Pasolini’nin kalbindeki bıçak: 'Kenar Mahalle Çocukları'

'İlk döneminde İtalyan Yeni Gerçekçi sinemasının etkisinde kalmış, ikinci döneminde ise kendine özgü bir başkaldırıyla sinema dilini yetkinleştirip burjuvaziyi keskin bir dille eleştirmiştir'

Selçuk Işık

Aynı istemsiz duyarsızlıkla söze karışan Lenzetta, “Biz hırsızlık yapmıyor muyuz zannediyorsun,” dedi. "Tabii ki yapıyoruz, işsiziz baksana!”

“Bunda şaşılacak bir şey yok,” diye ekledi Riccetto neredeyse vurdumduymaz bir tavırla, “herkes hırsızlık yapıyor, aradaki tek fark ne çaldıkları.”

Yaşamı boyunca ürettikleriyle burjuva topluma kafa tutan komünist, eşcinsel şair, yazar, yönetmen Pasolini’nin faşizmin etkisinden henüz kurtulmuş İtalya’da sinemayı faşist ideolojinin etkilerinden kurtararak ekonomik çöküntünün toplum üzerindeki oluşturduğu etkiyi, savaşın yıkıma uğrattığı İtalyan toplumunu dürüstçe ele almayı amaçlayan, faşizmin kültürel mirasıyla özdeşleşen kalıpları yıkma arayışının bir ifadesi olan yeni gerçekçilik akımıyla etkileşim kurmaya başladığı ilk yılların ürünüdür Kenar Mahalle Çocukları. İlerleyen yıllarda etkisini yavaş yavaş yitirmeye başlayan bu akımın en sıradışı temsilcilerinden biri olarak iktidara, burjuva toplumun ahlaki normlarına başkaldırı niteliği taşıyan, sarsıcı, yıkıcı eserler yaratarak İtalyan sinemasına da yeni bir karakter kazandıracaktır Pasolini. Gramsci’den oldukça etkilenen, hatta bir şiir kitabını ona adayan marksist bir entelektüel olarak kamerasını, kalemini toplumun en alt basamağında yaşayanların yaşamlarıyla buluşturup düzene karşı bir silaha çevirme arayışında olmuştur.

33 yaşında yazdığı, 1955 yılında Ragazzi di Vita adıyla okurla buluşan ve 1961 yılında gösterime giren Accatone filmiyle sinemaya uyarlanan ilk romanında burjuva toplumunun görmezden geldiği, yaşamın kıyısına itilmiş çocukların açlık, yoksulluk, işsizlikle kuşatılmış hayatlarını mercek altına alır Pasolini. Roman yakıcı bir Temmuz sıcağında Riccetto’nun gönülsüzce gittiği ilk komünyon ayiniyle başlar, 1950’lerin Roma’sının Monteverde, Tiburtino, Pietralata gibi kenar mahallelerine, savaş sonrasında sosyal konutlara tıkıştırılmış yoksul çocuklarının yaşamına uzanır.

Riccetto, Marcello, Alduccio, Caciotta, Lenzetta, Genesio, Begalone, Piatoletta, Amerigo.. Yıkık dökük fabrikalardan topladıkları levhaları, lastikleri, boruları satarak günü kurtarmanın peşindeki bu çocuklar yaşama bir yerlerinden tutunmaya çalışır. Olay örgüsü beklentinin aksine Riccetto etrafında yoğunlaşmaz ama Riccetto yine de kritik bir yerde durmaktadır. Roman boyunca başta yan karakter gibi görünen çocukların başlarından geçen trajik olaylar okura tuhaf gelebilecek bir kayıtsızlıkla, derinlemesine işlenmiştir. Romanın bütününe de bu kayıtsızlık sinmiş desek yeridir. Roma’nın sefil mahallelerinde yaşayan bu çocuklara karşı toplumun geri kalanı kayıtsızdır. Çocuklar kendi yaşamlarına olduğu gibi birbirlerinin yaşamlarına, hatta arkadaşlarının trajik ölümlerine bile kayıtsızdır. Hırsızlıkla, dolandırıcılıkla kazandıkları paraya da kayıtsızlardır. Bir fahişenin koynunda ya da meyhanede harcayıverirler. Bazen fahişelere, bazen birbirlerine, bazense kumar masalarına kaptırırlar. Her şeye rağmen adı konulmamış tuhaf bir dayanışma ve işbirliği içindedirler. Öyle ya, birbirlerinden başka kimseleri yoktur.

