8 Mart günü bu düzenin temsilcileri hamaset kokan mesajlarını yayımlarken, Kadın Dayanışma Komiteleri "Kadınlar değil bu düzen yenilecek" demek için meydanlarda olacak.
Yıldız Koç
Tekstil patronları veryansın ediyor, kârları düşmüş, yazık… Aynur ise sabahın karanlığında çalıştığı fabrikaya gitmek için yokuşu tırmanırken kaygılı. “Bugün mü kesecekler hesabımı, yarın mı” diye düşünüyor. Son iki ayda kaç arkadaşının çıkışı verildi. İşçilik maliyetleri çok yüksekmiş, markalar kaçıyormuş, siparişler düşüyormuş. Fabrika kapısının önünde patronun lüks elektrikli arabası şarj olurken, Aynur hiç anlamıyor açlık sınırının altındaki ücretinin kimi, neden kaçırdığını…
Gece vardiyasına yevmiyeci mi gitsem?
Meliha da işe giderken, serviste düşünüyor, “küçük kızın okulundan yine para istediler, versek bir dert, vermesek başka…” Çözmesi lazım bu sorununu Meliha’nın, çünkü kazandıkları para kirayla faturalara ancak yetiyor, çünkü okula parayı vermezlerse, küçük kızı sorun yaşar ve kıyamaz ona Meliha. “Gece vardiyasına yevmiyeci gitsem, sabah çocukların kahvaltısını hazırlamaya yetişebilir miyim acaba eve” diyor, ekip başına bir mesaj atıyor. Çünkü hazır giyimde istersen bir ekip başı ile sözleşip onun
söylediği durakta beklersen, seni alıp hiç bilmediğin bir arabaya bindirip hiç bilmediğin bir atölyeye götürebilir. Böylece küçük kızının okulundan istenen parayı denkleştirebilir, çocuklara kahvaltı hazırlar ve asıl çalıştığın fabrikadaki gündüz mesaine yetişebilirsin. Üç kuruşa ürettiğin ürünler, senin kapısından giremediğin mağazalarda satılırken, sen kimi zaman 24 saat çalışarak “hayatta kalabilir, çocuklarını hayatta tutabilirsin”.
Kıvranıp duruyor olduğu yerde Gülay. Son anda söylediler mesai olduğunu. Küçük oğlunu okuldan alması gerek oysa. Söylese ustabaşına, “kalamıyorum” dese, bir sürü hakaret işitecek, yediremiyor kendine hiç hak etmediği o lafları duymayı. İçi içini yiyerek arıyor komşusunu, “oğlumu okuldan alabilir misin” demek için. Mahcubiyetini içine atıyor, küfrederek oturuyor dikiş makinesinin başına.
O tencere kaynasın diye…
İşçi kadınların en yaygın olarak çalıştığı sektörlerden biri olan tekstil ve hazır giyimden başladık ama örnekler çoğaltılabilir, diğer sektörlere de yaygınlaştırılabilir. Zira o tencere kaynasın diye, hayatta kalabilelim diye yapmak zorunda kaldıklarımızın çoktandır sınırı yok.
Artık pek çok işçi aynı anda birden fazla işte çalışmak zorunda kalıyor; kayıtlı, sigortalı, mesai saatleri belli bir işte çalışıp, günü gelince emekli olmak çoktan hayal oldu. Yoksulluk sınırının 72 bin liraya çıktığı bir ülkede, 22 bin liralık asgari ücretle hayat kurmak mümkün değil. Geleceği, bugünü ve hayalleri çalan bu tablo işçi sınıfının tamamı için geçerli olsa dahi, işçi kadınlar için daha yıkıcı sonuçlar yaratıyor.
İşçi kadınlar için tablo ağır
Kadın işçiler, aynı işi yapsalar dahi pek çok zaman erkek işçilerden daha düşük ücretlerle çalıştırılıyor ya da daha yüksek ücretli bölümlerde çalışmaya değer görülmüyor. Fabrikalarda yüksek ücretli iş grupları erkek işçilere daha uygun kabul ediliyor, ‘kadınlar beceremez’ diyorlar, ‘kadınların gücü yetmez’, ‘kadınlar yönetici olduğunda daha duygusal kararlar verir’, ‘kadınlar yarın hamile kalıp, iş bırakıverir’ diyorlar mesela.
Yeni saldırı paketleri kapıda
Kriz dönemlerinde ilk işten çıkarılan da yine kadınlar oluyor. Veriler, kadınlarda geniş tanımlı işsizlik oranının yüzde 38’e ulaştığını gösteriyor. Hükümet bu yılı “Aile Yılı” ilan etti ya hani, gelsin şimdi yeni saldırılar… Çünkü onların gözünde, çocuk ve yaşlı bakımından, evin idaresine, yemekten çamaşıra her türlü sorumluluk kadınların üzerinde ve kadınlar çalışma yaşamı içinde yer alacaklarsa da bunları dengeleyebilecekleri, esnek, daha düşük ücretli çalışma biçimlerinin formüle edilmesi gerekiyor. Nitekim, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan 2025-2028 yıllarını kapsayacak olan Ulusal İstihdam Stratejisi’nde kadınların işgücüne katılımını öncelik haline getirdiklerini belirterek, bunun esnek çalışma ve çocuk bakım hizmetiyle destekleneceğini ilan etti. Çalışma yaşamında öngördükleri değişiklikleri her zamanki gibi süslü püslü, yaldızlı kağıtlarla paketleyip, önümüze sürüyorlar. ‘Esnek çalışma’ adlı adınca, daha yoğun bir sömürü, daha düşük ücretler, kadının asıl görevinin evdeki sorumluluklar olması anlamına geliyor.
Kadınların itirazı var!
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne bir aydan kısa bir zaman kaldı. Sömürünün, yoksulluğun, şiddetin yoğun biçimde sürdüğü bu tabloda, biliyoruz ki, iktidar temsilcileri de büyük sermaye grupları da kurumsal hesaplarından 8 Mart mesajları yayımlayacak, duygu yüklü videolar yükleyecek ve "kadınların ne kadar da değerli olduğunu" anlatacaklar.
Oysa işçi kadınlar olarak bizim, bizlere reva gördükleri bu yaşam biçimine, yoksulluğa, sömürüye, şiddete itirazımız var. 8 Mart günü bu düzenin temsilcileri hamaset kokan mesajlarını yayımlarken, Kadın Dayanışma Komiteleri ‘Kadınlar değil bu düzen yenilecek’ demek için meydanlarda olacak. Bu insanlık dışı düzen karşısında, yaşanası, eşit ve özgür bir ülkeyi kurmak için umudumuz, gücümüz, iddiamız olduğunu bilerek…