Özelleştirmeler: Zor günlerin değil, sermayenin programı

Ekonomi yönetiminin nakit ihtiyacının bir kısmını da özelleştirmeler yoluyla gidermeye çalışması zaten bekleniyordu. Ancak özelleştirmeler sadece "zor" günlerde alınan mecburi bir kararın ötesinde 40 yıldır uygulanan bir sermaye programı.

Kadir Sev

Muğla'daki Güllük Liman Sahası, Hazine ve Maliye Bakanlığı Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca (ÖİB) 45 yıl süreyle "işletme hakkının verilmesi" yöntemiyle özelleştirilecek. 

Yine geçtiğimiz günlerde çıkan haberlere göre Hazine ve Maliye Bakanlığı Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından 24 ildeki 49 taşınmaz, "satış" yöntemiyle özelleştirilecek. Bu iller Adana, Aydın, Ankara, Erzincan, Tunceli, İstanbul, Diyarbakır, Mersin, Konya, Afyonkarahisar, Gümüşhane, Van, Balıkesir, Bursa, Kastamonu, Manisa, Tekirdağ, Kocaeli, Kahramanmaraş, Tokat, Antalya, Kayseri, İzmir ve Muğla olarak duyuruldu.

Ekonomi yönetiminin nakit ihtiyacının bir kısmını da özelleştirmeler yoluyla gidermeye çalışması zaten bekleniyordu. Ancak özeleştirmeler sadece "zor" günlerde alınan mecburi bir kararın ötesinde 40 yıldır uygulanan bir sermaye programı.

Darbenin ayrılmaz parçası

Hiç kuşkusuz 12 Eylül 1980, ülkenin en kara günlerinden biridir. Ancak darbenin, 24 Ocak 1980 kararlarının engelsiz biçimde yaşama geçirilmesi amacıyla gerçekleştirildiği de akıldan çıkarılmamalıdır. Bütün suçu ABD güdümündeki 5 paşanın üzerine yıkarsak sermayeyi aklamış oluruz.

Vehbi Koç’un Cuntacılara hitaben yazdığı “emrinizdeyiz” anlamına gelen açık mektubunu, TİSK Başkanının “bundan sonra biz güleceğiz” sevinç çığlıklarını unutmayalım.

24 Ocak kararlarıyla, ülkenin uluslararası sermaye ile bütünleştirilmesi, daha açık söylersek “emperyalizme monte edilmesi” amaçlanmıştır.

Özelleştirme, bu sürecin önemli araçlarından biridir. En eski sloganı “KİT’leri gerçek sahibi olan halka devredeceğiz…” sözüdür. 1940’lardan, 50’lerden bu yana söylenir durur. Özel ellerde biriken sermaye büyüdükçe, her biri birer devlet tekeli olan KİT’ler, iştahlarını kabartmaya başlamıştır. 1970’lerin ortalarında toplumsal ve yasal ortamın bir an önce hazır edilmesi talepleri giderek boyutlanmış ve söylemler güncellenmiştir. Bu dönemin önde sloganlarını anımsayalım; “verimsiz çalışıyorlar…zarar ediyorlar…ülke kaynakları heba oluyor…Devlet bez üretmez, otel işletmez…”

1970’li yıllarda henüz toplumun rızasının alınması kolay değildir. Çünkü Anadolu insanının yaşamında KİT’lerin önemli bir yeri vardır. Topluma ucuz yaşam seçenekleri sunulmakta; çiftçi, ürününü değerine satabilmektedir.

12 Eylül paşaları olası direnç odaklarının üzerinden tanklarla geçmiş, böylelikle gerekli ortam hazırlanmış ve Özal’a el verilmiştir. Özal işini ustalıkla yapmış ama sonucunu görmeye ömrü yetmemiştir.

Sonra gelen iktidarlar da görevlerini layığınca yapmışlardır. Uluslararası tekeller, onların mali ve düşünce kuruluşları olan Dünya Bankası, IMF, OECD ile bizim TÜSİAD el ele verip yapısal uyum projeleri ve kredileri aracılığıyla devleti yeniden yapılandırmaya girişmişlerdir. Bu süreçte kamu bürokratları da unutulmamış, yurt dışı geziler ve itibar kazandırıcı eğitim programlarıyla dönüşümün üstesinden gelebilecek yetkinliğe kavuşturulmuşlardır.

AKP iktidar olduğunda kucağında, satılmasına itirazı olmayan bir toplum; yasal kuralları hazırlanmış hukuk ortamı; 8 milyar dolarlık deneme satışı yaparak deneyim kazandırılmış Özelleştirme İdaresi gibi önemli bir araç bulmuştur.

