Okuyan: Mücadele iktidar kurumlarının düzgün çalışmasına bel bağlayarak sürdürülemez

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay 3. Ceza Dairesi arasındaki krizi değerlendirdi: "Burada adlı adınca bir çıkar çatışması var."

Haber Merkezi

Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan yargıdaki krize ilişkin “Burada adlı adınca bir çıkar çatışması var ve bu çıkar çatışmasının nedenlerini, temellerini görmezsek, bunu sorgulamazsak hep olan halka olur” dedi.

Okuyan her hafta cuma günleri TKP’nin Sesi’nde yer alan Haftaya Bakış bölümünde, bu hafta Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi arasındaki krizi değerlendirdi. 

Düzenin kendi iç dengelerini yönetme yeteneğini kaybettiğine dikkat çeken Okuyan "Bu ülkeye yabancı sermaye gelmez" serzenişlerini de yorumladı.

Sözlerine milli mücadelenin önderi Mustafa Kemal’i saygıyla selamlayarak başlayan Okuyan “Bu selam onunla birlikte, bağımsızlık ve Cumhuriyet için mücadele eden herkese. Anadolu’nun yoksul ve çileli insanlarına elbette” dedi.

‘Can Atalay milletvekili seçilmemiş olsaydı da özgür bırakılmalıydı’

Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay 3. Dairesi arasındaki krizin çok ciddi olduğunu belirten Okuyan “Her şeyden önce Can Atalay’dan başlayalım. Can Atalay, milletvekili seçilmemiş olsaydı da serbest bırakılmalıydı, bu çok önemli. Gezi direnişini mahkûm etme girişimlerinin hiçbir meşruiyeti yok. Evet, dediğim gibi; Can Atalay, Türkiye İşçi Partisi Milletvekili seçilmemiş olsaydı da özgür bırakılmalıydı. Milletvekili seçildiği için bir kez daha özgür bırakılmalıdır. Bunun tartışılacak tek bir tarafı yok” dedi.

Toplumsal mücadelelerin kurallara sığmayacağını belirten Okuyan “Bunu en başa yazalım. Bunun nedeni, egemenlerin her zaman kendi koydukları kuralları bozma, onları ihlal etmeleridir” diye belirtti.

‘Anayasayı bizzat sermaye düzeninin sahipleri ihlal ediyor’

Yazılı kuralların en kötü örneklerde bile egemen sınıfları sınırladığına işaret eden Okuyan “Kapitalistler, patronlar, yönetenler sınırlanmak istemiyorlar. Daha da önemlisi emekçilerin, halkın hak aramasını hiç istemiyorlar, bunu kabullenmiyorlar. 12 Eylül faşizminin ürünü olan anayasanın birçok maddesini bizzat sermaye düzeninin sahipleri ihlal ediyor” dedi.

Bugün hâlâ 12 Eylül faşizminin Anayasasıyla yönetilen Türkiye’de o anayasanın dahi her gün her saat ihlal edildiğini kaydeden Okuyan “Dolayısıyla koydukları kuralları önce egemenler bozar. Türkiye’de de böyle, dünyada da böyle. Şimdi aynısını yaşıyoruz. AKP bütün yargıyı kendisi dizayn etmesine rağmen yazılı kurallardan tamamen kurtulmak istiyor. Bizim mücadelemizin bir parçası, elbette yazılı kuralları hatırlatmaktır. Emekçi halk adına o yazılı kuralları savunmaktır” dedi.

'Eşitlik özgürlük mücadelesi iktidar kurumlarının düzgün çalışmasına bel bağlayamaz'

Yargıtay 3. Dairesi'nin yazılı kuralları açıkça ihlal ettiğini ve bunun tartışacak bir yanı olmadığını söyleyen Okuyan “Ancak, Türkiye’de eşitlik ve özgürlük mücadelesi iktidar kurumlarının birbirlerini denetlemesine ve o kurumların düzgün çalışmasına bel bağlayarak sürdürülemez” diyerek bunun da başa yazılması gerektiğini söyledi.

‘Kuralsızlık isteyen düzen kendi iç dengelerini yitirmeye başladı’

Bugün yaşanan krizle “kuralsızlığı hedefleyen bir düzenin o kuralsızlık içinde kendi iç dengelerini yitirmeye başladığı”nın görüldüğünü vurgulayan Okuyan “Altını çiziyorum, bugün halkı ve toplumu yönetmekte zorluk çekiyorlar ama asıl kendi içlerindeki çelişkileri, rekabeti yönetme yeteneklerini yitirmeye başladılar, bu oldukça önemli” dedi.

Uyuşturucu operasyonları, Emniyetin içindeki çekişmeler, devlet içinden sızdırılan raporlar, Menzilciler, Hakyolcular ve diğer bazı tarikatlar ve bunlara ilişkin devlet içi bazı unsurların hamlelerine işaret eden Okuyan “Bütün bunlara baktığınız zaman ortada büyük bir çıkar çatışması olduğunu görüyoruz” dedi.

'Meselenin özü belirli sınıfsal kesimlerin kendi aralarındaki kavga'

“Meselenin özü çıkar gruplarının, belirli sınıfsal kesimlerin kendi aralarındaki kavgadır, rekabettir” diyen Okuyan AKP’nin bunu yönetmekte zorluk çektiği değerlendirmesini yaptı.

“Şimdi bu krizin karşısına sistemi sorgulayan bir yaklaşımla çıkmazsak, ezilen hep biz oluruz, halk oluruz” diyen Okuyan karşı blokta adaleti, halkı, Türkiye’nin bağımsızlığını savunan olmadığına işaret etti.

