Pompeo’nun İsrail’le normalleşme çabası: Filistin artık sadece bir pazarlık malzemesi

ABD’nin Ortadoğu’da uzun süredir ısıttığı Arap ülkelerinin İsrail’le ilişkilerini normalleştirmesi çabası Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile 13 Ağustos’ta varılan anlaşmayla ilk ürününü vermişti. Bölgede devamının nasıl geleceği merak ediliyordu. Bir sonraki el sıkışma hangi ülkeyle olacaktı? Pompeo’nun dün tamamlanan ziyaretleri dizisi sadece görüntüyü kurtarmaya yetmiş gibi görünüyor.

Ali Somel

ABD’nin Ortadoğu’da uzun süredir ısıttığı Arap ülkelerinin İsrail’le ilişkilerini normalleştirmesi çabası Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile 13 Ağustos’ta varılan anlaşmayla ilk ürününü vermişti. Bölgede devamının nasıl geleceği merak ediliyordu. Bir sonraki el sıkışma hangi ülkeyle olacaktı? Pompeo’nun dün tamamlanan ziyaretleri dizisi sadece görüntüyü kurtarmaya yetmiş gibi görünüyor. Yani yukarıdaki soruya yanıt vermek zor.

İsrail’le ilişkilerin normalleşmesi Filistin işgalini resmileştireceği için önemli olsa da Arap ülkelerinin şu anki tutumunun Filistin halkı için bir anlam taşıdığı söylenemez. BAE’nin İsrail’le tokalaşma gerekçesi, İsrail’in Batı Şeria’yı ilhak etme planından vazgeçmiş olmasıydı. İsrail Başbakanı Netanyahu ise açıkça bundan vazgeçmediklerini söylüyor ve pekçok yorumcu İsrail’in fiili işgalinin Netanyahu’nun zorladığı resmileştirme çabalarından daha kolay ilerleyeceğini ifade ediyor. Dolayısıyla kimse burada İsrail’in normalleşme adımlarından bir kayıp yaşamasını beklemiyor. 

BAE, Süleymani suikastinde İran’ın kadrajına girince...

BAE’nin normalleşme adımının ardından Mısır, Bahreyn ve Umman destek açıklamaları yapmışlardı. Suudi Arabistan, Kuveyt, Lübnan ise resmen bir normalleşme adımı atmayacaklarının sinyalini vermişlerdi. Birçoğu kraliyetle yönetilen ülkelerin bölgede Müslüman Kardeşler’e ve İran’a karşı askeri olarak ellerini güçlendirme kaygısı taşıdıkları biliniyor. Dolayısıyla İsrail’le normalleşmeyi belirleyen Filistin davasından ziyade bu kaygılar.  

BAE, İsrail’le el sıkıştığında bunun karşılığında F-35 savaş uçaklarına kavuşma beklentisini açık etmişti. Netanyahu petrol zengini ülkenin Ürdün ve Mısır yerine İsrail’e yatırım yapacağını içeride propaganda ederken BAE’nin silah talebine ‘o kadar da hızlı değil’ yanıtı vermişti. ABD’nin ise satışa sıcak yaklaştığı görülüyor. Ocak ayında İranlı komutan Süleymani’ye yönelik suikastte İran’ın Süleymani’yi vuran ABD uçaklarının BAE’den kalktığını tespit ettiği hatırlanıyor. Dolayısıyla BAE’nin normalleşmeye öncülük etmesinin sermaye yatırım olanaklarını genişletme ve silah tedarik ihtiyaçları karşılama ihtiyacından kaynaklanıyor olması muhtemel.

Netanyahu-Salman senaryosu yattı

Arap ülkelerinin nihai olarak normalleşme gündemine dönük nazlı tutumları ABD ve İsrail’le pazarlık yürütme amacı taşıyor. Bunun en belirgin örneği, en sıkı pazarlığı yapması beklenen Suudi Arabistan’dan gelen haberler. Middle East Eye sitesinin haberine göre Kral Muhammed bin Salman gizlice Washington’a gelecek ve son anda basına yapılacak duyuruyla Netanyahu ile el sıkışacaktı! Ancak haberin duyulması üzerine plan iptal edildi.