Bir yıllık enerji parasına...

Cumhuriyetin bütün birikimleri yaklaşık 70 milyar dolara satılmıştır. 20-25 milyar doları satılabilmeleri için bakım onarımlarına ve iyileştirmeleri ile yasal yükümlülüklerinin karşılanmasına harcanmıştır. Kalan 50 milyar dolar, ilgili yılların bütçelerine yamanmıştır. Bu tutar ülkenin bir yıllık enerji faturası kadardır.

Ve bugün, devlet tekellerinin yerini ulusal/uluslararası dev tekeller almıştır.

Ülke zenginliklerinin satılması süreci çeşitlenerek ve boyutlanarak sürdürülmektedir. Öylesine ki artık Özelleştirme İdaresi çok gerilerdedir.

Devletin bütün kurumları birer satış ofisi gibi çalışıyor.

Varlık Fonu başlı başına bir satış gücüdür. Ülkenin bütün zenginlikleri, bir torbanın içine doldurulmuş, ne olduğu belirsiz sır küpü bir örgütün emrine sunulmuştur.

Özelleştirmelerin yüzde 88'i AKP döneminde

Özelleştirmeler 40 yıldır sürüyor: 24 Ocak ve 12 Eylül ile temelleri atılan ve Özal döneminde başlayan özelleştirme politikası AKP döneminde daha da vahşi biçimde uygulandı. 68 Milyar dolarlık özelleştirmenin aslan payı, 60 milyar doları (yüzde 88’i) AKP döneminde yapıldı. Cumhuriyetin bütün ekonomik birikimi satıldı.Kamunun istihdamdaki payı 40 yıldır geriliyor: 1980’de toplam sigortalı işçiler içinde yüzde 36 olan kamu işçilerinin oranı özelleştirmelere paralel olarak 2015’te yüzde 8’e geriledi. (Veriler Disk-Ar raporundan alınmıştır.)

Çok sayıda örnek verilebilir:

Yeni Anayasa ve 703 sayılı KHK ile Cumhurbaşkanına devlet örgütünü biçimlendirme görev ve yetkisi tanındı. CB istediği Kamu İktisadi Kuruluşunu bölüp, parçalara ayırıp, yeni şirketler kurabiliyor. Yasalarda açıkça sözü edilmiyor ama bu şirketleri satma yetkisi de doğrudan Cumhurbaşkanına bağlı Özelleştirme İdaresinde.

Ülkenin satılmasının öngörüldüğü yasalar, durum elverdiğinde sürekli güncelleniyor. 1 sayılı CB Kararnamesinin 166. Maddesinde yazılı şu kurala bir bakın: “Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının görev ve yetkileri (ilgili mevzuatta piyasada faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlara bırakılmadığı takdirde) şunlardır.” Bu kurala dayanarak bir anda Enerji Bakanlığı devre dışı bırakılabilir.

Milli Emlak ile Belediyelerin elindeki topraklar, daha çok para etsin diye kentleri yaşanamaz biçime dönüştüren imar planları yapılarak birilerine peşkeş çekiliyor. Satılan toprakların tutarı her yıl, onlarca milyar liraya ulaşıyor.

Okul ya da kamu hizmet binası yapılması karşılığında milyarlarca lira ederindeki kamu taşınmazları yüklenicilere veriliyor.

Satılanlar geri alınabilir mi?

Elbette! Ama bunu düzen siyaseti yapamaz. CHP adına konuşan Selin Sayek Böke, iktidara gelirlerse Cengiz, Kolin, Kalyon gibi adı AKP ile birlikte anılan şirketlerin mallarına el koyacaklarından söz etti. Şu soruları soralım: neden yalnızca onlar? Koç ve Sabancı markalı holdingler neden yok? Şu düzende en çok parayı onlar kazandı. Tekeller arasına nifak sokmayı mı amaçlıyorlar yoksa?

Düzen siyasetinin tekellerin çıkarına çomak sokabilme lüksleri yoktur. Ama el koyacağız demişlerse bir nedeni vardır elbette. Şu olabilir mi: Cengiz, Kolin, Kalyon gibi şirketler, en çok yap-işlet-devret projelerini aldı. Bu tür işlerde mülkiyet devredilmiyor, taşınır ve taşınmaz her şey Devletin mülkiyetinde kalıyor. Süre bitince eğer yenilenmemişse çıkıp gidecekler. Ama sözleşme süresi içinde işleri kötüye giderse o zaman başka: Devlet, borç ve alacaklarıyla devir alır. Soran olursa yanıt hazır: “biz zaten söylemiştik.”