Bull mu yoksa çim topu olarak Türkçeleştirilebilen RasenBall mı olduğu noktasında tartışmalar düğümlenmişti.

Alman kulüplerinin, 1998 yılında Alman futbolunda kulüplerin belirli ölçüde taraftarların kontrolünde kalması, şirketlerin veya varlıklı kişilerin kulüpleri tamamen ele geçirerek onlara “kâr amacı güden ticari işletmeler gibi davranmalarını önlemek” amacıyla uygulanmaya başlanan 50+1 kuralını devreye sokması ise en marjinal örnek olan Red Bull Leipzig ile tarih olmuşa benziyor.

Kulüp hisselerinin ve çalışanlarının neredeyse tamamının Red Bull şirketine ait oluşu ve logosunda yer alan iki kırmızı boğa pek de soru işareti bırakmıyor.

Ancak yine de herkes ‘görmek istediği gibi’ görmeye alışkın görünüyor.

Patron Dietrich Mateschitz, “80’ime gelmeden şampiyonluk görmek istiyorum” diyordu. RB Leipzig’in gidişatı ise bunu başarabilecekmiş gibi duruyor ama 1944 doğumlu bay patronun da bunu başarması gerekli. Kulübün 8 sene içerisinde gösterdiği yükseliş, bunun ipuçlarını veriyor gibi.

2012-2013 sezonu

Bölgesel Lig

2013-2014 sezonu

Almanya 3. Lig

2014-2015 sezonu

Bundesliga 2

2016-2017 sezonu

Bundesliga

2019-2020

Şampiyonlar Ligi yarı final

Nagelsmann’a bir parantez daha açmak gerekli. RB Leipzig, 33 yaşındaki antrenörü ile birlikte yürüyüşüne devam ediyor. Kurulan genç kadro ve genç bir antrenörle yakalanan dinamizm, özellikle bizim gibi ve doğru tabirle ‘zırt vırt’ antrenör değiştiren, çoğu zaman yetiştiremeyen ve hasbelkader yetiştirdiğine de şans vermeyen ülkemizde bir mucize olarak selamlanıyor.

Nagelsmann, bir futbol ülkesi diyebileceğimiz Almanya’da “futbolcularla aynı nesil olmam avantajım” diyerek ve çalışarak bu zamanlara ulaştığını söylüyor. Ayrıca kulüplerinin felsefesini de “Genç oyuncuları sisteme adapte edip, onları kariyerlerinde bir sonraki basamağa çıkarmak”  olarak tanımlıyor. Buna scout (oyuncu izleme) ekipleri ile iştahlı olmayı da ekliyor. 

Ayrıca Nagelsmann, bir antrenör olarak yetişmesini, yaşadığı sakatlık sonrası futboldan soyutlanmadan, kendisine yol gösteren Tuchel ve Rangnick’e borçlu. Özellikle Tuchel’in ona sahip çıkması ve kadrosunda yer açması Nagelsmann’ın gelişiminde gerçekten önemli bir boşluğu doldurmuştu.

RB Leipzig ve Nagelsmann futbol kapitalizmi içerisinde büyümeye devam ediyor. RB Leipzig’in inşa ettiği güçlü altyapı, aralıksız gelen başarılar ya da genç ve dinamik bir takım iskeleti yine de RB Leipzig’i sevilen bir kulüp yapmaktan uzak. 

Bir sponsor takımı olarak RB Leipzig, ülkesinde hızlı yükselişi ve futbolu bozması nedeniyle ‘nefret edilenler listesinde’ başa oynarken, Nagelsmann figürünün ve yarattığı olumlu izlenimin RB Leipzig’in bu kötü şöhretini nasıl etkileyeceği merak konusu.

Ancak merak konusu olmayanlar da var.

Bir futbol takımının ülkenin doğusunda yer alması ve isminin sosyalist bir geçmişi çağrıştırması, bu ADC’de bile olsa, onu sahiplenme adına yeterince doğru veri içermiyor. 

Çoğu baştan beri bu duruma ‘diğer Almanya’nın geri dönüşü’ diye liberal soslu, zorlama yorumlar katarken; batısı ve doğusu ile bütün, sosyalist bir Almanya’nın özlemi de her geçen gün artıyor.