Bu inanılması güç senaryoda bir gerçeklik payı varsa, gerek normalleşmenin mimarlarından ABD gerek Suudi Arabistan yönetiminin ne kadar küçük hesaplar yaptığını gösteriyor. Bu senaryoyla Trump’ın 1978 Mısır-İsrail Camp David görüşmelerindeki ABD Başkanı Jimmy Carter rolüne, Kral bin Salman’ın da dönemin Mısır lideri Enver Sedat rolüne soyunmayı arzu ettiği söyleniyor. Trump, İsrail normalleşme planında Suudilerin desteğini alarak başkanlık seçimde Cumhuriyetçilere puan kazanırken Salman da kaderini seçimlerden Trump’ın çıkmasına bağlı gördüğü için bu işten kârlı çıkacaktı. Ancak iddiaya göre operasyon Demokratların hücumuyla sabote edilme ihtimali nedeniyle duyulmasının ardından iptal edildi.

Pompeo’ya hürmet yetmiyor

Pompeo’nun Bahreyn ziyaretinde Kral Hamed bin İsa El Halife, Arap Barış İnisiyatifi’ne bağlı kalacağını açıklamasında bulunarak bir hayal kırıklığı yarattı. Bahreyn Haber Ajansı’ndan yayınlanan haberde Kral’ın Pompeo ile görüşmesinde 1967 sınırlarında ve başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulması için çaba gösterilmeye devam edilmesi gerektiğini vurguladığı aktarıldı. 

Bahreyn’den sonra Pompeo, BAE’yle askeri yakınlığı bilinen Sudan’ın Başbakanı Abdullah Hamduk ile görüştü. Pompeo, İsrail’den Sudan’a ilk resmi uçak seferine katılarak başkent Hartum’da Hamduk ile buluştu. Ancak Sudan’da 2019’da Ömer Beşir rejiminin devrilmesiyle görev alan geçiş hükümetinin temsiliyetini taşıyan Hamduk, Beşir’i deviren ilerici Özgürlük ve Değişim Güçlerinin baskısı altında bir normalleşme taahhüdünde bulunamadı. 

Son olarak Pompeo dün Umman Sultanı bin Heysem bin Tarık El Said ile görüşerek turunu tamamladı. Umman bölgede tarafsız bir dış politika izleyen, İran’la arabuluculuk yaptığı gibi 2018’de Netanyahu’yu kabul etmiş olan bir yönetime sahip. Bu yönetimin başında olan 50 yıllık Sultan Kabus Ocak ayında ölmüş ve yerine şimdi Pompeo’un görüştüğü Tarık El Said tahta oturmuştu. Çiçeği burnunda Umman sultanının da uzlaşma mesajları dışında bir normalleşme taahhüdünde bulunmadığı anlaşılıyor.

İsraile’e karşı hiç tutarlı bir duruş sergileyen oldu mu?

Tarihsel olarak İsrail’e karşı ilkeli bir duruş, 1950’lerden 1970’lere kadar bölge ülkelerinde Filistin’le dayanışma sergileyen Arap solu tarafından belirleniyordu. Suudi Arabistan’da grev yapan petrol işçilerinden Kuveyt’teki sol entelektüellere, Yemen ve Umman’daki sol devrimci güçlere kadar emperyalizme karşı tutarlı bir toplumsallık vardı. Sovyetler Birliği’nin çözülüşü sonrası İsrail üzerindeki bu baskı dağıldı. Filistin direnişi Arap ülkelerinin ABD-İsrail ile bir pazarlık malzemesine dönüştü.  

Sovyet sonrası dönemde ABD’nin elini serbest kılan İsrail merkezli ‘barış’ böylece Filistin kurtuluş mücadelesini bugünkü çıkmaza taşıdı: 1993 Oslo Anlaşması’nın nihai sonucu Filistinlilerin parçalanmış, kuşatılmış, halkı büyük ölçüde sürgün edilmiş ve temsiliyeti olmayan bir bölgeye sıkıştırılması oldu. Son olarak bunun üzerine ABD güdümüyle eklenen Yüzyılın Anlaşması İsrail’i fiilen ilhak ettiği bölgeleri resmen kendi toprak parçasına katmasının önünü açtı.