‘Kuralsızlık talebi en fazla yabancı sermayeden geldi’

Okuyan krizin ardından “Böyle bir ülkeye yabancı sermaye gelmez” şeklindeki yorumları da hatırlattı ve “Peki buna karşı biz şunu söylemeyecek miyiz? AKP’li yıllara sadece bakalım: Türkiye bu hale biraz da yabancı sermaye yüzünden gelmedi mi?” dedi.

Kuralsızlık talebinin en fazla yabancı sermayeden geldiğini kaydeden Okuyan “Yargı reformları altında denetimsizliği teşvik ettiler. Yargıtay’ın, Danıştay’ın, Sayıştay’ın, Anayasa Mahkemesi’nin rolünün azalmasını bizzat uluslararası tekeller, çok uluslu tekeller istedi. ‘Türkiye’de bürokratik hantallık var, işler yavaş gidiyor’ diye Avrupa Birliği sayısız rapor hazırladı. İstemiyorlardı yargı denetimi. Dolayısıyla yabancı sermaye kuralsızlık istiyordu, kural istemiyordu” diye konuştu.

Yabancı sermayenin nerede kâr varsa, nerede koşullar sömürüye daha uygunsa oraya geldiğine dikkat çeken Okuyan sermayenin her zaman istikrar aradığı düşüncesini büyük bir yalan diye niteledi.

Okuyan "Ülkemizde özgürlük ve adaleti yabancı sermayenin bu ülkeye akışı ve yabancı sermaye tercihlerinde aramaya kalkmak utanç vericidir. Biz bunu reddediyoruz. Bu utanca ortak olmayacağız. Türkiye Komünist Partisi ‘Böyle yaparsanız Türkiye’ye yabancı sermaye gelmez’ diyenlere, 'gelmesin zaten” diyor. Çünkü NATO’nun arkasında, İncirlik Üssü’nün arkasında, işgalcilerin arkasında, Kürecik Üssü’nün arkasında, bütün yabancı üslerin arkasında, yabancı askeri varlığın arkasında çok uluslu tekeller var. Bunu unutmayalım. Öyle emperyalizmi parçalayamazsınız” diye konuştu.

Krizin iktidar çevrelerindeki yansımalarına da değinen Okuyan bazı Erdoğan’ın danışmanlarından birinin “yargı hiyerarşisinde en üst yetkili mahkeme Yargıtay’dır” demesinin cehaletle değil kuralsızlığın, keyfiliğin genlerine işlemesiyle açıklanması gerektiğine dikkat çekti. 

‘Hiçbir güç halkın protesto hakkını kriminalize edemez’

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'unsa, Yargıtay’ın 3. Ceza dairesinin kuralsızlığıyla değil buna verilen tepkilerle ilgilenerek “Mahkeme kararlarını bahane ederek sokak hareketleri çağrısında bulunmanın kimseye bir yararı yoktur. Hukuk devletinde sorunlar sokakta değil yine hukuk içinde öngörülen mekanizmalarla çözülür” dediğini hatırlatan Okuyan “Hiçbir güç halkın protesto hakkını kriminalize edemez. Buna izin vermeyeceğiz” dedi.

AKP’nin sürekli olarak siyaseti seçimlere, hak aramayı da yargı süreçlerine indirgemeye çalıştığını belirten Okuyan "Böyle bir şey yok. Anayasalar, yasal kazanımların hepsi hak mücadeleleri sonrasında kazanılmıştır. Halk mücadeleleriyle kazanılmıştır. AKP’ye göre grev olmasın, hakem heyeti karar versin. Efendim protesto olmasın, iktidar bahşetsin” diye konuştu.

“O zaman uluslararası alanda da kimse direnmesin, protesto etmesin, uluslararası hukuku işletmeye çalışsın. İsrail’i Birleşmiş Devletler durdursun. Hadi durdursun bakalım. Durduramıyorsa Filistinliler ölsün, öyle mi?” diye soran Okuyan, o zaman AKP’nin de düzenlediği mitinglerden, Ayasofya’daki toplu namaz gösterilerinden vazgeçmesi gerektiğini dile getirdi.

İsrail'le derin işbirliği

Erdoğan’ın danışmanlarından birinin Yargıtay için “onlar hiç değilse milli yargıyı temsil ediyor” sözlerini hatırlatan Okuyan “Sömürüyü sorgulamadan emperyalizme karşı duramazsınız. İsrail’e karşı da duramazsınız” dedi ve Türkiye ile İsrail’in başka alanlarda olduğu gibi Kafkasya’da derin işbirliği içinde olduğuna dikkat çekti.

İsrail’in aynı zamanda şu anda Gazze’ye ölüm yağdıran savaş makinesinin benzini, mazotunun Azerbaycan’dan geldiğini belirten Okuyan “Yurttaşlar, unutmayın. Bugün dünyada ve Türkiye’de olanlar bize gösterilenden her zaman farklıdır. Komplolardan falan söz etmiyorum. Sınıf çelişkilerinden söz ediyorum” dedi.

'Çıkış yolu tektir'

Her konuya bu temel çelişki üzerinden bakılmaması gerektiğini söyleyen Okuyan sözlerini şöyle noktaladı:

“Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay arasındaki krize de, Filistin’de olanlara da, Ukrayna’daki savaşa da. Başka çaremiz yok. İşte o zaman hata yapmayız ve işte o zaman çıkış yolunu buluruz. Çıkış yolu tektir. Emperyalizme ve sömürüye karşı mücadele, emperyalizmi yenilgiye uğratmak, sömürü düzenini yıkmak. Bu hedefle hareket etmek zorundayız. Gerisi hikaye.”