Pasolini, çocukların iç hesaplaşmalarından ziyade eylemlerine soğukkanlılıkla odaklanmayı tercih etmiştir. Sefalet içindeki yaşamları olanca çıplaklığıyla, ürperticiliğiyle özellikle gözler önüne sermek, toplumun en alt basamağındaki lümpen proleterlerin topluma yönelttiği bakışla burjuva toplumunu sanık sandalyesine oturtmak istemiştir adeta. Pasolini’nin tüm eserlerinde burjuva eleştirisi öne çıkar. İlk döneminde İtalyan Yeni Gerçekçi sinemasının etkisinde kalarak sınıf meselelerini ele almış, ikinci döneminde ise kendine özgü bir başkaldırıyla sinema dilini yetkinleştirip burjuvaziyi keskin bir dille eleştirmiştir. Bunu yaparken de açık imgelerle eleştirmek yerine sarsıcı ve simgesel örneklere başvurmuştur. Kenar Mahalle Çocukları bu sarsıcılıkta örneklerle doludur.

Karakterlerin öfkesi henüz bakir bir öfkedir. Sefalet içinde yaşayan bu çocukların öfkesi düzenini yeniden kurmaya çalışan yoksul İtalya’nın “şimdilik” pek umurunda değildir. Marcello okul binasının enkazı altında kalarak yaşamını yitirir, kumarbaz Amerigo intihar eder, Begalone veremle boğuşur, Riccetto’nun kuzeni Alduccio annesini bıçaklar. Riccetto ise hapse girip çıktıktan sonra kendine bir düzen kurmaya çalışan tek karakterdir. Önce nişanlanır, ardından bir işe girer, havası değişir. Daha küçük bir çocukken suda boğulan bir kırlangıcı kurtarmak için canı pahasına kendini nehre atan Riccetto bu kez çamaşır suyu fabrikasının zehrinin aktığı nehre kapılan Genesio için kılını bile kıpırdatmaz, ağlamamak için kendini zor tutarak koşar adımlarla oradan uzaklaşır. “Her şeyin başı kendini sevmek Riccetto.” der kendi kendine. Roman boyunca o sefalet dolu yaşamından süzülen “içindeki insana” kendi düzenini kurmak adına ihanet eder.

Pasolini’nin kenar mahalle çocuklarıyla öyküsü burada bitmez. Kendi trajik sonuna giden yolda, bir zamanlar devrimci bir ruhla donatıldıklarına inandığı o saf ve ilkel çocukların neofaşizmin elinde, şeytani bir ustalıkla birer suç makinesine dönüştüğüne tanıklık eder ve yaşadığı büyük hayal kırıklığıyla “aşkına veda eder”. İtalya yeniden düzenini kurmuş, bu gençlerin yaşamına sinsice nüfuz etmeyi başarmıştır. Riccetto gözlerindeki ışığı tamamen yitirmiş, öfkesini Pasolini’ye doğrultmuştur artık.

Pasolini 1975 yılının 1 Kasım’ını 2 Kasım’a bağlayan gece bıçaklanarak öldürülür. Şafağın ilk ışıklarında, Ostia’nın kenar mahallerinden birinde, futbol sahası olarak kullanılan toz toprak içindeki bir alanda bulunur cesedi. Katili Roma’nın kenar mahallelerinde yaşayan 17 yaşındaki Giuseppe Pelosi’dir.